Dünya, kapitalizmin tarihinde defalarca yaşanan krizler gibi yeni bir derin krize dalıyor. Bu dalış ne kadar derin olur, neleri alıp götürür, nasıl sonuçlanır ya da dalıştan yüzeye çıkış kapitalizmle mi yoksa yeni bir ideoloji ile mi olur; bunu zaman gösterecek.
Covid-19 pandemisinden çıkışla birlikte kapitalizmin müzmin hastalığı ekonomik kriz yeniden nüksetti. ABD ve Euro bölgesinde enflasyon ciddi bir yükseliş kaydediyor. ABD’de enflasyon son kırk yılın en yüksek seviyesine çıkarak yüzde 7,5’lara ulaştı. Trilyonlarca borç, bir avuç zengin, çoğunluk sefalet içinde yaşam sürüyor… İşte kapitalizmin gözümüzün önünde arz-ı endam eyleyen “muhteşem” eseri… Feodalizmden kurtulduğuna ve laik kapitalist nizamla -sözde- özgürlüğüne kavuştuğunu zanneden Batılı halklar, devletlerin dünyaya dayattığı egemen sistem ile topyekûn bir çöküşü derinden hissediyor. Oysa özgürlük dedikleri, ahlaksızlıkların sınırsız yaşanması değil miydi? Ahlaksız köleler oldular o kadar. İngiltere’den Avrupa’ya ve tüm dünyaya yayılan bir kanser gibi dört bir yanı kuşatan bozuk ve hastalıklı nizamın semptomları kimi yerde şiddetli kimi yerde hafif olsa da hissediliyor. İyiden iyiye gerçek yüzü ortaya çıkmış 21. Asrın hasta adamı laik kapitalist nizam, pandemi sonrası düşen maskenin ardındaki estetik tutmayan, botokslanmış, çirkin ve soluk yüzüyle yeniden podyumlara dönmek, vitrinlerde pazarlanmak için şekilden şekle giriyor. Yüzüne bakılmadığını anlayınca da parçalanmış maskesini yeniden yüzüne geçirebilmek için yamalıyor.
“Yeni Dünya Düzeni” ya da “Yeni Küresel Düzen” sloganını çok duymuşsunuzdur. Hatta bu sloganı Cumhurbaşkanı Erdoğan defalarca zikretmişti.
Bundan yaklaşık 10 gün önce Almanya Başbakanı Scholz ile görüşmesinde, “İçinden geçtiğimiz bu çalkantılı dönemde Almanya’yla mevcut yüksek düzeyli istişare mekanizmalarımızın canlandırılması gerektiğine inanıyorum.” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “G20 üyesi ülkeler olarak ekonomik ortaklığımızı yeni küresel düzende daha da ileri taşımamız ortak menfaatimizedir.” demişti.
Erdoğan, 2021 yılının Ocak ayında AK Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Son 18 yılda kurduğumuz güçlü altyapı ve inşa ettiğimiz siyasi mimari sayesinde ülkemizi inşallah yeni küresel düzende hak ettiği yere taşıyacağız.” demişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2021 yılı Mart ayındaki Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada da, “Türkiye’yi salgınla birlikte hızlanan yeni küresel, siyasi ve ekonomik düzende hak ettiği yere çıkartmakta kararlıyız. Reform programlarımızı bu hedefimize ulaşmamızı kolaylaştıracak ve hızlandıracak şekilde hazırlıyoruz.” diyerek yine “Yeni Küresel Düzen” ifadesini kullanmıştı.
Bu ifadeyi ise en son ABD Başkanı Joe Biden 3 gün önce, Avrupa temasları öncesi iş insanlarıyla buluşmasında; “Artık bir şeylerin değişme zamanı geldi. Yeni bir dünya düzeni kurulacak ve biz buna önderlik etmeliyiz. Bunu yaparken özgür dünyanın geri kalanını da birleştirmemiz gerekiyor.” cümlesinin içinde kullanmıştı.
Ne kadar benzer değil mi? Bir fark dışında! Biden “Biz buna önderlik etmeliyiz” demişti. ABD, önderlik edecekse “Türkiye de Washington’ı takip edecek” manasını çıkarmak hiç de zor değil. Aslında Biden’ın da, Erdoğan’ın da bahsettiği “yeni küresel düzen” söylemi kapitalizmden kopuk değil. Hatta bizzat küresel sömürgeci sistemi insanlığın yegâne kurtuluşu olarak yeniden pazarlamak. Bunun sadece yıpranan imajı aynı zemin üzerinde tazelemek olduğu görülebiliyor. Metaverse gözlüğüyle de baksan, sanal bir gerçeklik ile de kuşatsan, seyirciler bu sirkteki tüm numaraları izledi.
“Great Reset”, “Global Reset” Türkçe karşılığı “Büyük Sıfırlama” olan yeni bir numara daha attılar ortaya…
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) COVID-19 salgını sonrasında, ekonomiyi sürdürülebilir bir şekilde yeniden inşa etme önerisi olarak biliniyor, bu. Mayıs 2020’de Birleşik Krallık Prensi Charles ve WEF Direktörü Klaus Schwab tarafından tanıtıldı. Yatırımları, karşılıklı ilerlemeye daha uygun hâle getirerek ve çevresel girişimlere daha fazla odaklanarak, kapitalizmi geliştirmeyi amaçlamaktadır. Salgını, riskli bir deney hâline getirmekle eleştirilen öneri, bir dilekçe ile 72 saatten daha kısa bir sürede 80.000 imza toplanılarak durduruldu. Buna yanıt olarak bir komplo teorisi yayıldı ve bunun sosyoekonomik, çevresel değişiklikler ve -sözde- “**Yeni Dünya Düzeni”**ni getirmek için kullanılacağını iddia etti.[1]
Neden resetlersiniz bir makineyi? Arıza verdiği zaman değil mi? Dünya bu düzene mahkûm edildiğinden beri sürekli resetleniyor. Sabıkaları yığın yığın, ayıpları ortaya çıkmış, gölge oyununu oynatanların artık elleri değil kendileri de göründü. Feodalizm gitti yaşasın yeni feodalizm; yaşasın seçilmişlerle gözümüzü boyayan soygun düzeni! Gözümüzü karbon emisyonu, iklim krizi ve asla insan olamayanların insancıl sözleri ile boyuyorlar. Bu boyama işine Türkiye de en önde destek veriyor. Hatta “TC. Çevre, Şehircilik Bakanlığı”nın yanına adına “İklim Değişikliği” ibaresi de eklendi. Metaverse çılgınlığı için de imzalar atıldı. Belli ki COVID-19 fırsatını değerlendirmeye devam ediyorlar. Yeni bir film çevriliyor…
Gelelim sanaldan gerçekliğe…
NATO’nun Afganistan fiyaskosu ve ABD’nin geri çekilme süreci rezaleti üzerinden çok zaman geçmedi. Bu tökezleme Rusya ve Çin’i heyecanlandırdı. ABD, yaralı da olsa birinci devlet konumunu sürdürüyor. Çizilen karizmasını onarmak, yeniden prestij kazanmak için bazı girişimlerde bulunmaya başladı. “Otokratlara karşı Demokratlar” adlı savaşı piyasaya sürdü. Senaryonun özeti şu: dünyayı felakete sürüklemek isteyen “Otokratlara” karşı kahraman “Demokratlar” dünyayı kurtaracak. Kötü adamlara karşı ABD, “iyi adamları” kendi kanadı altında topluyor: “Ya bizdensiniz, ya onlardan!” repliği ve perde!
Hâlen televizyonlarda hikâyeler anlatılsa da aslında olan; stratejik hedefleri kapsamında Çin’i çevreleme siyaseti güden ABD, Rusya ile Çin’in bağlarını koparmak için Rusya’yı Ukrayna’da tuzağa düşürdü. Ukrayna’yı silahlandırmayı, NATO’ya dâhil etmeyi sürekli tekrar ederek Moskova’yı tahrik etti. Ukrayna’yı işgal eden Rusya, ABD’nin egemen olduğu medya, uluslararası ekonomik ve siyasal düzen sayesinde yalnızlaştırıldı. Şimdi ise Çin’i Rusya’ya askerî yardımda bulunma olasılığıyla tehdit ediyor. Çin’e Rusya’nın düştüğü Ukrayna bataklığını gösteren ABD, yeni küresel düzende kendisine biat edilmesi gerektiğine işaret ediyor. ABD’nin, siyasi ve ekonomik olarak kontrolü altında tuttuğu uydu devletleri -özellikle İslâm beldelerini-, Çin ile yüzlerce milyar dolarlık anlaşmalar imzalamakta serbest bırakması elbette boşuna değil. Hem Pekin’i bu projelerle oyalamak hem de gerektiği takdirde isteklerine boyun eğmezse uygun zemini oluşturup uydularının anlaşmalardan geri çekilmelerini isteyerek Çin’e ciddi bir darbe vurabilir. Elbette dengeler korunacaktır. ABD için zayıf, Müslümanlar için kuvvetli ve ezici Rusya ve Çin, Washington için çok önemli. ABD, AB, Çin ya da Rusya acıktığında gözü dönen ve önündeki her şeyi yiyebilen birer canavar.
Kabaca yeni küresel düzen; “tehdit”, “sömürü” ve “şantaj” sacayağıyla devam eden kapitalizm…
ABD, Rusya korkusuyla Avrupa’yı kanatları altına alıp himayesindeki NATO’nun “anlam ve öneminin” altını oluşturduğu kaosla yeniden çiziverdi.
Burada büyük planlar kurduğunu ve başarıya doğru sağlam adımlarla yürüdüğünü zanneden ABD, büyük bir sorunu atlıyor: Doğu’dan Batı’ya sular ısınıyor ve kaynama derecesine ulaşmak üzere…
Diktatörlerin yıkılışı ve yapılan “demokratik seçimler” ile durumları değişmeyen halklar, asıl sorunun sömürü nizamı kapitalizm olduğunu artık kavradılar. Bir eşikte dünya ve tüm çabaları bu eşiğin geçilmemesi için. Batı uygarlık seviyesine çoktan ulaşmış yozlaşma ve ideolojiden tavizler başlamıştır. Krizlerde trilyonlarca dolar piyasalara pompalanarak “devletin piyasalara müdahale etmeme” ilkesi çiğnenmiştir. Büyük şirketleri kurtarmak için Türkiye’nin de bulunduğu birçok devlet kesenin ağzını açmış ama halklarını ise sefalete itmiştir.
Dünya bu hengâmenin içindeyken, 1992 yılında yayınlamış olduğu “Tarihin Sonu ve Son İnsan” adlı kitabıyla “Batı liberal düşüncesinin” insanlığın ulaşabileceği son aşama olduğunu iddia eden ABD’li ünlü siyaset bilimci Fukuyama, -tıpkı Adam Smith, David Ricardo, Robert Malthus ve John Stuart Mill gibi- kapitalizmi savunma, bekasını koruma adına yeni(!) bir şeyler yumurtalamaya çabalıyor.
Financial Times dergisinde yayınlanan makalesinde Ukrayna krizinin, “küresel liberal düzenin hafife alınmaması gerektiğini gösterdiğine” dair uyarılarda bulunan Fukuyama, “Bu, uğruna sürekli savaşmamız gereken ve şımarttığımız anda kaybedeceğimiz bir şeydir. Liberal toplumların şu an karşı karşıya olduğu sorunlar bugün başlamadığı gibi Putin ile de bitmeyecektir. Putin, Ukrayna’da tökezlese bile çok ciddi zorluklarla karşılaşacağız. Çünkü liberalizm bir süredir sağ ve sol kanatlardan yapılan saldırılara maruz kalıyor.” ifadelerini kullandı.
ABD’li düşünür, Freedom House’un “Dünyada Özgürlükler 2022” raporunun, sadece Rusya ve Çin gibi otoriter güçlerin yükselişinden değil, aynı zamanda ABD ve Hindistan gibi uzun soluklu liberal demokrasilerde de popülizm (aşırı sağ), liberalizm ve milliyetçiliğe yönelik bir eğilimin ortaya çıkmasıyla özgürlüğün dünya genelinde son 16 yıldır giderek azaldığına işaret ettiğinin altını çizdi.
Fukuyama ayrıca -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sürekli “Dünya 5’ten büyüktür” diye eleştirdiği ama her katliamı da kınayıp havale ettiği- 5 üyeden oluşan BM Güvenlik Konseyi’ne de sert eleştirilerde bulundu. Fukuyama, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bir kez daha işe yaramaz olduğunu kanıtladı. Yararlı olan tek şey, dünyanın kötü veya yanlış yapan aktörlerini belirlemeye yardımcı olan Genel Kurul oylamasıydı.” dedi. Bu ifadeler ABD’nin “Yeni Küresel Düzen” planında BM’nin yapısına ilişkin bir değişikliğe işaret ediyor olabilir.
Fukuyama, Trump önderliğindeki Cumhuriyetçileri, Venezuela’da Maduro’yu, Hindistan’da Modi’yi, İran, Rusya ve Çin’i suçladı. Güçlenen milliyetçilikten yakındı. Saman altından su yürüten liberal demokratlar ve başındaki Biden ise bu eleştirilerden azade!
Zeki bir adam değil mi? Hatta vahşi Batı’nın en zeki adamlarından biri de diyebiliriz. Bizim Batı ve ideolojisine âşık olmuş ve kapitalist ideolojiyi yerle bir edecek elindeki yegâne ilahi ideoloji İslâm’ı “çağ dışı” olarak karalayan ahmaklara benzemiyor değil mi? Fukuyama, liberalizm ile makyajladığı kapitalizm putunu savunurken bizim ahmaklar, iman ettiği Allah’a ve O’nun nizamına kör ve sağır. Belli ki dünyayı “liberal demokrat” ve “otokratlar” olarak ikiye bölen ve bu cepheler arasında yeni sıcak ve soğuk savaşlar tezgâhlayan bir sürece adım atmış bulunuyoruz. Sözde “iyi adamlar” olarak kendini tanıtanlar hile, şantaj ve yaptırımlarla dünyayı kendine boyun eğdirmek ve saltanatlarını sürdürmek için oyun kuruyor. Oysa iki cephe de aynı ideolojiye sahip: kapitalizm, kapitalizme karşı. ABD tarafı “ben iyi kapitalistim, liberal demokrasiyi savunuyorum” diyerek taraftar topluyor o kadar. Bizim anlı şanlı fikirsiz fikir adamlarımız da liberal demokrasiye sevdalı aptal âşık modunda…
Âşık oldukları kapitalist nizamın lokomotifi ABD’nin Dışişleri eski Bakanı Madeleine Albright, 12 Mayıs 1996’da katıldığı bir programda; “Yarım milyon çocuğun öldüğünü duyduk. Irak’a uygulanan ambargo yüzünden Hiroşima’da ölenlerden daha fazla çocuk ambargo esnasında canını yitirdi, sizce buna değdi mi?” sorusuna, “buna değdiğini” ifade edip şöyle demişti: “Hayatım boyunca demokrasi için çalıştım. Kendimiz için endişelenelim.”
Yahudi dedesi ve büyükannesi Auschwitz’de ölmüş, babası Çek diplomatı kısa süre önce kaybeden Madeleine Albright, küresel sömürge şebekesi NATO’nun Doğu’ya doğru yayılması fikrini savunanlardan biriydi.
Fukuyama’ya hatırlatalım; bu katil de Bill Clinton’ın liderliğindeki Demokrat Parti döneminde Dışişleri Bakanlığı yapmıştı. Katiller, liberal demokrat olunca iyi katil mi oluyor?
Üsluplar değişse de laik kapitalist nizam, kandan ve sömürüden beslenir. Liberalizm ya da farklı maskeler, deşifre olmuş katillerin, yeryüzünde bozgunculuk çıkaran haydutların çirkin yüzünü gizleyemez. Yeni bir düzen yok; yeni bir kapitalizm var sadece…
[وَاِذَا تَوَلّٰى سَعٰى فِي الْاَرْضِ لِيُفْسِدَ فٖيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَؕ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ] “İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez.”[2]
[وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ] “Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler.”[3]
Nasıl da güzel anlatıyor günümüzü bu ayetler…
İslâm Devleti’nin hile ile yıkılmasından sonra iş başına geçen kapitalizm, dünya liderliğini ele geçirdi. İslâm’a savaş açtı ve İslâm beldelerinde Kur’an-ı Kerim ile hükmedilmemesi için resmî ve gayri resmî müstemlekelerine valiler atadı. Dünyayı, istedikleri istikamete yönlendirmek için korkunç deneyler yaptı. “Özgürlük” adı altında kadınlara yeni roller biçip aileyi dağıttı, ahlaksızlığı yaydı. Faiz, borsa ve kapitalist ekonomi ile kazanç ve gelir dağılım düzenini bozdu. Genleriyle oynayıp ekini ifsat etti. Can, mal, ırz ve akıl korunamaz oldu. Nesillere hayat hakkı tanımadı. Bugün borçlu olarak dünyaya gelen bireyler kredilerle borçlu olarak ölüyor. Ama Allah Subhanehu ve Teâlâ bozgunculuğu ve bozguncuları sevmez. Bozguncu kimdir, nedir? Allah’ın hükümlerine savaş açıp kendi akıllarını ilah edinenlerdir. Aciz akıllarıyla uydurdukları hükümlerle düzeni bozanlardır.
Şimdi tekrar soralım:
Japonya’da atom bombası kullanmış, Irak ve Afganistan’da milyonlarca Müslümanı vahşice katletmiş, sömürgecilikle ülkeleri fakirleştirmiş, insanları köleleştirmiş, ahlaksızlığını, bencilliğini, menfaatçiliğini tüm dünyaya yaymış, ABD liderliğindeki kapitalizmin savunucusu liberal kılıfçı Fukayama’ya:
“Fukuyama! Kapitalizm artık tutar mı yama?”
[1] Vikipedi
[2] Bakara Suresi 205
[3] Bakara Suresi 11