Vefayı arıyor insan, yaptıklarına karşılık
Vefayı arıyor, duygular hep karmakarışık
Kâinat vefalı Mevlasına karşı, her dem
Nasıl vefalı olmasın insan Rabbine madem
Arıyor insan vefayı Mevlasız bu Dünya'da
Farkında olmasa da insan hep bir hülyada
Bekleyen ve bekleten yüz çevirmiş Kuran'dan
Söyle, vefalı olacak başka kim var Rahman'dan
"Vefalı olup verdiğiniz sözü yerine getirin ki bende size karşı vefa ile muamele edip ahdimi yerine getireyim" (Bakara 40)
Makaleme hüzün içerisinde satırlara dökülen kelimelerden çıkardığım bir şiir ile başlamak istedim.
Sonra ifade etmek istediklerimi bir delil ile müthiş anlatan Rabbimizin bir ayetini sizlerin tefekkürüne sunmak istedim.
Sıradanlığın dışına çıkmak istedim. Biraz duygu yüklüyüm biraz üzgün. Sadece ben değil aslında biz Müslümanlar olarak üzgünüz. Yaşadığımız olanca olumsuzluktan ve hüsrandan ders çıkarmadık. Hiç asır suresini okumamışız gibi bize tüm yaşadığımız hüsranları sanki bir tecrübeymiş gibi yutturdular.
Şimdi yaşanılan hüsran sonrasında vefa arıyor hala ders çıkarmayanlarımız. Yine körü körüne gelecekte yaşanılacakları bildiğimiz halde hiç düşünmeden atılıyoruz ağlara ve takılıyoruz tuzaklara.
Son günlerde Türkiye ve Mısır'da önemli gelişmeler oluyor. Bazılarına göre aynı noktadan (Siyonist lobi) düğmeye basılmışçasına kaos ve kargaşalar başlatılıyor bu iki ülkede. Ben böyle düşünmüyorum. Çünkü eğer gerçekten dedikleri gibiyse ben siyonizmin dehlizdeki körlüğünün Müslüman'ın ferasetine galip geleceğine inanmıyorum. Demek ki iktidarlar ve muktedirler İslam'ın feraseti ile bakmıyorlar. Siyasi açıdan da yaşananların arkasında Siyonist cephenin olduğuna inanmıyorum. Çünkü böyle bir analiz demode bir analiz olur. Ben bu gelişmelerin siyasi analizlerinden ziyade gelişmelerin farklı bir noktası üzerinde durmaya çalışayım istedim bu makalemde.
Niye mi? Çünkü üzüldüm. Türkiye'de Müslümanların laik sisteme entegre edilmesi sürecine bilerek veya bilmeyerek hizmet etmenin sonrasında birbirilerine düşmüş olmasından dolayı Müslüman kitlelerin haline ve bu kitleleri buralara kadar sürükleyen liderlerin haline üzüldüm.
Önceki akşam televizyonda haber programlarını ararken Fetullah Gülen Hocanın olağan sohbet konuşmalarının birine rastladım. Bu konuşma "Neredesin Vefa" başlıklı gündeme ilişkin değerlendirmelerinde yapıldığı son sohbet konuşmasıymış.
Başbakan'ın son ABD ziyareti sonrasında işaretleri verilen, gezi olayları ile tam patlak veren ve en son şark görevi bahanesiyle Emniyette istihbarat daire müdürlerinin tasfiyesi ile son noktaya taşınan Hükümet - Cemaat çatışması gerçekten ciddi bir noktaya gelivermiş ki, Fetullah Hoca bu konuşmasında vefa bekliyor Başbakan ve kurmaylarından.
Ak Partinin iktidara taşınması ve bugünlere gelmesinde büyük emeklerin sarf edildiğini ve fedakârlıkların yapıldığını ve tüm bunlara karşılık vefanın gerekli olduğunu söyleyip, konuşmasında Allah Rasul'ü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ile Ensar arasındaki vefa ilişkisinden örnekler vererek konuyu daha manevi boyuta taşıyor. Nankörlük yapmamasını tavsiye ediyor Başbakana, azıcıkta eğer vefalı olunmazsa diyerek...
Şimdi tüm bu çabalar ve çalışmalar niçindi diye sormak gerekiyor? Vefa'yı bekleyen ile vefa gösterecek olan, olanca yıl hangi ahit üzerinde anlaşıp birlikte çalıştılar ki bu gün biri diğerinden vefa bekler oldu.
Allah Rasul'ü Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ile Ensar'ın üzerinde anlaştıkları ve sadık kaldıkları ahit ile hükümet ve cemaatin önce anlaşıp birlikte çalıştığı ama bu gün anlaşamayıp ayrıştıkları ahit aynı mı acaba?
Biri dinin hükümlerinin yeryüzüne egemen olması için yardım istediği yerden nusret buldu ve Onlarla İslam üzere ahitleşti.
Diğerleri ise Allah'ın iradesinin değil, insanların iradesinin yeryüzüne egemen olması için demokrasinin yayılması ve benimsenmesi çalışmasında anlaştı ve ahitleşti. Peki, ne için? İslam düşmanı Kemalist diktatörlük ve jakoben yapı tasfiye olsun, yerine demokratik muhafazakarlık egemen olsun diye.
Oldu mu peki? Oldu. Dinler arası diyalog dediniz oldu. Medeniyetler ittifakı dediniz oldu. Hoşgörü dediniz oldu. Türkçe olimpiyatları dediniz oldu. Zenginlik dediniz oldu. Kadrolaşma dediniz oldu. Üniversite, Yargı, Polis dediniz bunlarda oldu.
Sonrası peki, rant ve çıkar kavgalarıyla son bulan bir birliktelik.
Şimdi kim kimden vefa bekliyor? Bekleyen de verecek olan da mahkûm. Tüm bu saydıklarımızın İslam beldelerinde yerleşmesini ve vücut bulmasını isteyen bir batı var karşınızda...
Vefayı batıdan mı bekleyeceksiniz?
Yoksa Rahman'dan mı? Peki, siz Rahman'a karşı verdiğiniz sözü yerine getirip vefalı oldunuz mu?
Evet, yine üzgünüm. Çünkü Müslümanların İslami iradeleri ile başlayan devrim kıyamlarını demokratik geçişlerle tıkayan kitleler ve liderler bu gün Mısır'da karşı muhalefet tarafından iktidardan düşürülmeye çalışılıyor. Üzgün olman düşürülme tehlikesi ile karşı karşıya olmaları değil. Üzgün olmam bu Müslüman kardeşlerimizin bu gelişmeleri yaşayacaklarını bildikleri halde batının kendilerine Demokrasi adıyla uzattığı "zeytin dalına" uzanmış ve onu tutmuş olmaları...
ABD ve Batı Mısır'da sadece demokrasinin değil Laiklik düşüncesinin de toplumda ve hayatta kabul edilir olması için siyasi çalkantılar oluşturuyor. Bugün verdiğini yarın alma tehdidi ile korkutuyor. Sonra demokratik reformlar yapmasını istiyor. Toplumu demokratikleştirmesinin, zihniyetinin batılılaşmasının bununla gerçekleşeceğine inanıyor. Yani Müslümanların muktedirliğinde Müslüman kitle ve liderlerin eli ile yozlaşan bir toplum inşa etmek istiyor. Aynı Türkiye gibi...
Şimdi Mısır'da iktidar olmuş ama henüz muktedir olamamış İhvan-ı Müslimin kimden vefa bekleyecek. Muhammed Mursi kimden vefa bekleyecek. Ucuz bir iktidarlık için kendilerine gösterilecek vefa karşılığında nelerden taviz verecek? Yeni hangi ahitlerin altına imza atacak.
Tüm bunlar karşılığında Rahman ile kalubelada yaptığı hangi ahdini çiğneyecek?
Ona karşı daha ne kadar ve nasıl vefasız kalacak?
Vefayı nerede ve kimde arayacak?
Ne zaman "Ey vefa neredesin" diye soracak?