Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“İnsanoğlunun bir dere dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.” [Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbni Mâce]
Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" adlı kitabında, Çiftçi Pahom’un hazin ve ibretlik öyküsü yer alır.
Sıradan, kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, daha zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Uzak bir yerlerde, cömert bir reisin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için reise gidip talebini iletir. Gerçekten de Reis, herkese istediği kadar toprak veren cömert biridir. Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar kat ettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom, güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama kesilir takati. Halsiz adımlarla yürümeye devam ederken, Pahom’un burnundan kanlar damlamaya başlar. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz…
Reis olanları izlemektedir. Çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur ve şöyle der: “Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Peygamber Efendimiz şu hadisiyle bu doyumsuzluğun asıl sebebini gün ışığına çıkarmıştır:
“İnsan ihtiyarlasa bile onun iki duygusu hep genç kalır. Biri; çok kazanma hırsı, öteki; çok yaşama arzusu.” [Buhârî, Müslim]
Şükürler olsun ki Allah Teâlâ insana beka içgüdüsünden gelen aşırı istekleri frenleme gücü vermiştir. İradesine hâkim olan kimsenin bu nevi zaaflarını kontrol altına alması her zaman mümkündür. Dünya malına, dünya zevkine aşırı bağlandığını hissettiği anda Rabbine dönen ve el açıp O’ndan yardım isteyen kuluna Cenb-ı Hakk’ın yardım edeceği de hadiste müjdelenmiştir.
Bu hadis-i şerifte şöyle bir incelik de sezilmektedir. İnsanoğlu topraktan yaratıldığı için onun tabiatında toprağın özellikleri vardır. Toprak, zaman zaman kurur, sıcaktan kavrulur, suya hasret çeker. Onu ancak Allah Teâlâ’nın lütfedeceği yağmurlar canlandırabilir. İşte o zaman yeniden hayat bulan toprak, gönül okşayan bin bir güzelliğini ortaya çıkarır. İnsan da böyledir; onu, nefsi ve bitip tükenmeyen hırsı esir alıp da insani özelliklerini kaybettirince, yeniden kendine gelebilmesinin yegâne yolu, Allah’a dönmesi ve O’ndan yardım istemesidir. Yoksa dünya malına olan açlığı artarak devam eder. O zaman da topraktan yaratılan bu varlığın gözünü ancak kabir toprağı doyurur.
Müslümanlar olarak bizlerin ve genelde tüm insanların gözü, Filistin’deki Müslüman kardeşlerimizin gösterdiği tavırlar üzerinde hayretle toplandı. Müslümanlar olarak bizlerin bile gıpta ile baktığı takva, tevekkül ve şükür seviyesine ulaşmış Müslümanların hallerini ise gayrimüslimler, şaşırarak takip ediyor.
Onlar, hallerini yalnızca Allah’a arz ediyorlar. Allah’tan gelene sabrediyorlar, Allah’tan gelene şükrediyorlar.
Burada şu ayrımı yapmamız gerekiyor: Eceli gelmeyen hiçbir canlı ölmez. Filistin’deki Müslüman kardeşlerimiz, ecelin Allah’ın elinde olduğunu biliyorlar. Ölümün sebebi yalnızca eceldir. Bombalanarak öldürülmek, binanın altında kalarak ölmek ya da kurşunla vurularak ölmek, ölüm hallerinden bir haldir; sebep değildir. Enkaz altından canlı çıkan insanlar, bunun örneğidir.
Kardeşlerimizin şükür ile karşıladıkları durum, öldürülen Müslümanların şehit olmalarıdır.
Onların üzerine düşen vazife, kafirler ile cihat etmek ve bu hal üzere sabretmek.
Onlar, üzerine düşeni yapmayan İslami beldelerin yöneticilerini ve ordularını Allah’a şikâyet ediyorlar.
Müslüman halklardan, bu mezalimi tüm dünyaya türlü vesileler ile duyurmalarını rica ediyorlar.
Bu çağrıya kulak vererek 7 Ekim’den bugüne kadar Türkiye’de 99 ayrı protesto eylemi, yürüyüş ve basın açıklaması yaptık. 9 ayrı yerde konferans yaptık. 137 ayrı panel ve seminer gerçekleştirdik. Türkiye’nin 71 merkezinde 200 bin adet broşür dağıttık, kurduğumuz stantlarda 21 bin 500 kişi ile anket yaptık, röportajlar gerçekleştirdik. Ve tüm bu çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Gazze’de kardeşlerimizin gerçekleştirdiği direniş, Batılı halklar için bir uyanış, Müslümanlar için bir diriliş oldu.
Vallahi, Allah’tan gelen her şeye şükretmeliyiz.
Allah’a rağmen hükmedenler size rızık vermiyor, ey Müslümanlar! Yazımın başında bahsettiğim Pahom gibi olmayın. Yoksa “Reis” sizi de gömer.
Allah’a rağmen hükmedenler sizin ecelinizi elinde tutmuyor, ey iman edenler!
Onlara karşı hiçbir minnetimiz yok! Minnet eylenmesi gereken yalnızca Allah’tır. Emirlerine boyun eğilmesi gereken Allah, Rasulü ve bizden olan Allah’ın hükümleri ile yönetecek halifelerdir; vallahi başkası değil!
Allah’ım! Bize cihat zamanı mücahit kardeşlerimizle birlikte cihat etmeyi nasip eyle!
Müslüman ümmeti, cihadın faziletinden mahrum bırakan yöneticileri, Sen bildiğin gibi yap!
Elimizden gelenin en iyisini layıkıyla yapmayı nasip eyle! Bize Mümin duruşu nasip eyle!
Üzerimize düşen sorumluluk, katında her ne ise bize hakkıyla eda etmeyi nasip eyle, ey Rabbim!
İçinde bulunduğumuz cihat vaktinin ucundan kenarından faydalanma fırsatı sunan âlemlerin rabbi Allah’a şükürler olsun! Elhamdulillah!