Artık gittiğimiz birçok camide şöyle bir ikazın, kapının, avlunun yahut da caminin herhangi bir yerine asıldığını rahatlıkla görebilirsiniz ki ikaz/uyarı şudur: “Hak ile irtibatta iken halk ile irtibatı kes!” Doğru mu? Evet doğru! Yeter mi bu ikaz? Hayır yetmez! Ne yapacağız peki? İkazı tersten de yapacağız hocam tersten de! Mesela cemaate diyeceğiz ki, “Ey cemaat-i Muslimîn! Sizin sorununuz aslında hak ile irtibatta iken halk ile de irtibatta olmanız değil; halk ile irtibatta iken hak ile irtibatı kesmenizdir! Halk ile irtibatta iken hak ile irtibatı kesmeyin, ey Allah’ın kulları!”
Evet, gelin bir de ikazı böyle tersten yapalım. Zira içinde yaşadığımız hayatın Hak ile irtibatta olmasının, hakkın rızasının gözetilmesi, hep bu ikazın tersten yapılıp kendisine uyulup uyulmamasına bağlıdır. Hem hak ile irtibatı sadece camilere hapsetmek kapitalizmin biz Müslümanlarda meydana getirdiği tuhaflıklardan bir tuhaflıktır. İslâm ve Müslümanlık hayatın her alanına ilişkindir sadece camilere değil! Bu bir zihniyet sorunudur. Kulluğu yanlış anlama sorunudur. Kulluğu sırf ruhi ibadetlerden sanma hastalığıdır. Bundan da ancak kulluk vazifemizi camilerle beraber, hayatın her alanında yerine getirerek/getirmeye çalışarak kurtulabiliriz. İslâm bizden Rabbimizle sadece camilerde irtibata geçmemizi istemiyor. Ki, “Rabbimizle irtibata geçmek” demek, amellerimizi Rabbimizin emir ve nehiylerine göre seyrettirmemiz, demektir. Bu ameller ister ibadete ilişkin ameller olsun, isterse ticarete, siyasete ilişkin ameller olsun fark etmez. Her biriyle ilgili haramlar ve helallerin ölçü kabul edilmesi, bundan Rahman’ın rızasının gözetilmesi; biz ve Rabbimiz arasındaki irtibatın ta kendisidir. Bu bakış açısına sahip olan kimsenin hak ile irtibatta olmasına halk engel değildir ki böyle bir kimse zaten halk ile münasebetlerini hakkın rızasına göre düzenler. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاء الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ
“Nice adamlar vardır ki, ne bir ticaret, ne de bir alış-veriş, Allah’ı anmaktan (O’na ibadet etmekten ve emirlerine bağlanmaktan), namazı gereği üzere kılmaktan ve zekât vermekten kendilerini alıkoymaz. Onlar, bir günden (kıyametten) korkarlar ki, o günde kalpler ve gözler korkudan halden hale döner kıvranır…” [Nur 37]
Evet, kardeşlerim gelin, bu ikaza bir de tersten kulak verelim. Zira asıl sorun camilerde hak ile irtibatta iken halk ile irtibatı kesmeme sorunu değil, halk ile irtibatta iken hakk ile irtibatımızı kesme sorunudur. Namazımız Müslümanca olmalı ama yaşantımız değil öyle mi? Hayır, hayatımızın her alanında şer’i hükümleri gözetmeliyiz-ki bu hak ile irtibata geçmektir-rabbimizi razı etmiş olalım, bu seküler düzenden, yaşam tarzından kurtulalım.
Haydi, ey Müslümanlar! Gelin halk ile irtibatta iken hak ile de irtibatta olalım. Bu da benim siz kardeşlerime tersten bir ikazımdır. Rabbimizden bizleri, kendisiyle irtibatı sadece camilere hasreden kimselerden kılmamasını niyaz ediyorum… Selam ve dua ile…