ZAMANI GERİ ALMAK MÜMKÜN
23 Nisan 2025

ZAMANI GERİ ALMAK MÜMKÜN

Bir zamanlar çocuklara güleryüz ile yaklaşıp başını okşayabiliyorduk. Onlara şeker, çikolata verip, sevgi ve şefkatla sarıp sarmalayabiliyorduk. Çocuklar sokaklarda korkusuzca ve saatlerce oyunlar oynayabiliyorlardı. “Annee! Karnım acıktı, ekmek salar mısın?” diye sesler geliyordu o mutlu ve cıvıl cıvıl çocuklardan. Oyundan ve arkadaşlarından kopmak zor olsa da akşam ezanıyla birlikte eve geliyordu yuvalarımızın huzur kaynağı çocuklarımız. Şimdi ise ne çocuklar mutlu ne de biz. Çocuk gördüğümüzde anne-babası bırakın başını okşamamıza izin versin gülümsememizden bile kötü bir anlam çıkarır hale geldilee. Haksız da değiller. Çevremizde olup bitenlere baktığımızda belki de büyük zorluklarla dünyaya getirdiğimiz, canımızdan çok sevdiğimiz, koruyup kollamaya çalıştığımız evlatlarımız için dışarısı artık tehlikeden başka bir şey vaadetmiyor. Güven, edep, ahlak, merhamet yok oldu. Çocuklar sokakları değil küçük yaşta suç işleyip cezaevlerini doldurur oldu. Çünkü bizim asıl İslami değerlerimizin yerini çürümüş fikirler aldı. Rasulullah (sav) ve o güzide sahabelerinin rol modelliği yerini sosyal medyadaki ahlaksız şahsiyetler aldı. Bir zamanlar kadınlar toplu taşımalara rahatlıkla binebiliyordu. Hırsızlık ve taciz korkusu yoktu. Kadınlara pozitif ayrımcılık gösteren namuslu ve muhlis erkekler vardı. Kendini erkeklerden sakınan iffetli kadınlar vardı. Otobüste kadınlar bir tarafta toplanır, erkekler bir tarafta toplanır büyük bir sessizlikle birlikte yolculuk yapılırdı. Şimdi toplu taşımaların sessizliğinin yerini kadınların kendini korumak için attığı çığlık sesleri aldı. Sokaklarda erkekler başları öne eğik yürür, kadınlar örtüsüne bürünürdü. Kimseden kimseye zarar gelmez aksine kardeşlik bilinciyle herkes birbirini koruyup kollardı. Şimdi bazı iffetli kadınlar sokakta yürüyemez hale geldi, bazı erkekler de bir avcı gibi başı dimdik etrafı izleyerek yürür hale geldi. Başı öne eğik yürüyenler de bir kadının iftirasına maruz kalır oldu. Bu yüzden herkes birbirinen korkar hale geldi. Korkmakta da haklılar. Çünkü hiçbir suçlu gereken cezayı almadı. Verilen cezalar caydırıcı olmadı. Okullarda ahlak dersi verilmedi. Verilse de uygulanmayan boş bir eğitim olarak kaldı ahlak.
Çocuklarımız, bacılarımız, abilerimiz; bizleri koruyacak olan kalkanımız Hilafet’i henüz göremedik. Bugüne kadar gayri islami değerler ile yöneten yöneticiler tarafından yönetildik, basit çıkarları uğruna bizleri harcadılar. Can güvenliğimizi, mal güvenliğimizi, nesil güvenliğimizi, nefsi irademizi yok ederek yerine Batı kültürünü, ahlaksızlığı ve yozlaşmayı zorla kabul ettirdiler. “Muasır Medeniyetler” adı altında dünyanın çivisinin çıktığı gördük. İşlenen suçlar karşısında yetersiz ve eksik kalan hukuka karşı idam istiyoruz, kısas istiyoruz bu bozuk ideolojinin daha fazla devam etmesini istemiyoruz, İslam ile yönetilmek istiyoruz. Fakat yöneticiler bizim sesimizi duyduğunda hamasi bir talep olduğunu söyleyip baskı ve zorbalıkla sükünete sürüklüyorlar. Atalarımız ne demiş “Damdan düşenin halini, damdan düşen anlar.” Onların başına böyle şeyler hiç gelmedi ki nereden bilsinler evlat yitirmeyi, nereden bilsinler taciz edilmeyi, nereden bilsinler iftiraya maruz kalmayı, nereden bilsinler açlıktan ölmeyi. Onlar makamlarında ve saraylarında halkından bihaber yaşamakta. Elbet bu çark döner azizim. Bakın Allah-u Teâlâ İbrahim Suresinde ne buyuruyor: "Sakın, Allah'ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor." [İbrahim 42] Bakıldığı zaman birçok şeyimizi kaybettik; canımız, malımız, evladımız… Ancak hiçbiri namus ve ahlakımızı kaybettiğimiz kadar acıtmadı canımızı. Üstelik bunları kaybediyoruz beraberinde utanma duygumuzu da kaybediyoruz. Utanılacak halde olan yöneticilerimizin sükünet nidasıyla yaşama umutlarımızı da kaybediyoruz. Alışıyoruz ve maalesef çaresizleşiyoruz… Haydi Müslüman kardeşim! Hiçbirimiz bu duygulara yenik düşmeyelim. Tüm her şeyimizi kaybetsek de tek bir şey ile her şeyimizi geri almak mümkün! Halife Mu’tasım’ın hayatına bakalım, başımıza gelenin çok daha azı başına gelmiş bacımın feryadına koşmuş Halifemizi tanıyalım. Ahlaksızlığı kendi topraklarına getirecek diye Batı’yı savaş tehditleriyle korkutan Sultan Süleyman’ı hatırlayalım. Halkının namusu ve şerefine zarar gelecek diye yüzü gülmeyen Selahaddin’i unutmayalım. Halifenin nasıl bir kalkan olduğunu görelim ki daima Hilafet Devlet’inin yeniden hakimiyeti için çalışalım. Çığlıklarımıza kulağını kapatan yöneticileri utandıralım. Utansınlar ki harekete geçmedikleri, yerinde saydıkları için yüzümüze bakamayacak hale gelsinler. "İmâm (Halîfe) ancak bir kalkandır, onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur." Sümeyye Şeyma GÜVENİLİR