"YOK HÜKMÜNDE BİR ÜMMET" OLARAK MI KALALIM?
05 Kasım 2025

"YOK HÜKMÜNDE BİR ÜMMET" OLARAK MI KALALIM?

Zulüm, Ümmetin bir beldesinde bitmeden diğer beldesinde yeniden peydah oluyor. Son günlerde Sudan’dan gelen haberler gözlerin Gazze’den oraya çevrilmesine sebep oldu. Halkı Müslüman olan Sudan’dan ekrana yansıyanlar, insanın düşünürken bile acı çektiği işkence görüntülerinden oluşuyor. Elleri arkadan bağlanmış insanların bileklerinden ağaçlara asılması, kendi mezarlarının kazdırılıp diri diri gömülmesi, acımasızca silahlarla taranması, kadınlara tecavüz edilmesi bizlere yeniden sahipsizliğimizi hatırlatıyor. Aynı şekilde sosyal medyada annelerin çocukları kucağında ağaçlara asıldığı, yol kenarlarının terkedilmiş insan cesetleriyle dolduğu ve yaşlı kadınların çöl ortasında koşmaya zorlandığı görüntülere dehşetle tanık olduk.

El-Faşir kentinde açlıkla mücadele eden halkın hayvan yemlerini kaynatarak hayatta kalmaya çalıştıkları bildiriliyor. Sudan’da orduya karşı savaşan Hızlı Destek Kuvvetleri (RSF) el-Faşir kentini 18 aydır kuşatma altında tutuyor. Uydu görüntülerinde şehri çevreleyen toprak duvarların yakınlarında, kaçmaya çalışırken infaz edilmiş “ceset yığınları”nın olduğu bilgisi var. Bu vahşi paramiliter grubun Cüneyne’de bir günde 15 bin kişiyi öldürdüğü ve bir hastanedeki herkesi katlettiği (450 kişi) söyleniyor. Ayrıca 2023’ün Nisan ayından bu yana Sudan’daki iç savaşta on binlerce kişinin öldürüldüğü ve yaklaşık olarak 12 milyon kişinin yerinden edildiği tahmin ediliyor.

2000’li yıllarda Sudan’da altın yataklarının keşfedilmesi ve 2012’de madenciliğin başlamasıyla bu bölgede çatışmalar yeniden alevlendi. Birleşik Arap Emirlikleri Hızlı Destek Kuvvetleri’ni altın karşılığında silahlandırmakla suçlanıyor. Hızlı Destek Kuvvetleri (İspanya büyüklüğünde bir yer olan) Darfur’un neredeyse tamamı olmak üzere Sudan’ın batısının büyük bir kısmını kontrol altında tutuyor. Sudan’daki bu savaş her ne kadar bir iç çatışma gibi gözükse de biz bu olayların perde arkasında ülkeyi bölmek isteyen “büyük şeytan Amerika”nın olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bugünkü Sudan’ın Kızıldeniz sahili 1821’den önce Osmanlı Hilafet Devleti’nin Habeşistan Eyaleti’ne dahildi ve Halife adına Mısır valisi tarafından İstanbul’dan yönetilmekteydi. 1899-1956 yılları arasında ise Sudan bir İngiliz sömürgesi olarak kaldı.

Sudan, Afrika’nın en büyük 3. altın üreticisidir. Aynı zamanda çok verimli tarım arazilerine ve muazzam petrol rezervlerine sahiptir. Türkiye’nin iki katı büyüklüğünde yüzölçümüne sahip olan Sudan, Afrika’nın birçok açıdan stratejik önemi haiz ülkelerindendir. Bu sebeplerden dolayı oradan nemalanmak isteyenler umarsızca masumların kanını akıtıyorlar. Uluslararası toplum ve kuruluşlar ise Sudan’da yaşanan açlığa ve katliamlara kayıtsız kalıyorlar. Konu Müslümanlar -özellikle de siyahi kardeşlerimiz- olunca üç maymunu oynuyorlar.

Zalimler, karşılarında güçlü siyasi bir otorite olmayınca mazlumları varlık içinde yokluğa mahkûm edebiliyorlar. İnsanca yaşama haklarını vahşice ellerinden alabiliyorlar. Müslüman coğrafyalarda kolaylıkla hüküm sürebiliyor, yöneticilerini kendilerinin hizmetçisi yapabiliyorlar. Ümmetin zenginliklerini gasp edip aralarında pay edebiliyorlar. Ülkelerde savaş çıkarıp onlara silah satarak kendileri ise saraylarında keyif çatarak uzaktan izleyebiliyorlar. Kısacası dünyayı bize dar ediyorlar. Zelil bir yaşamı bize reva görüyor fakat kendileri sefa sürüyorlar. Bizim maslahatlarımızı gözetecek, bizim için dertlenip kararlar alacak ve ordularını harekete geçirecek siyasi bir otoritemiz, bir Halife’miz olmadığı müddetçe de ayaklar altında ezilmeye mahkûm olacağız. Bizim Doğu Türkistan’da, Filistin’de ve sair beldelerde zelil bir hâlde olmamızın gerçek sebebi işte budur. Amerika ve diğer sömürgeciler bizim siyasi boşluğumuzdan dolayı bu kadar cüretkârdırlar.

Artık şunu iyi anlamalıyız ki bir İmamı olmayan yani siyasi otoritesi olmayan bir Ümmet yok hükmündedir. Bu yüzden tüm Müslümanların bu siyasi otoriteyi oluşturmak için çalışmaları hem farzdır hem de hayati bir önem taşımaktadır.

“Muhakkak ki imam (Halife) kalkandır. Onunla savaşılır ve korunulur.” [Müslim K. Imara Bab 9 H. No:1841]

Fatma Çalışkan Gençer