Her sene Rebiulevvel ayının 12si geldiğinde Müslümanlar hareketlenir gün boyunca salavatlar getirilir, dualar yapılır, mevlidler yasinler okunur. Çünkü ömrümüzde bir gün bunu yaparak Rasulullah'ı en çok biz sevmiş oluyoruz! Çünkü sahabelerin dahi yapmadıklarını yaparak en hayırlısı bizler oluyoruz! Çünkü Rasulullah (sav)’in bıraktığı mirasa böyle sahip çıkıyoruz!
Unutuyoruz, gerçeği hakikati, olması gerekenleri.. Rasulullah deyince aklımıza gelenler dahi kısıtlı kalıyor; O en çok yeşil rengini sever, Cuma günleri beyaz giyer, tebbessüm eder, soğan sarımsak yemez, annesi Amine babası Abdullah, ilk eşi Hatice...
Bu kadar mı gerçekten? Alemlere rahmet olarak gönderilen, insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkartan, 21. yüzyılda en iyi yönetici seçilen Rasul’u bu kadar mı tanıyoruz? Yolumuzu yoluna; canımızı, anamızı, babamızı feda edeceğimiz Peygamber, bizim Peygamberimiz! Ne kadar tanıyoruz?
Hayatını sayfalarca anlatacak kadar bilmemiz gerekirken Onun yalnızca ahlaki özelliklerini dinler, anlatır, konuşur olduk. Elbette bilmemiz gerekir ama bu kadarıyla yetinmek doğru değil..
Rasullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Size iki şey bırakıyorum; onlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah'ın Kitabı, Rasul'unun Sünneti ." ( Tirmizî, Menâkıb: 31; Müsned, 3:14, 17, 26)
Sapıtan, yoldan çıkan toplumun uzaklaştığı şey, ne kadar net değil mi? Oysa biz sevmeyi de, ahlakı da, yaşama dair ne varsa Kur’andan, sünnetten öğrenmeliydik.. Hayatımızın her alanını işgal eden batı, bu değerleri de bizden çaldı. Onlar çaldıda, biz ne yaptık? Hakkımızı arıyor muyuz? Mirasımıza sahip çıkıyor muyuz?
Ebû Hüreyre (r.a) bir gün Medîne çarşısına uğramıştı. Kenarda durdu ve: “Ey çarşı ehli! Sizler ne kadar da âcizsiniz!” dedi. “Niçin ey Ebû Hüreyre?” diye sordular. “İşte şurada Allah Rasûlü’nün mirası taksim ediliyor, siz ise burada duruyorsunuz! Gidip siz de ondan nasibinizi alsanız olmaz mı?” dedi. Çarşı ehli: “Bu taksim işi nerede yapılıyor?” diye sordular. “Mescid’de!” dedi. Koşarak gittiler. Ebû Hüreyre (r.a) orada durdu ve onların dönüşünü bekledi. Geldiklerinde: “Ne yaptınız?” diye sordu. “Ey Ebû Hüreyre, Mescid’e vardık, içeri girdik ama orada taksim edilen bir şey göremedik!” dediler. Ebû Hüreyre (r.a): “Mescid’de hiç kimseyi görmediniz mi?” dedi. “Evet, bazıları namaz kılıyordu, bazıları Kur’ân okuyordu, bazıları da helâl ve haram konularını müzâkere ediyorlardı.” dediler. Bunun üzerine Ebû Hüreyre (r.a): “Yazıklar olsun size, işte Muhammed (sav)’in mîrâsı da budur zâten!” dedi. (Heysemî, I, 123-124)
Sahabeler Rasulullah (sav)’ in hem fiili hem de kavli yanındaydılar. Onlar doğru anladılar, doğru yaşadılar..
‘‘Şunu da bilin ki, aranızda Allah'ın Resulü vardır. Eğer işlerin birçoğunda o size uysaydı sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde süsledi; inkârı, günahı ve isyanı da size çirkin gösterdi. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.’’ (Hucurat 7)
Ayetteki, içinizde Allah'ın Peygamberi var, geçiyor. Nasıl okumalıyız? İçinizde ilâhî hükümleri icraya, ümmeti imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Allah'ın Rasulu (sav), O’nun sünneti vardır diyor bizlere. Bu kısmı Sahabeler gibi anlayabildik mi? Ayeti kerime nazil olduktan sonra Mekke'nin fethi gerçekleşiyor, ancak ensar sevinçle beraber içlerinde hüznü taşıyorlar. Acaba Rasulullah Mekke'de mi kalacak diye..
Rasulullah (sav) hasta yatağında yatıyor. Ebu Bekir imam, namazı kıldırıyor bu ayeti kerimeyi okuyor, ağlıyor cemaat. Rasulullah (sav) vefat ediyor ve yine birbirine bu ayeti kerimeyi hatırlatıyorlar. Çünkü bedenen değil ama fikren, manen, hükmen onlarla. Mirası onlarla. Sahip çıkmışlar, yanında değilken de yolunda olunur, anlamışlar.
O zaman muhasebe edelim kendimizi. Sahabeler ile mirasımız aynı; Kuran ve Sünnet. Hatta öyle bir miras ki paylaştıkça da, mirasçısı çoğaldıkça da azalmıyor aksine herkese yetecek kadar çokça miras kalıyor. Üstelik sadece dünyada değil ahirette de Allah'ın izniyle birçok nimetlere kapı açıyor. Yeter ki sahip çıkalım.. Senede bir gün değil, her gün anarak ayak izlerini her an takip ederek yapmalıyız. Hükümleri birbirinden ayırmamalı, sevginin gereğini yapmalıyız. Taşıdığı davayı, gittiği yolu anlamalıyız, anlatmalıyız.
Sahabeler ile aynı cennete talip istek, bu işi yalnızca namaz kılarak oruç tutarak yapmamalıyız. Rasulullah (sav)’in kuşandığı davayı kuşanmalı, İslam'ı yeryüzüne hakim kılana kadar çalışmalıyız.
Bizler eğer ayeti kerimeyi iyi anladıysak, yaşadığımız her problemi, aklımıza takılan her soruyu, hatta atacağımız her adımı tıpkı İslam'ı yeniden öğreniyor gibi Allah'a ve Rasulu (sav)’e götürmeliyiz. Rehberimize, kurtarıcımıza, liderimize sadece kavli olarak değil fiili olarak ta sevgimizi göstermeliyiz.
Rasulullah (sav)’i sevmeyi, O’nun sevgisiyle yeniden ümmet olarak canlanmayı nasip et ya Rabbi.
Hatice Yiğit Öğütlü