Etnik Temizlikten Soykırıma: “Arakan’da İnsanlığı Aramak”
25 Ağustos 2024

Etnik Temizlikten Soykırıma: “Arakan’da İnsanlığı Aramak”

Bugün Arakan katliamının yıldönümü. İslam Ümmetinin parçalara ayrılıp her bir parçasından kanların döküldüğü günlerden… Ne acı değil mi? Hilafet devletimizi kaybettiğimiz günden beri Ümmetin neredeyse yaşamadığı sorun kalmadı ve günümüz yöneticileri tarafından yapılan tek şeyin takvim yapraklarını devirmek olduğunu görüyoruz.

Katliamlar, soykırımlar, yaşaran gözler, hüzünle dolan nice küçük kalpler… Hepsi ve daha fazlası yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor…

Arakan’da da tam yedi yıl önce böyle bir soykırıma imza atıldı. Bu soykırıma ise utanılmadan etnik temizlik adı verildi. Çünkü onlar için öldürülen her Müslüman; kendi pis emellerine ulaşmak için bir temizlikti. Kâfir kâfirliğini yaptı ve bir dünya Müslüman yine sadece bakakaldı.

Arakan ile ilgili olayların nasıl insani boyuttan çıktığını ve nasıl hayretlere düşürdüğünü hepimiz medyadan çok iyi biliyoruz. Lakin bugün bir daha hatırlatmakta fayda var.

Günler 25 Ağustos 2017 yılını gösteriyordu...

Myanmar’ın Arakan (Rakhine) eyaletinde, Rohingya Müslümanlarına yönelik yapılan geniş çaplı bir “etnik temizlik” başlatıldı. Bu olay, Myanmar ordusu ve yerel Budist milisler tarafından yürütülen sistematik bir şiddet kampanyası olarak sunulmuştu.

Rohingyalar, Myanmar’ın Arakan eyaletinde yaşayan, çoğunluğu Müslüman olan bir gruptur. Yüzyıllardır bu bölgede yaşamalarına rağmen Myanmar devleti tarafından resmi olarak vatandaş kabul edilmemekte ve “yasadışı göçmenler” olarak sınıflandırılmaktadırlar. Bu durum, Rohingyaların temel haklardan mahrum bırakılmasına, seyahat, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin kısıtlanmasına neden olmuştur. Ardından yaşanan karşılıklı olumsuz hareketlenmeler neticesinde Myanmar ordusu ve yerel Budist milisler, Rohingya köylerine karşı büyük bir saldırı başlatmıştır.

Bu saldırılar sırasında köyler yıkıldı; yüzlerce Rohingya köyü tamamen yok edildi. Uydu görüntüleri, bu köylerin sistematik olarak ateşe verildiğini ve tahrip edildiğini ortaya koydu.

Toplu tecavüzler oldu; insan hakları örgütleri, çok sayıda kadının tecavüze uğradığını ve cinsel şiddete maruz kaldığını belgeledi.

Yargısız infazlar meydana geldi; Rohingyalar rastgele tutuklandı, dövüldü ve infaz edildi. Cesetler toplu mezarlara gömüldü ya da nehirler ve ormanlara atıldı.

Çocuk ölümleri yaşandı; çok sayıda çocuk ve bebek katledildi, bazıları ailelerinin gözü önünde öldürüldü.

Bu olaylar, büyük bir mülteci krizine yol açtı. Milliyetçi budistlerin yaptığı katliamlar 1 milyondan fazla Arakanlıyı başka ülkelere gitmeye mecbur bıraktı. Çoğu Arakanlı Bangladeş’e göç ederek dünyanın en büyük mülteci kampının kurulmasına sebep olurken diğer Arakanlılar Hindistan, Tayland ve Malezya’ya gitmeye mecbur bırakıldı.

Müslüman kardeşlerimiz, hastalık, açlık ve barınma sorunlarıyla karşı karşıya kaldı. Bangladeş hükümeti, buradaki Müslümanları yerleştirmek için geçici kamplar kurdu, ancak koşullar son derece zorlayıcıydı. Myanmar hükümeti yaptıkları bunca şeyi “abartı” olarak görmezden geldi.

Bangladeş, toplam 3.321 Arakanlı kardeşimiz ile yapılan anketlere dayanan istatistikleri kullanarak Budistlerin, sadece Ocak 2018’de askeri ve yerel halk nüfusunun en az 24.000 Arakanlıyı öldürdüğünü, 18.000 Arakanlı kadın ve kıza karşı toplu tecavüz veya diğer cinsel şiddet türlerini gerçekleştirdiğini, 116.000 Arakanlının dövüldüğünü ve 36.000’inin de ateşe atıldığını iddia etti.

Bu sayıların ne derece korkunç büyüklükte olduğunu okuduğumuzda bile hissederken oradaki Müslüman kardeşlerimizin bunları birebir yaşamış olması ne kadar da elem verici bir durumdur.

Bu sayılar bizler için birer can iken yaşanabilir birer hayat iken insan hakları savunuculuğu yapan, kadın hakları çığırtkanlığı yapanlar için hiç göze gelmediğini bir kere daha anlamış bulunuyoruz.

İşin sadece Arakan’daki kardeşlerimizle bitmediğini bir bir diğer tüm İslam aleminin beldelerinde de yaşandığını hatırlatmak isterim. Bakınız Gazze. 7 Ekim’den bu yana tam 323 gün geçti. Ve yine ölen binlerce kadın, çocuk, yaşlı oldu. Değişen sadece yer ismi oluyor. Zulüm kaldığı yerden devam ediyor…

Peki bu hep böyle mi devam edecek? Tabii ki hayır. Rabbimiz Müslümanların yaşadığı/yaşayacağı zorlukları önceden bizlere bildirip nasıl yol almamız gerektiğini ayetleri ile bildirmiştir.

“Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başlarına gelenlerin benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokundu ve öyle sarsıldılar ki, nihayet peygamber ve onunla beraber iman edenler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?’ dediler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” [Bakara, 214]

Rabbimizin yardımı her daim bizimledir lakin O’nun yardımına mazhar olmak için bizlerin de O’nun dinine yardım etmesi gerekir. Bu yardım ise sadece yerimizde oturup bir şeylerin değişmesini beklemek ile değil bilakis Allah’ın dininin yeryüzüne ikamesi için çalışmakla olur. Ümmet içerisinde yaşadığımız her şey bizlere bir kez daha şu hakikati çok iyi anlatıyor; Halifen yok ise sende yoksun.

Can, mal, toprak, namus, her türlü güvenlik ancak bir tek çatı altında Raşit bir halifenin etrafında olabilecek bir şeydir. Bunun dışında hiçbir kurum, oluşum, yapı Müslümanların güvenliğini sağlayamaz, akıtılan kanlarının yerini dolduramaz. Geçmişe baktığımızda Müslümanların halifesi var iken bu kadar kanın akıtılmasını bırakın Müslümanların gözyaşını bile bu kadar dökmediğini biliyoruz.

“Ey Kâbe! Senin ne kadar güzel olduğunu ve kokunun ne kadar güzel olduğunu biliyorum. Senin şanın ve hürmetin ne kadar yüce ve büyükse, müminin kanının, malının ve onurunun Allah katındaki değeri de o kadar yücedir.” diyen Peygamberimizi, bir feryada ordularını harekete geçiren halifeleri biliyoruz. (İbn Mâce, Fiten, 2) O halde neden bu hakikat için çalışmayalım? Rabbimizin bizlere bahşettiği bu ömrü yine O’nun rızası için neden kullanmayalım?

Arakan ve diğer tüm İslam beldelerinde akan kanların tez zamanda durması ve mazlumun sesini duyacak, ordularını harekete geçirecek Raşit bir halifeye kavuşma duasıyla.

Sümeyye Yıldız