2021 yılının sonlarına yaklaştığımız bugünlerde Türkiye’de devlet yetkilileri bütçe görüşmeleri yaparken yine siyasi açıdan oldukça hareketli, hararetli, kavgalı, dini söylemlerin bir hayli arttığı bol vaatli günler yaşamaktayız. Siyasi parti yöneticileri, şehir şehir gezerek halkın nabzını yokluyor ve kendilerince diğer parti çalışmalarını eleştirerek birtakım değişiklikler yapılması gerektiğini öngörüp insanları buna inandırmaya çalışıyorlar. Halkın ise artan fiyatlardan dolayı tansiyonu bir hayli yükselmiş durumda. Fiyatların ışın hızıyla yükselişine, tuzu kuru olan zengin sermaye sahipleri dışında kimse yetişemiyor. Kapitalizmin nasıl kaypak bir sistem olduğunu göremeyen insanlar, yine de parti yöneticilerinin demeçlerini bazen dikkate alıyor ve onlardan çözüm umuyorlar. Halk etrafında bir parti yöneticisini görünce kendilerine gerçekten çözüm bulacakmış gibi dertlerini ona iletiyorlar. Normal hayatlarını yaşarken gayet ehli keyif yaşayan yöneticiler, menfaatleri söz konusu olduğunda halkla kaynaşıp sohbet ederek “biz de sizdeniz” imajı oluşturmayı çok seviyorlar. Halkın geçimi söz konusu olduğunda ise akla hayale gelebilecek bütün kemer sıkma politikalarını tavsiye ediyorlar. Üstelik bunu Müslüman halkın dini duygularını sömürerek yapıyorlar.
Hilafetin kaldırılmasından bu yana yaklaşık yüzyıl kadar bir süre geçmiştir ve bu süreç içerisinde halk, yöneticiler tarafından defalarca kandırılıp aldatılmıştır. Kapitalizm denilen bu kirli sistem başa getirilen yöneticiler aracılığıyla Ümmeti hem maddi hem manevi yönden sürekli sömürmüştür ve hâlâ hızını artırarak bu duruma devam etmektedir. Sözde dindar ama İslam Nizamı ile değil kapitalist sistemle yöneten yöneticiler, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğundan bu yana halkın dini duygularını daha çok istismar edegelmişlerdir. Müslüman halkın büyük bir kısmı, başlarına getirilen, namaz kılan, Kur’an okuyan, oruç tutan yöneticilerin vaatlerini sorgulamaksızın ve muhasebe etmeksizin doğru bulmuşlardır. Dini vecibelerini yerine getiren yöneticilerin yalan konuşmayacağı düşüncesine kapılmışlardır. Bu bağlamda duygusal davranarak seçim sandıklarına koşup onlara oy vermişlerdir. Şimdilerde ise dindar siyasetçilerin taktiğini Kemalist, milliyetçi vs. diğer siyasi partililer de kullanmaya başlamışlardır. Yani kapitalist sistem içerisinde yer alan siyasiler, farklı fikirlerde olsalar dahi halkın dini duygularını kendi menfaatleri uğrunda kullanma konusunda aynı paydada birleşmektedirler. Tencere tava hep aynı hava.
Son zamanlarda helallik isteyenler, naslardan bahsedenler, günahtır, haramdır, yazıktır vs. şeklinde söylemler siyasi liderlerin dillerine persenk olmuştur. Hz. Ömer’i örnek verenler, stokçuluk haramdır diyenler olmuştur. Evet, haramı helalden ayırt etmek, günahı sevabı bilmek önemlidir ve Müslümanların hayattaki duruşunu belirleyicidir. Ancak bahsedilen bu konulardan daha önemli olanı ise Allah’ın (svt) arzında Allah’ın (svt) hükümlerini tatbik ederek yönetmektir.
Günlük maliyeti on milyon lirayı aşan saraydan kendi maaşını 85 binden 105 bine yükselten Erdoğan’ın halka; “Sizi biraz korku ve açlıkla mallardan ve canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız” (Bakara 155) ayetini okuyarak hitap etmesi, itibardan tasarruf edilmez diyerek kendi lüks ve konforlu hayatlarına devam ediyor olması artık insanların görmezden gelecekleri bir durum değildir. Bakanların, milletvekillerinin ve zengin sermaye sahiplerinin yaşam koşulları ile halkın yaşamı arasındaki uçurum, yapılan son zam furyasıyla günden güne daha da büyümektedir. Yöneticiler, kendi maaşlarına zam söz konusu olduğunda hemen uzlaşıp anlaşmaya varmaktadırlar. SGK verilerine göre, Türkiye’de çalışanların çoğu asgari ücretlilerden oluşmaktadır. İkinci çoğunluk ise emeklilerdir. Bu iki kesim de maddi yönden en büyük sıkıntıyı iliklerine kadar hissetmektedirler. Kendileri 32 bin TL ücret alan asgari ücreti belirleme komisyonu asgari ücreti belirleme toplantısında günlerdir toplanıp anlaşamadan ayrılmaktadırlar. Çalışma bakanı Vedat Bilgin ise asgari ücretle ilgili sanki çok büyük bir imtiyaz sağlayacaklarmış gibi şu sözleri sarf etmiştir: “Ciddi bir asgari ücret artışını gerçekleştireceğiz. Çalışanlarımız için, özellikle düşük gelirli asgari ücretle çalışanlarımız için bir bayram havası yaratacaktır. Rahat nefes alacak seviyede belirleyeceğiz” diyerek insanları ümitlendirip bir beklentiye itmiştir. O havanın nasıl bir hava olduğunu ilerleyen günlerde göreceğiz. Bakalım belirlenecek asgari ücret ile evlerde bir bayram havası esecek mi? Zaruri ihtiyaçlarını almakta büyük sıkıntı çeken insanlar bayram çikolatası alabilecek kadar bir ferahlık yaşayabilecekler mi? Umarım bakan Bilgin’in kastettiği hava, halkın dini duygularının sürekli istismar edildiği yeni bir “tencere tava hep aynı hava” diye tabir edeceğimiz şekilde olmaz. Eğer yapılacak olan zam, tencereyi tavayı doldurmayacaksa insanlar için büyük bir hayal kırıklığı olacaktır. Çünkü bu Müslüman halk artık din ile kandırılmaktan, aldatılmaktan, ihanete uğramaktan vb. pek çok İslami ve insani değerlerinin ayaklar altına alınmasından, hiçe sayılmasından bıktı. Açıkçası, “bıçak kemiğe dayandı!”
Yaşanan bütün bu krizler artık kapitalizmin sonunun geldiğinin göstergesidir. Çünkü artık kendini koyu bir kapitalizm savunucusu olarak görenler bile bunu itiraf etmektedirler. “Dünya Yanarken Kapitalizmi Yeniden Tasavvur Etmek” kitabının yazarı Prof. Rebecca Henderson, “Mevcut sistem radikal olarak dengesiz ve bu da onu tehlikeli hale getiriyor” diyor. Harvard İşletme Okulu profesörlerinden Henderson, aynı zamanda ABD’deki Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu ve Amerikan ve İngiliz Bilim ve Sanat Akademileri’nin araştırmacılarından birisidir. Bugün ekonomi ve organizasyonel davranış alanında dünyanın en önemli düşünürlerinden kabul edilen Prof. Henderson, son 30 yıldır dünyanın en büyük organizasyonlarıyla birlikte sosyal hedefleri olan bir kapitalizm yaratmak ve iş dünyasının bu süreçteki rolü üzerine çalışmaktadır. “Ölümüne kapitalist” Henderson, kapitalizmin mevcut şartlarda başarısız olduğunu düşünüyor. Henderson, “Kapitalizm yeniden tasavvur edilmeli, çünkü artık dünyadaki pek çok insana refah dağıtamıyor. Toplumlarımıza ve gezegenimize muazzam zarar verecek uzun vadeli hasarlar yaratıyor. Mevcut sistem radikal olarak dengesiz ve bu da onu tehlikeli hale getiriyor” diye konuşmalar yapmaktadır. [Kaynak; Capital.com.tr]
Şimdi bir de İslam tarihindeki yönetici-yönetilen ilişkisine bakalım ve İslam Nizamının uygulandığı o güzide dönemden bir örnek verelim: Hazreti Ömer’in (ra) Halifeliği zamanında Medine’ye gelen bir kervanı sırf kervan sahipleri rahat uyusun diye sabaha kadar Abdurrahman bin Avf ile birlikte başında bekledikleri biliniyor. Hatta kervan içinde çadırlar arasında gelen bir çocuk ağlamasına dikkat kesilen Hz. Ömer (ra), çadır sahibinden çocuğu susturmasını ve uyutmasını rica etti. Ancak çocuğun annesinin “Allah Halifemiz Hazreti Ömer’e (ra) insaflar versin. Çocuklar sütten kesilmeyince bizim gibi bir fakire nafaka vermez. Fakirlik maaşı bağlamaz. Onun için yavrumu erkenden sütten kestim.” demesi üzerine Hz. Ömer (ra) gözyaşlarına hâkim olamaz, namazını güçlükle eda eder ve cemaate yönelerek: “Sizin Ömer’inize yazıklar olsun! Sizin Ömer’inize yazıklar olsun!” der ve akabinde Medine sokaklarında tellallarla bir beyan yayınlar. Beyanda şöyle yazılıdır: “Hangi Müslümanın oğlu veya kızı dünyaya gelirse, hemen Halifeye bildirsin. Beytülmalden (hazineden) nafaka (maaş) verilecektir. Hiç kimse nafaka yüzünden evladını vaktinden önce sütten kesmesin!” İşte Hilafet Devleti döneminde yönetici-yönetilen ilişkileri böyle hassas bir denge ve adalet üzerine kuruluydu.
Kapitalizmin kollarındaki ve yollarındaki bütün kapılar bir bir insanların yüzüne kapanmakta ve insanları bunalımlara, ölümlere, zulümlere, yokluğa, sefalete ve felakete sürüklemektedir. Kapitalizm hiçbir zaman üretemediği gibi yine hayattaki problemlere çözüm üretemiyor. Özelde Müslümanları genelde ise bütün dünyayı refaha, huzura ve mutluluğa götürecek olan tek nizam İslam Nizamının tatbik edileceği Hilafet Devletidir. لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “Çalışacak olanlar, işte böyle bir başarıya ulaşmak için çalışsınlar!” [Saffat 61]