İnsan, hayat ve kâinat ile ilgili her daim tefekkür etmek gerekir ama sonbahar, tam bir tefekkür mevsimi sanki! Gökyüzünde bulutlar pamuk şekerine benzeyen halleriyle çok güzel görünmekteler. Ağaçlar ve dökülen yapraklar yeşiliyle, sarısıyla, kahverengiyle, kırmızısıyla renk cümbüşü olmaktalar. Güneşin doğuşu ve batışındaki rengârenk görüntülere hayran kalmamak elde değil. Allah’ın (svt) yaratma sıfatını akletmek için kâinatı seyretmek insana büyük ibret tablosu çiziyor. “Sen ne büyüksün Ya Rab! Yarattığın şu dünyada senin hükümlerin uygulansa her şey çok güzel olacak” diye düşünürken mutluluk verici güzel haberlerle dolu bir makaleyi kaleme almak isterdim. Mesela; binlerce kez Elhamdülillah! Bugün Hilafet ilan edildi! İnsanlar akın akın İslam’a giriyor! Kapitalizmin kara bulutlarından sonra bugün güneş İslam Ümmeti için doğdu!” şeklinde cümlelerle başlayabilmek ne kadar mükemmel bir giriş olurdu. Ama maalesef henüz olmadı! Henüz olmasa da ilerde bir gün birileri o haberleri bildirecektir çünkü bu Allah’ın (svt) vaadi var.
İnsanoğlu doğar, yaşar ve ölür. Bu hayatın değişmez kanunudur. Her şeyin başı ve sonu vardır. Sonsuz olan ise ebedi olan ahiret hayatıdır. İnsanoğlu hayatı boyunca bir şekilde yaşar, bazen düşer, bazen şaşar, bazen hatalar yapar sonra yeniden ayağa kalkar, hayat yolunda yürümeye devam eder. Bu döngü ecel gelinceye kadar böyle süreçlerden geçer gider ve ömür biter. İnsan yaşarken bir takım işler yapar bazen çok başarılı olur alkışlanır, bazen bocalar, bazen işin içinden çıkamaz üzülür, zarar eder, başarısız olur. Hayat yolunun, kimi nereye götüreceği bilinmez. Bu yolda insan, hayat ve kâinat pek çok ibret alınacak örneklerle doludur. “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul- zurna az.” diye bir atasözü vardır. İşte insan da hayatının ve yaratılış gayesinin doğru çözümünü bulduğunda hayatında gördüğü küçücük bir sivrisinek bile onu, Allah’a (svt) kulluğa götürür. Anlamak istemeyene ise bangır- bangır bağırsanız da her gün davul- zurna çalsanız da kendisini yaratan bir yaratıcıya kulluk etme yolunu bulamayacaktır. Israrla ve inatla bulunduğu cahiliye hali üzere kalacaktır. İslam’ın ilk indiği dönemde Ebu Cehiller olduğu gibi günümüzde de aynı şekilde insanlar mevcuttur.
Konu araştırmak için sosyal medyada bir dolaşayım diye baktığımda; ülkenin her yerinden çirkin görüntüler, içimizi karartan olaylar, insanın yaşama sevincini gölgeleyen vakıalar yaşanıyor ve gün geçtikçe artan bir hızla yayılıyor. Bugün Twitter’da sıraya girmiş olan konu “şerefsiz” başlığıyla ele alınmış, yaşlı bir kadının yoğun bakımda karşılaştığı iç acıtan muameleyi gözler önüne seriyor. Toplumda saygı-sevgi çöktü, edep-hayâ çöktü, adalet-merhamet çöktü. Şu içinde yaşadığımız kapitalizmin insanları ne derece değersiz mahlûklara çevirdiğinin göstergesi olan bu olaylarla ilgili ciddi tedbirler alınmazsa insanlık diye bir şeyin kalmayacağından endişe ediyorum. Özel hastaneye, özel muamele görmek için yatırılan yaşlı kadının, kendi parasıyla rezillerin nasıl oyuncağı olduğu yayınlanan videoda görülmektedir. Ona bu çirkin muameleyi yapanlar ise kapitalizmin yetiştirdiği insan tipleridir. Onları insan diye vasıflandırmak ne kadar doğru olur orası da muamma! İslam yaşlıya, hastaya, yolda kalanlara, yetimlere, muhtaç durumda olanlara yardım etmeye teşvik ederken kapitalist sistem bu tür olayları sadece görevden alma vb. gibi baştan savma çözümlerle geçiştiriyor. Diğer taraftan iki sarhoşun kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim ile dalga geçip, aşağılayıp, sayfalarını yırtarak sosyal medyada video paylaşmaları da bunlar “azdıkça azıyor” dedirtiyor. İslam’a yönelik nefretleri sadece ağızlarından taşmakla kalmıyor, her gün şiddeti artan çirkinlikler had safhaya ulaşıyor. Bu saldırılar artık Müslümanların sabrını taşırıyor. Bu tür düşük seviyeli davranışları sergileyenlerin karakolun ön kapısından alınıp arka kapısından salınması ise diğer İslam düşmanlarını cesaretlendiriyor. Daha önce Avrupa ülkelerinde kâfirlerin yaptığı bu hadsiz saldırıları şimdi Türkiye’de sıkça görmekteyiz. Kanunlarını aldıkları batıdan, bu seviyesiz davranışların da alınması ne kadar batıl değerlerde boğulduklarının bir tecellisidir. İnsan, İslam’dan uzaklaştıkça seviyesizlikte sınır tanımıyor. Alkol serbest bırakılıyor, sarhoşlar artıyor. Sarhoşlar artınca diğer suçlar artıyor. Kapitalist sistem, insanlara sınırsız özgürlükler verdikçe özgürlük kisvesinde işlerin önü alınmaz bir hale geliyor. Sonrasında ise sarhoş olmak sanki geçerli bir mazeretmiş gibi bir de o suçlulara indirim isteniliyor. Açıkçası insanların, insanca muamele görebilmesi de diğer yaratılmışlara insan gibi davranabilmeleri de sistemin insan üzerindeki görüntüsüdür. Sistem bozuksa insan da bozuk oluyor.
Her iki olayda da insan denilen varlığın zalimliği yer almaktadır. Birinci olayda insanın insana zulmü ikinci olayda ise insanın Kuran-ı Kerim’e zulmü vardır. İnsana, insanca muamele eden yalnızca İslam’dır. Hayatın her alanında, yaşanan her vakıada bunu daha da çok görüyor ve hissediyoruz. “Bizim tek önderimiz, tek rehberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) dir” diyen yöneticiler, gerçekten Resullullah’ı (sav) örnek alsalardı bu zalimce yapılan muamelelere asla razı olamazlardı. İslam’ın adaletine, merhametine, güvenine, ekonomik çözümlerine, içtimai nizamına, ukubat nizamına, vb. bütün siyasetine hasretiz. Ümmet, kurak toprağın suya olan ihtiyacı gibi temiz, arı, duru bir nizama muhtaç! Bu ise ancak İslam Devleti’nin yeniden ikamesi ile mümkün olacaktır.
Bana göre, bir kitabın ya da her şeyin başı ve sonu olduğu gibi yazmanın da sonu olur. Yazarken bazen hangi konuda yazsam, cümlelerimde fikrimi nasıl ifade etsem daha yerinde ve etkili olabilir diye kendimce kritik yaparım, bazen de öyle bir konu olur ki onun hakkında kitap bile yazabileceğimi düşünürüm. İnsan ömrü günden güne tükendiği ve her geçen gün ecele bir adım daha yaklaştığımız için yazarken bu son makalem olabilir diye aklıma gelir. Bu sonbaharda belki de son makaleyi yazıyorum. Sonbahar biraz hazan biraz da hüzün mevsimidir. Son zamanlarda sıkça Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu dizeleri gelir aklıma: “Bir kere misafire çıkmış adın. İstesen de gideceksin, istemesen de…”
Bizler de bu dünyada misafir olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız. Eskiden fotoğraf albümleri olurdu, bazen elimize alır resimlere bakarak eski günleri yâd ederdik. Şimdi ise gelişen teknoloji ile birlikte albümler yerini bilgisayar arşivlerine bıraktı. Terk-i diyar eden insanların resimlerine bakıp da onları hatırladığımız gibi elbet bir gün bizleri de hatırlayıp ananlar olacaktır. Teknoloji geliştikçe hayatın akışında da birtakım değişikler olmaktadır. Bazen Facebook geçmişteki anılarımızı ekranımıza getiriyor. İşte o anda ahirette de dünyadaki yaptıklarımızın böyle karşımıza çıkacağı aklıma geliyor. Kendimizi her daim muhasebe etmeliyiz! Bu yolun sonu mutlaka mezarlıkta bitiyor. Sonbaharda kış hazırlıkları yapıldığı gibi ahiret için ecel gelmeden evvel güzel amellerle dolu bir defter hazırlamak gerekmektedir. Güzel ameller şüphesiz ki Allah’ın (svt) biz Müslümanlar için belirledikleridir. Rabbim giderken yanımızda hayırlı ameller, arkamızdan hayırlı dualar alabilmeyi nasip etsin! Bizleri ve neslimizi İslam davasında samimi, ihlaslı, kalpleri, ayakları ve amelleri sabit kullarından eylesin! Yaşadığımız sistem içerisinde bu kadar İslam dışı vakıalar devam ederken, kokuşmuşluk sürerken vb. durumlara tepkisiz kalmamak adına bu sonbaharda son makaleyi yazıyor muyum? Rabbim bilir çünkü ecel O’nun (svt) takdiridir. Biraz tefekkür, biraz insan- hayat ve kainattan örnekler, biraz dua ve temenniler içerisinde bir makaleden sonra dualarınıza talip olan bir Müslüman kardeşiniz olarak şartlar elverdiğince Allah’ın (svt) rızasını temenni ederek dininin yeryüzünde hakim kılınması adına yazmaya devam!.. Makalelerimizi okuyan bütün kardeşlerimize bizden de bolca dua ve selam!