Tek parti iktidarının baskıcı, özellikle İslam’ı yok etmeye odaklı politikalarının ardından Adalet Partisiyle birlikte daha rahat bir hayatın kapıları aralandığında Müslümanlar derin bir “oh” çekmişti. Camileri ahıra çeviren, Kur’an okumayı yasaklayan, İslam’ın en ufak görüntüsüne dahi savaş açan CHP iktidarı gitmiş, kendilerinden bir parça olan sağ muhafazakâr insanlar gelmişti. Menderes ardından Demirel aşağı yukarı aynı çizgidendi.
İşte böyle bir ortamda 1960’lı yılların başından itibaren Hizb-ut Tahrir yöneticileri muhasebe etmenin farziyetini yerine getirmektedir. Prof.Dr. Alev Erkilet dönemin İslamcılık anlayışını anlatırken Hizb-ut Tahrir’in dönemin sağ muhafazakar iktidarına hitap ederken “Siz aslında dindar görünüyorsunuz ve böyle göründüğünüz için İslamcılar tarafından destekleniyorsunuz ama aslında sizin din ile olan ilişkiniz amaçsal değil araçsal bir ilişki. Sizin din ile ilişkiniz muhafazakâr kitlelerin mobilizasyonunu yapacak kadar” dediğini söylemekte ve bu dönemde Hizb-ut Tahrir’in İslamla hükmetmenin ne demek olduğu sorusunu Müslümanların gündemine taşıdığını aktarmaktadır.
Altmış yıl önce yaşananlar ile bugün yaşananlar ne kadar da birbirine benziyor değil mi? Altmış yıl önce halk CHP zihniyeti bir daha başa gelmesin diyerek Menderes’i, Demirel’i iktidara taşırken bugün AK Partiyi, Erdoğan’ı iktidara taşımaktadır. Altmış yıl önce İslam amaç değil araç idi bugün de amaç değil araç. Altmış yıl önce besmeleyle İmam-Hatip açılışı yaptıktan sonra koşa koşa bira fabrikası açmaya gidiyorlardı bugün de bir yandan Ayasofya’yı açıyorlar diğer yandan Tekirdağ’daki rakı fabrikası sayısını 2’den 18’e çıkartmakla övünüyorlar. Ayasofya’da akşam namazıyla seçim çalışmalarını sonlandırıyorlar, seçimin ertesi günü Allah’ın hükümlerinin yerine beşer hükümlerini tatbik ediyorlar.
Evet farkındayız Müslümanların Erdoğan’ı tercih etmelerinde yatan en büyük sebep, Erdoğan’ın yol yapması, yağ kuyruklarını sonlandırması değil tamamen İslam’a olan hassasiyetlerinden kaynaklanmaktadır. Ancak Türkiye’nin siyasi tarihi de açık bir şekilde gösterdiği gibi bu hassasiyet doğru bir fikir ile beslenmedikçe yönlendirmeye yanlış yerlere kanalize edilmeye açıktır. Nitekim öyle de olmuştur. İktidara gelen kişinin Allah’ın (svt) hükümlerini hesaba katmadan, dikkate almadan demokrasi ile yönetmesi seçmenleri çok fazla ilgilendirmiyor ne yazık ki. Daha çok halkı yönetecek olan kişinin Müslüman oluşu, namaz kılıyor oluşu, dilinden Allah ve İslami terimleri düşürmüyor oluşu, başörtüsünü serbest bırakması ve kafirlere karşı “one minute” gibi çıkışlar yapması onu sevmesi ve desteklemesi için yeterli olmaktadır. Hali hazırda ondan daha iyisini bulamadıkları ve asıl çözümün ne olduğunu bilemediklerinden dolayı kolay bir şekilde manipüle edilmektedirler. Bu nedenle doğru fikir önemlidir. Hatta en önemli şeydir!
Bugün için Müslümanlara düşen görev İslam’la hükmetmenin ne demek olduğunu iyi anlamaktır. Müslümanlara düşen görev İslam’la hükmetmesi için yöneticileri muhasebe etmektir. Müslümanlara düşen görev İslam’ı araç kılanlarla değil amaç edinenlerle birlikte yürümektir.