2022 yılının son günlerini yaşadığımız, herkesin yılbaşı kutlamak adına telâşe düştüğü, kimilerinin yeni yıla girerken piyango bileti almayı “yılbaşının olmazsa olmazı” olarak düşündüğü bugünlerde; ömür sermayemizin de nasıl tükendiğine bir göz atmak, zamanı değerlendirmek açısından ele almak isterim. Zira yılbaşı biz Müslümanlar için asla bayram havasında kutlanması gereken bir gün değildir. O yüzden diğer günlerden ayrıcalıklı bir zaman dilimi olduğunu düşünmüyoruz. O güne özel bir hazırlığımız yoktur ve kutlama yapanlardan beri kalmaya azami derecede gayret ediyoruz. Bayram olacakmış gibi heyecan duyan, süslemeler yapıp yılbaşına özel alışveriş ve hazırlıklar yapanlara da bu vesileyle yaptıklarının İslam dışı olduğunu hatırlatıp onları uyarıyoruz. Müslümanlar açısından yılın başı veya sonu değil, zamanı nasıl geçirdiği, ömür sermayesini nasıl tükettiği önemlidir.
Yılın son ayında genellikle sene içerisinde yapılan icraatlar, harcamalar, önemli olaylar, gelişmeler vb. değerlendirilir. Başarısız olunan konularda ise gelecek sene içerisinde daha çok çaba harcanarak başarılar elde etmeye çalışılacağına dair vaatler verilir. Siyasiler açısından, yıl sonu değerlendirmeleri başarılarını sergileme yarışında oldukları bir zaman dilimidir. Yöneticiler, özellikle de önümüzdeki yıl seçim olacağından bu yılı iyi kapatmak ve gelecek yıllar açısından “yaptıklarımız, yapacaklarımızın garantisidir” mesajını vermek isterler. Oysa 2022 yılı sağlık, eğitim, hukuk vb. özellikle de ekonomik açıdan ciddi anlamda problemlerin yaşandığı bir yıl olmuştur. Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati de bu durumu; “2022 en kötü yıl olarak tarihe geçecek. 100 milyar dolar dış ticaret açığı, 50 milyar dolar cari açık söz konusu ama çok şükür bu zor dönemi geride bırakıyoruz” diyerek itiraf etmiştir. Her ne kadar sermayeyi zaman açısından ele almaya çalışacağımı belirtsem de halkın en büyük gündemi yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı olduğundan işin ekonomik yönüne de değinmeden geçmek mümkün olmadı. Bugünlerde yine mecliste harıl harıl, kavga gürültü içerisinde asgari ücret belirleme ve EYT (emeklilikte yaşa takılanlar) konusunda hummalı çalışmalar sürüyor. Her nedense milletvekilleri ve bakanların maaş artışları söz konusu olduğunda sessizce fikir birliği sağlayanlar, her yıl asgari ücret artışına sıra geldiğinde mecliste tansiyon artırıyor. Mecliste yaşanan bu gerilim haber bültenlerine taşındıkça halkın da dikkatini çekmekte ve huzuru kaçmaktadır. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri açısından oldukça verimli toprakları olduğu halde Ümmetin maddi servetlerinin Müslüman halkı değil de zenginleri ve ayrıcalıklı kesimleri rahat hayat yaşatıyor olması, yokluktan-yoksulluktan değil, adaletsiz sermaye paylaşımından dolayıdır. Bütün bu yaşanan olayları değerlendirmek için insanın hayata bakışı oldukça önemlidir.
Peygamber Efendimiz (sav) “Müminin ferasetinden sakının; çünkü o Allah'ın nuru ile bakar.” buyurmuştur. Feraset; “varlık veya olayların akıbetini ve perde arkasını görmek, bir görüşü doğru ve hızlı değerlendirmek, kararında isabet etmek” demektir. Problemlerin esas kaynağı olan batıdan ihraç edilen kanunlarla bu problemlere çözüm beklemek; “akıntıya karşı kürek çekmekten” ibarettir. Ya da Don Kişot gibi “yel değirmenleri ile savaşmaya” da benzetilebilir. İslam’ın ekonomik çözümlerine dönmedikçe bu bozuk düzen ümmete refah, huzur ve mutluluk vermeyecektir.
Sermaye deyince ilk olarak aklımıza maddi varlıklar gelmektedir. Oysa insanın tek sermayesi maddi varlıklardan ibaret değildir. Zaman da dönüşü olmayan en büyük sermayedir. O yüzden insanın zamanı kiminle ve ne ile doldurduğu önemlidir. İnsanın, bu bozuk düzenin bozuk çarkına takılıp dünya hayatına aldanması çok kolaydır. Toplumda gözlemlediğim kadarıyla insanlar, genelde günlük rızıklarının peşinde koşuyor, dinleniyor, eğleniyor, tv. başında veya cep telefonu ya da bilgisayar başında vakitlerini doldururken günleri, ayları, yılları harcayıp ömürlerini tüketiyorlar. Allah (svt) ile bağ kurmaya gelince ise hep erteliyorlar. “Yarın yaparım”,”yaşlanınca yaparım”,”emekli olunca yaparım”,”çocuklar büyüyünce yaparım”, vb. sonu gelmeyen mazeretler sürüp gidiyor. Derken bir de bakmışsın ömür bitiyor, ecel gelmiş insan musalla taşında yatıyor. Taziyeye gelenler ona artık ismiyle bile değil “cenaze” diye hitap ediyor. Oysa sağken ne çok zamanı vardı, ne kadar yapmak istediği hayalleri, kendini hazır hissettiğinde yapılacak ibadetleri vardı. Hayata pek çok şey sığdırdı, belki de çok çalıştı, evlatlarına mal-mülk, arsalar, evler bıraktı, onları her yıl tatillere götürdü, çok cömertçe harcamalar yaptı. Allah’ın (svt) ona verdiği ömre her şeyi sığdırdı da bütün o dünya nimetlerini ve kendisine ömür gibi büyük bir sermayeyi verene kulluk adına yapması gereken ibadetleri sığdıramadı. İşte bir ömür daha böylece ziyan oldu ve bitti. Bu yazdıklarım ne kadar da tanıdık değil mi? Etrafımızda buna benzer gerçek hayat hikayeleri çok var. Zaman akıp gidiyor, geri alınamıyor, dur denilemiyor!
Özel sektörde çalışan iki bacı ile tanışmıştık. Bacıların genel hayattaki tesettürleri İslami ölçülerde olmasına ve namazlarını kılıyor olmalarına rağmen iş yerinin içerisindeki kısa iş kıyafetlerini giyme konusunda hiç tereddüt etmiyor, “çalışmak zorundayız” diyerek giyiyorlar, namazı da terk ediyor evde kazasını kıldıklarını söylüyorlardı. Müslümanların dünya nimetleri uğrunda dini sorumluluklarından, amellerinden taviz vermeleri kapitalizmin tuzaklarındandır. Dünyalık sermaye kazanmak uğrunda ömür sermayemizi nasıl tükettiğimize dikkat etmek zorundayız. Allah’ın (svt) rızasının olmadığı hiçbir iş, Müslüman için kazanım sayılmaz. Ömür sermayesi insana verilen en kıymetli sermaye iken en çok israf edilen, hoyratça kullanılan, kıymeti bilinemeyen sermayeye dönüşmüştür. Rızık kazanmak (üstelik de Allah’ın kefil olduğu) dünyalık sermaye elde etmek için didinip dururken gerçek sermayeyi yani zaman sermayemizi eritip bitirdiğimizin farkında mıyız acaba?
Allah (svt) şöyle buyurmaktadır:
“Asra(zamana) yemin ederim ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır”. [Asr 1-3]
Müslümanlar için zaman sermayesi, Allah’ın (svt) emaneti, büyük bir nimetidir ve bu nimetin hesabı sorulacaktır. İnsan zaman sermayesini iman edip salih amellerle, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye içerisinde tüketirse kurtuluşa erebilecek, yoksa ziyan içerisinde kaybedenlerden olacaktır. Dolayısıyla insan, zaman sermayesi ile ilgili mükellefiyet içerisindedir. Kendisine verilen zamanı şuursuzca ve aylaklıkla geçirme keyfiyetine sahip değildir.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır:
“İki nimet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır. Birincisi sağlık, ikincisi boş vakit.”
Aldanmamak için de Allah (svt) bize reçeteyi sunmuş ve şöyle buyurmuştur:
“Bir işi bitirince, hemen başka bir işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel ve O’na yaklaş”. [İnşirah 7-8]
Yılların başında ve sonunda Rabbimize yönelen, ömür sermayemizi O’nun yolunda, rızasını kazanarak tüketenlerden olmak duasıyla, hayatlarımız hayırla ve bereketle dolsun! (Âmin)