Tarih boyunca kâfirler hakkın varlığından hep rahatsız olmuşlardır. Hakkın varlığına tahammül edememiş, hakkı yok etmek için ellerinden geleni yapmışlardır. Kendi karanlık çukurlarına aydınlık içinde olan iman edenleri düşürmek için var güçleriyle çalışmışlardır. Onlar hayırdan nefret ederler, aşağılık durumlara ve düşüşlere teşvik ederler. Çünkü onlar hayrı ve iyiliği gördüklerinde kendi düşüklüklerini hatırlar ve ondan hoşlanmazlar. Alçaklıkların göz önünde olması onların gerçek durumlarını gizlediği için ona teşvik ederler. Bunu yapmalarının amacı ise onlarla eşit seviyede olmamızı istemeleridir. Bunu bize Allah Subhanehu ve Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de şöyle haber vermektedir: وَدُّوا لَوْ تَكْفُرُونَ كَمَا كَفَرُوا فَتَكُونُونَ سَوَٓاءً “Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız...” [Nisa 89]
Bir diğerinde ise şöyle buyurmuştur: قُلْ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجاً وَاَنْتُمْ شُهَدَٓاءُؕ وَمَا اللّٰهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ• يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُطٖيعُوا فَرٖيقاً مِنَ الَّذٖينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ اٖيمَانِكُمْ كَافِرٖينَ “De ki: “Ey kitap ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz halde, Allah’ın yolunu niçin eğri göstermeye yeltenerek inananları Allah yolundan çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. Ey iman edenler! Ehl-i kitaptan bir gruba uyacak olursanız, onlar sizi, imanınızdan sonra yeniden küfre döndürürler.” [Al-i İmran 99,100]
Evet, kâfirler her yönden onlar gibi ve onlarla birlik olmamızı isterler. Onlar gibi düşünmemizi, onlar gibi yaşamamızı, onlar gibi giyinmemizi temenni ederler. Allah’a (svt) isyanda onlarla birlik, eğitimde birlik, hukukta birlik, demokraside birlik olmamızı isterler. Müslümanları Allah’ın (svt) yolundan alıkoymak için servetlerini harcamaktan da çekinmezler. Nitekim kâfirler Müminlere ulaşmanın önündeki en büyük engeli kaldırarak bu amaçlarına büyük oranda ulaşmışlardır. Neydi peki bu en büyük engel? Tabii ki Hilafetti. Hilafet’in yıkılmasının ardından dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon şöyle diyordu: “Bugünden sonra kesinlikle var olamayacak olan Türkiye’yi yok ettik… Zira iki hususla; İslam ve Hilafet’le temsil edilen kuvvetlerini yok ettik.” Var güçleriyle içimizdeki işbirlikçileriyle onu yıkmak için çalışan kâfirler bunu başardıktan sonra onlara benzememizi çok daha kolaylaştırdılar. Karanlık orta çağ zihniyetli ehl-i kitabın kendi heva ve hevesine uyarak ortaya çıkardığı bir küfür düzeni olan laik-kapitalist düzenin üzerimize tatbik edilmeye başlanmasıyla günden güne onlara benzemeye başladık.
Hakikaten ekonomide yaşadığımız krizler onların faizli ekonomik sistemini ve kapitalizmin ekonomi politikalarını kullanmamızdan kaynaklanmaktadır. Gençlerimizde görülen ve son yıllarda artış gösteren ateizm, deizm fikirleri okullarda okutulan seküler eğitim sisteminden kaynaklanmaktadır. Batı menşeili eğitim sistemiyle çocuklarımızın da kendilerine benzemelerini ve bozuk karanlık fikirleriyle körpe beyinleri ifsad edip kapitalist sisteme uyumlu insanlar yetiştirmek istiyorlar. Medya vasıtasıyla, türlü gündüz kuşağı programları ve dizilerle topluma ahlaksızlığı empoze ediyorlar. Onlar gibi ahlaksızlaşmamızı istiyorlar. Suçun, zinanın çeşitli versiyonlarını gösterip insanların gözünde bunları normalleştiriyorlar. Zira artık sokaklarda, parklarda gençleri uygunsuz bir şekilde görüyoruz.
Hakkı anlatan, insanları Allah’a (svt) ve Resûlü’nün (sav) yoluna davet edenleri kendileri için büyük tehdit kabul edip korkutma, hapis gibi yöntemlerle davalarından vazgeçirmeye çalışıyorlar. Çünkü karanlığın aydınlığa tahammülü yoktur. Onlar kötülüklerini bu karanlık düzende yeşertiyorlar.
Her ne kadar bizi kendi karanlıklarına gömmeye çalışsalar da unuttukları bir şey var ki o da Müslümanların tohum gibi olduğudur. Bizler insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmet olarak tekrar yeşereceğiz. İslam’ın da kendine ait sosyal, iktisadi, eğitim ve hukuk alanında Kur’an ve sünnet rehberliğinde kanunlarının olduğunu ve bunların uygulanabilmesi için Hilafet’in olması gerektiğini anlatacağız. Özümüze dönüp yeryüzünün en adil, en seçkin ve en merhametlisi olan İslami şahsiyetimizle insanlara “Şahit Ümmet” olduğumuzu kanıtlayacağız. Geçmiş asırlarda nasıl Allah’ın (svt) nurunu dünyanın farklı coğrafyalarına taşımışsak tekrar Hilafet’i ikame ettiğimizde yeryüzünü aydınlatacak ve karanlığı boğacağız. Nitekim bu ümmet hakkında Rabbimiz şöyle buyurmuştur: **كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِؕ **“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.”[Al-i İmran 110]