ÖZGÜRLÜK TILSIMI
13 Temmuz 2025

ÖZGÜRLÜK TILSIMI

Hayat benim hayatım kimse bana karışamaz...
İstersem başörtüsü takarım istersem mini etek giyerim...
Canım isterse oruç tutarım canım isterse alkol içerim...
Canım isterse sevap işlerim canım isterse günah işlerim...
Benim hayatım, benim kararlarım. Kimse bana karışamaz...
Canımın istediği/ istediğim herşeyi yaparım…
Herkes düşüncesine göre yaşasın. Özgür bir ülkedeyiz!

Günümüzde bu ve bunun gibi sözleri Müslümanlardan ve özellikle gençlerden sık sık duyar bu düşünceyi/ düşünceleri savunduklarını görür olduk. Temelinde özgürlük saplantısı olan bu düşüncelerin insanların fiillerine yansımasıyla birlikte toplumda ve özellikle gençlerde kural tanımazlık, toplumsal ve ahlaki hiçbir kurala uymama, suç oranlarının artması ve çıplaklık gibi ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldık. Sorunun görünür kısmıyla değil de kökenlerine indiğimizde; toplumdaki bu yozlaşmanın asıl sebebinin kapitalizm olduğunu görmekteyiz. Kapitalizmin insanları ve özellikle gençleri yönlendiren tılsımlı ve bir o kadar da zehirli bir sloganı var: “Özgürlük!”

Peki, kitleleri ve gençleri bu denli etkisi altına alan, tüm değerlerini bir anda yerle bir eden kapitalizmin tılsımı olan özgürlük naralarının kaynağı nedir?

“Bir mit aracılığıyla insanlığın düşünce dünyasında yerini alan özgürlüğün rasyonel teorik çerçevesi Antik Yunan felsefesinde çizilmiştir. Platon ile birlikte insanın kendi yapısını seçme imkânı olarak felsefe sahnesinde yerini alan özgürlük, Aristoteles’in bilginin eşlik ettiği tercihte bulunma gücü olarak karşımıza çıkar. Ne var ki modern felsefede Spinoza’nın itirazlarına maruz kalır. Hume’un ebeliğiyle yeniden doğan özgürlük, Kant felsefesinde reddedilemez ama teorik olarak hakkında hüküm verilemez gizemli bir ahlaki koşul mertebesine çıkar. Marks ile birlikte tamamen toplumsal ilişkiler bağlamında siyasetin nihai amacı olarak felsefede yeni bir görünüm kazanır. Albert Camus felsefesiyle bir tür düşünce ve eylem belirleme gücü ve bir kişinin potansiyeli olarak belirir ve Sartre tarafından kişinin varoluşunun temel ontolojik (varlık) kategorisi olarak kaçınılmaz bir biçimde ilan edilir.”,

Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Yavuz Adugit’ten alıntıladığımız bu paragrafta da ifade edildiği gibi; ilk dönem filozoflarından günümüze kadar özgürlük kavramı üzerinde çok çeşitli tanımlama ve tartışmalar yapılmıştır.

Peki antik Yunan felsefesinden günümüze kadar gelen bu kavramın İslam Ümmetini nasıl zehirlendiğine / etkilediğine bir bakalım.

Günümüzde Müslümanlar tarafından özümsenen bu ucuz özgürlük fikri (!) İslam’ın “kulluk” şuurunu helak etti. Özgürlük fikriyle Müslümanlar kendilerine farz olan ve bir Müslüman olarak mükellef olduğumuz bir çok ibadeti terk etme hakkını kendilerinde gördüler. Müslümanlar Allah’ın kat’i emir ve nehiylerine mubah gibi yaklaşır oldu.

Artık bu özgürlük zehriyle farz ibadeti yerine getirmemek olağan hale geldi. Harama düşmek de kişisel tercih oldu. Oysaki İslam’ın konuya yaklaşımı şu şekildedir:

Bir Müslümanı diğer insanlardan ayıran en önemli husus iman etmiş olmasıdır. Ve kişi iman ettikten sonra özgür bir birey değil yalnızca Allah’ın kuludur ve iman ettikten sonraki aşama tamamen yaratıcının emir ve yasaklarına muhataptır. Orada bir özgürlük alanı yoktur. “Benim aklım almıyor, ben neden akşama kadar aç kalıyorum.” diyemez. “Cebimdeki paramı neden fakir fukaraya vermek zorundayım.” diyemez. “Kazançlı çıkacağım halde, neden faizle kazanmayayım ki.” diyemez ve “Allah yolunda ölmek neden en yüksek mertebe olsun, oysa hayat güzel.” diyemez. Çünkü bunlar iman ettiği ve benimsediği akidesinin öngördüğü değerlerdir.

Nasıl ki kapitalizm toplumsal hayatta bireyin davranışlarını “özgürlük” kavramıyla genişletip her yaptığı fiili, başkasının özgürlük alanına müdahale etmediği sürece mubah olarak görüyorsa, İslam da toplumsal ve bireysel hayatında insanı “kulluk” ile sınırlandırıyor ve her davranışını, tek ve bir olan Allah Subhanehû ve Teâlâ’nın çizdiği hayat programına göre şekillendirmektedir. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.

Hal böyle iken İslam Ümmetinin toplumun gençlerinin bu fasit ucuz düşünceden arınabilmesinin ve sorunun kökünden çözebilmesinin tek yolu vardır. O da dünyaya geliş amacımızın sadece Allah'a kulluk olduğunu hatırlamaktır. Rabbimiz şöyle buyuruyor;

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." [Zariyat 56]

Kulluk bilinciyle birlikte İslâm Ümmetini zehirleyen özgürlük fikrinden ve kapitalist nizamdan kurtulmalı ve Rabbimizin bizden talep ettigi nizamı yani, Raşidi Hilafet Devleti’ni kurmak için çalışmalıyız.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪ وَاَنَّهُٓ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ

“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Rasulü’ne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.” [Enfal 24] Ve şöyle buyurmuştur:

لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ

“Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!” [Saffat 61]**

Nazlı Deniz