Müslümanlar olarak sorularımızın - meraklarımızın her birine en güzel biçimde cevaplar veren, hayatımızın her alanında, her yolumuzu hayır üzere bir çizgide belirleyen şüphesiz ki Kur’an ve Sünnettir…
Dünyalarımıza en güzel örneklik teşkil eden, ahlakı tam da bir Kur’an ahlakı üzerine olan Rasulullah Sallahu Aleyhi Vesellemdir. Ve O’nun (sav) örnek almamızı istediği “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine tabi olursanız hidayete erersiniz” buyurduğu her birinin İslam davasının mücadelesi ile üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen hala heyecanla, merakla, hayretle hayatlarını dinlediğimiz, okuduğumuz ve araştırdığımız Ashab-ı Kiram…
Ben de biraz gökteki yıldızlar gibi olan Sahabelerimizin -radıyallahuanhum- davalarından bahsetmek istedim. Onlar üzerinden kendimize bir bakalım dedim… Onların aynasında kendimizi görelim diye arzu ettim. Fakat sizler zaten bu hayatları defaten okumuş- dinlemişsinizdir. O yüzden ben size sormak istiyorum. Acaba, bizler Sahabelerimiz ile aynı dinin mensupları olmamıza rağmen onların gösterdikleri şer-i hükümlerde aceleci, Allah’ın helal ve haramlarına amasız, fakatsız bir teslimiyet ile teslim olmuş vaziyette miyiz?
İlk önce kendi nefsim, sonrasında da işittiklerim ve şimdi de sizlerin “hayır” cevabı verdiğinizi tahmin ediyorum. Ve Allah’a (svt) teslim olmuşluğun en güzel örneklerinden olan Sahabelerin bir kaçından bahsetmek istiyorum yine de...
Hicret edebilmek için tüm malını, mülkünü, varını-yoğunu bir anda hiç düşünemeden feda eden ve daha hicret bölgesine ulaşmadan üzerine ayet inen Suheyb-i Rumi. Rasulullah Sallalahu Aleyhi ve Sellem onun için “Ebu Yahya! Satış karlı çıktı!” diyerek ardı ardına üç kere tekrarlamış hakkında Allah-u Teâlâ’da şu ayet-i kerimeyi indirmişti: “İnsanlardan bir kısmı, Allah’ın rızasını isteyerek O’na ibadet yolunda kendini ve malını feda ederler.” [Bakara 207]
Bir anda… Hiç tereddüt etmeden, feda etti her şeyini… Günümüzde üretilen bahaneler yoktu onlarda… Söz konusu Allah ve Rasulü ise amasız ve fakatsız bir dünyaları vardı…
Yine tesettür ayeti iner inmez, ilk duydukları anda; bulup buluşturdukları parçalar ile Allah’ın (svt) farziyetini yerine getirdiler Sahabe Hanımlar… Günümüzde olduğu gibi bahaneler yoktu onlarda… Yaşlanınca yaparım, okulumu hele bir bitireyim ya da Müslümanlığın gereğini yaşlanınca yaşarım, hele şimdilik hayatımı bir yaşayayım demediler.
Daha içkinin haram kılındığına dair ayet; Medine sokaklarında kulaktan kulağa duyulmaya başlamıştı ki, sokaklar yerlere dökülen, saçılan içkilerle dolup taşmıştı. Çünkü onlar ayette buyurulduğu gibi “İşittik ve itaat ettik” mottosu ile yaşıyorlardı…
Birçok sahabe hayatı ile örnekleri çoğaltabiliriz. Ancak asıl amacım zaten bu değildi. Amacım Onların ticaretleri kâr ediyordu. Onların ticaretleri ahiret merkezliydi. Mallarını Cennet karşılığı satıyor ve Allah’ın vaadi üzerine de hep kâr ediyorlardı. Ashab-ı Kiram, ahiretlerine yatırım yaptılar ve böylece Allah’ın en sevgili kulları oldular. Peki ya biz ne yapıyoruz? Dahası ne durumdayız? Bizim ticaretimiz kârda mı yoksa maalesef zararda mı?
Kâr zarar hesabı yapmaya ne dersiniz? Bizler de amasız, fakatsız bir teslimiyet ile teslim olmalıyız. Bizlerin de hayat mottosunda sadece Allah’ın (svt) rızası olmalı. O’nun belirlediği ölçülerde yaşamalı, bildiklerimiz ile amel etmeliyiz. Ve nihayetinde bu ticaretten kâr edenler olmalıyız. Allah müflis tüccar olmaktan cümlemizi korusun… Selam ve dua ile…
Zehra Akkaya