“Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu Varıp eşiğine alnımı koydum Sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu
Gözlerim yollarda bekler dururum Nerede kardeşlerim diyordu bir ses İlk kıblesi benim ulu Nebi’nin Unuttu mu bunu acaba herkes”
Unuttuk mu, dağıldık mı? Ne oldu bize, ne yaptık kutsal emaneti? Unuttuk, dağıldık, parçalandık… Zulüm yine yanı başımızda ve acının rengi hala kan ve gözyaşı… Evet, bu Ramazan ayında da zulmün sesi Filistin’den gelmeye devam ediyor. Hiç susmadı ki aslında Kudüs haykırıyor, mazlum Müslümanlar haykırıyor… Nerede benim kardeşlerim diyor… Sahi nerede? Neredeyiz? Kaç yıldır kanla sulanan Mescid-i Aksa bu kadar zulmü, sıkıntıyı ve çaresizliği çekerken biz neredeyiz? Bu çağrıyı kimse duymaz mı? Daha geçen gün hepimizin gördüğü bir haberi satırlarıma almak isterim. Filistin sokakları en acısından bir dehşete daha şahit oldu. 6 çocuklu bir annenin Filistin sokaklarına düşen cansız bedeni zulmün bu Ramazanki resmiydi! Bu acı tablo çaresizliğin, kimsesizliğin resmiydi esasen! Bir anne, evlatlarına iftarlık ekmek almak için çıktı ve Yahudi varlığının kurbanı oldu… Babasının kollarında can veren Muhammedler... Örtüsünü çıkarmadığı için kurşun yağmuruna tutulan Zeynepler... Ve gasıp Yahudi varlığının zulmüne maruz kalan daha nice Muhammed ve Zeynepler... Ve birisi daha; Ahmed Manasra... İşgalci “İsrail” güçleri tarafından 2015 yılında 13 yaşındayken işkenceyle tutuklanan, yapılan işkence neticesinde hafızasını kaybeden Filistinli genç Ahmed Manasra... Zalim ve ceberutların elinde tutsak Müslüman bir genç... Kim verecek bunca zulmün hesabını, kim duyacak? O evlatların, bayrama öksüz bir şekilde girmelerinin hesabını kim verecek? Bu anne gibi, kaç annenin şehadetine şahit oldu o sokaklar… Bu anne gibi, kaç anne evlatlarına iftarlık almaya giderken şehadete yürüdü, Allah (svt) bilir… Kaç baba çocuklarının kollarında can verişini gördü, Allah (svt) bilir… Kaç çocuk kardeşinin enkazını gördü, Allah (svt) bilir… Ve mukaddes toprak Mescid-i Aksa kaç Ahmad Manasra’ya şahit oldu Allah (svt) bilir... O sokaklar çok kan gördü, çok zulüm gördü… Sadece o topraklar da değil, bütün mazlum beldeler acının beldesi oldu aynı zamanda. Gözyaşının beldesi… Evet, kanayan yaramız sahipsiz kalmış Müslümanlar ve işgal altındaki Mescid-i Aksa... Bir olan, tek olan, aynı vücudun uzuvları gibi olan biz Müslümanlar, bugün en büyük parçalanmışlığı yaşıyoruz. Bu zulme ordularıyla icabet etmeyen yöneticiler... Bu zulmü sadece kınayan yöneticiler... Mazlumların kanı daha kurumamışken onların katilleri ile iş birliği yapan, kanlı elleri sıkan yöneticiler... Bu yaptıklarınız vebal olarak size yeter. Şimdiki yöneticiler mukaddes topraklara ihanet etseler de o topraklar yöneticilerin en hayırlılarını görmüştü elbette. Mescid-i Aksa’yı ilk fetheden Halife Ömer’i (ra) görmüştü. Haçlı işgalinden kurtaran komutan Selahaddin’i görmüştü. Vücudunun lime lime doğranmasını yeğleyen, fakat Filistin’i vermeyen Abdülhamid’i görmüştü. Ve artık Müslümanlar en acilinden İslam’ın sancağı altında Kudüs’ü, İslam’ın başkenti olarak görmek istiyor. Ve tarih tekerrürden ibaret… Düşlerimiz Rasulullah’ın (sav) vaadi ile gerçekleşecek… Buna olan inancımla kalbim heyecanla doluyor ve ben satırlarımı bu güzel şiirle noktalıyorum… “Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde Götür Müslümana selam diyordu Dayanamıyorum bu ayrılığa Kucaklasın beni İslam diyordu”
Zeynep İMAMOĞLU