Müslüman Kadının Azığı: Haya ve İffet
03 Haziran 2023

Müslüman Kadının Azığı: Haya ve İffet

Azık sözlükte anlam olarak “yiyecek, erzak” anlamlarına gelmiş olsa da Allah’ın kuluna vermiş olduğu en güzel nimettir. İnsanoğlu tıpkı yiyeceğe, erzağa ihtiyaç duyduğu ve onlar olmadan yaşamının sürdürülmesi zor hatta imkansız olduğu gibi haya ve iffet de bizler için o denli önemli bir azıktır. Onlar olmadan yaşam olmaz, onlar olmadan amel, ilim olmaz, olamaz.

İslâm dini, bulunduğu her asırda kadını çok değerli bir konuma çıkarmıştır. İslâmiyetin kadına verdiği ehemmiyeti hiçbir din, hiçbir düşünce vermemiştir.

Allah Subhanehu ve Teala; kadına, evlat olunca bulunduğu eve her gün rahmet etmiştir, eş olunca, eşinin dininin yarısını tamamlamasına vesile kılmıştır ve anne olunca ise cenneti ayaklarının altına sermiş ona ayrı bir derece bahşetmiştir.

Allah Azze ve Celle’nin kullarına vermiş olduğu 2 büyük azık; hâya ve iffettir.

Şunu bilmeliyiz ki, Allah-u Teâlâ’nın haram kıldığı ve yasakladığı her şey bütün Müslümanlar için geçerlidir. Fakat Rasulullah sav’in buyurduğu gibi “Hayâ güzeldir, kadında olursa, daha güzeldir.” (Deylemi) hadisinden yola çıkarak Müslüman kadının azığı olan haya ve iffet nasıl olmalı bunlardan bahsedeceğim.

İffet, nefsi her türlü şehvetlerden ve süflî (aşağılık) arzulardan muhâfaza etmektir. Bu, insana âit bir husûsiyettir. İnsanı diğer mahlûkattan ayıran en mühim vasıftır. İffetin kaybedilmesi; insanlık haysiyetini zâyî etmek ve diğer mahlûkâtın durumuna düşmek demektir.

İnsan günahlarının çoğu, iffet konusu içindedir. İnsanoğlu iffetini kaybedince her türlü günahı işleyebilecek hâle gelir. İffet, insana ait bir husûsiyettir. Diğer mahlûkât için böyle bir durum mevzubahis değildir. Çünkü Allah insanı yaratırken ona akıl ve irade vermiştir. Diğer mahlukatta irade ve akıl olmadığı için iffeti muhafaza etmeleri bu sebeple elbette mümkün değildir.

Fakat insan, iradesi ve aklı ile iffetini muhafaza edip haramdan sakınabilir.

İffetin muhafazası ise daha çok haya duygusu ile sağlanır. Haya sözlükte “utanma, çekinme; tövbe, vazgeçiş” anlamlarına gelir ve ahlâk terimi olarak “nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terketmesidir.“ Haya da temel ahlâkî vasıflardandır. İffet ile haya arasındaki bağ şu misal gibidir;

Bir elmanın iki yarısı. Haya ve iffeti Birbirinden ayırınca tıpkı örnekteki elma gibi çürümeye ve bozulmaya başlar.

İşte haya ve iffet de böyle iki ayrılmaz bir bütündür. Birini ayırmaya çalışmak ikisinin de ortadan kalkmasına sebep olmak demektir. Bunu Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi şerifinde de görmüş oluyoruz;

“Hayâ ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!” [Süyûtî]

İffetli kimse, hayâ sahibidir, yani günah işlemeye utanır. Hayâ sahibi olmanın önemi büyüktür. Bu husustaki birkaç hadis-i şerif şöyledir;

“Haya imandandır.” [Buhari]

“Hayâsı olmayanın imanı da olmaz. İmansız da Cennete giremez.” [Deylemi]

Haya, imanın temellerinden bir tanesidir. Biri yok olursa o temel de çökebilir. O halde diyebiliriz ki;

“Haya Hayattır.” Haya olmazsa hayat olmaz, hayat olmazsa amel olmaz. Amel de olmazsa insanoğlunun varlığının bir anlamı olmaz.

Asr-ı saadet toplumuna baktığımızda erkeklerle kadınlar arasında haya, iffet, nezâhet ve nezâket hâkimdi. Hazret-i Âişe’nin bildirdiğine göre âyet-i kerîme (tesettür ayeti) nâzil olunca hanım sahâbîler, evlerine gitmeyi beklemeden hemen orada elbiselerinin fazla kısımlarını keserek başlarını ve yakalarını emre uygun şekilde örtmüşlerdir. [Buhârî]

Müslüman kadın haya sahibi olmalıdır. Çünkü haya, kişiyi diğer insanlardan ayırır ve Allah katında derecelendirir. Bulunduğumuz şu ahir zamanda sahip çıkılması gereken en önemli nimettir.

Haya ve iffet abidesi olan Hz. Meryem (a.s.), İslâm’da üstün nitelikleri sebebiyle yüceltilen, iffet ve itaat simgesi bir şahsiyet olarak gösterilen bir kadındır.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz iffet timsali olan Hz. Meryem’den şöyle bahsetmiştir;

“Allah, bir de iffetini sapasağlam koruyan ve bizim de kendisine ruhumuzdan üflediğimiz, Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını doğrulayan İmran kızı Meryem’i de (inananlara) örnek gösterdi. O itaat edenlerdendi.” [Tahrim 12]

Haya 3 kısımdır; 1- Allah’tan (svt) haya 2- Resulullah’tan (sav) haya 3- İnsandan haya

Allah’tan (svt) haya etmeyen Resulullah’tan (sav) ve insanlardan hayayı kaybeder.

İbn Kuteybe “Haya imandandır.” [Tirmizi] hadisini açıklarken şöyle söyler:

“Kişi, hayâsı sebebiyle günahlardan uzak durur, böylece hayâ imanın bir parçası olur. Fâsık ise her kötülüğü işler dini ve hayâsı ona engel olmaz. Kötü ve çirkin fiiller işledikçe bu kişinin kalbi kararır ve iman o kalpte barınamaz hale gelir. Böylece hayâsızlığın kişiyi imansızlığa götüreceğini yani hayâ ve imanın aynı işi gördüklerini görürüz.”

Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir gün ashaba, “Allah’tan gerektiği gibi haya ediniz” demişti. Onlar, “Yâ Rasulullah, Allah’a hamd olsun, haya ediyoruz” cevabını vermeleri üzerine, “Gerçek haya o değildir. Fakat gerçek anlamda Hakk’tan haya eden başını (baştaki duyu organlarını) ve başın (içindeki düşüncelerini) korusun, karnını ve karnının ihtiva ettiğini (yeme ve içmesini) kontrol etsin, ölümü ve musibetleri hatırlasın, âhireti isteyen dünya hayatının süsünü terk etsin, böyle yapan Allah’tan hakkıyla hayâ etmiş olur.” buyurmuştur. [Tirmizi]

Hadis-i şerifte zikredilen; başın içindekiler, akıl, göz, kulak ve dildir. Karnın içindekiler ise kalp ve midedir. Müslüman, aklını, kalbini kötü düşünce ve hayallerden, kötü niyetlerden, kötü ahlâktan korumalıdır. Dünyanın geçici zevk ve eğlencesini terk edip ahiretin ebedî nimetlerine, talip olmalıdır.

Allah hayayı on kısımda var etmiştir. “Haya’nın dokuzu kadında, biri erkektedir.” (Deylemi) hadis-i şerifinde de bildirildiği gibi kadınların hayası erkeklerden çoktur. Öyle olmasaydı, çok çirkin işler meydana çıkardı.

Din düşmanları kadının İslam’da muhafaza edilmesi gereken ve ehemmiyet verdiği bir şahsiyet olduğunu bildikleri için küçük yaştan itibaren kadınlardan hayayı kaldırmak için mücadele ettiler. Hayasız bir toplum meydana getirmek için var güçleri ile çalıştılar.

Müslüman kadın bunun bilincinde olarak ahir zamanda hayalı olmak için nefsi ile mücadele etmelidir. Bu farzdır. Ve imanın bir parçasıdır. Bizler hayalı olacağız ki neslimiz evlatlarımız da hâyalı yetişsin.

Günümüz toplumunun gençlerine baktığımızda büyük bir kesim ne yazık ki iffet ve haya duygusunu yitirmiş durumda. Modern ve çağdaş diye övülerek bahsedilen Batı ve onların üzerimize tatbik edilen kanunları elbette ki bu sorunun en büyük müsebbiplerinden biridir. Gençliğin örnek aldığı modern denilen batı, kadını özgürlük adı altında bir obje gibi kullanarak onlar üzerinden sadece kendi menfaatlerini sağlıyorlar.

İslamiyetin ehemmiyet verdiği, muhafaza ettiği ve daima hayra teşvik ettiği gençlik zümresi şu anda modaya, iffetsizliğe, hayasızlığa, fuhşiyata kurban olmuş durumda. Oysa Rasulullah (sav) bunlardan kendini sakınan gençten şöyle bahseder:

“Resulullah (sav) buyurmuştur: “Allah (cc) kötülüğe iltifat etmeyen genci, emsallerine karşı üstün tutar.” [Feyzul Kadir, c.2, s.263, no:1799].

İşte İslam gençliğe hayaya iffete bu denli önem verir. Bizler iffeti ve hayayı konuşuyorsak, bunların yitirilmesinin asıl müsebbibi nedir bunları da bilmeli ve konuşmalıyız. İffet ve hayanın olmadığı bir toplum çöküşün eşiğindedir. Toplum çökerse nesil ifsat olur. Nesil ifsat olursa insanlık yok olur.

Kadınlara özgürlük ve kadın hakları adı altında dayatılan CEDAW, 6284 gibi sözleşmelerle kadının beyanı esastır deniliyor ve aileler yok ediliyor. Evlatlar annesiz büyüyor, eşler ayrılıyor, kadınlar özgürlük ve cinsiyet eşitliği adı altında her geçen sürede heba ediliyor. İslam’ın koruduğu, ehemmiyet verdiği o yuvalar tek tek yıkılıyor.

Bilmeliyiz ki; Bizleri yaratan Rabbimizin hükümlerini bir kenara atıp aciz olan bir beşerden ortaya çıkan fikirlerle yönetilmemiz bu problemlerin asıl müsebbibidir. Problemlerin asıl kaynağı üzerimize tatbik edilen batıl nizamın ta kendisidir.

Bu sorunlara tek bir köklü çözüm vardır. O da üzerimize tatbik edilen Batı hükümlerinin ortadan kaldırılıp İslamın hükümleri ile hükmedilmesidir. Çünkü hüküm (haşa) bir beşere değil, ancak Allah’a aittir.

‎مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Sizin O’nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, ancak sizin ve babalarınızın koyduğu, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlerdir. Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yûsuf 40]

Rabia Karadaş