Filistin ve “İsrail” sorunu 1947 tarihinde başladı. O tarihten bu zamana kadar her yıl biraz daha vahim bir hal alan olaylar, 2023 yılında her zamankinden hareketli ve insanlık dışı bir duruma geldi. Evet, bu zulüm tam 75 yıldır devam ediyor. Genelde Müslüman beldelerde özelde ise Filistin’de yıllardır milyonlarca insan katlediliyor ve dünya film sahnesi izler gibi izliyor... Ne büyük bir utanç.
Cumartesi günü, tüm dünya Filistinli Mücahitlerin işgalci “İsrail’e” yönelik “Aksa Tufanı Harekâtı” ile yeni bir karşılaşmaya tanık oldu. Yıllardır devam eden savaş ve soykırıma karşı bir grup genç harekete geçti ancak dünya liderleri sadece izlemekle ve halkı ikna edici cümleler ile gösteriş yapmakla yetindiler. Tam 57 dünya lideri bir araya geldi, lakin bir tanesi bile cesareti kuşanarak Yahudi varlığına ufak bir göz dağı veremedi. Kim bilir masada hangi ihanet plânları konuşuldu. Gazze’de katliam yüksek safhada olmasına rağmen kalpleri taştan daha katı olmuş dünya liderleri somut hiçbir adım atmadı. “İsrail” gibi aciz bir devletten korktukları kadar Allah’ın (svt) gazabından korkmadılar. İki kelime ile “Ordular Aksaya” girmeli diyemediler.
Ahir zamanda taşlar ve ağaçlar dahi konuşacaklardır. Çünkü insanlar zulme sessiz kalıyorlar.
“O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. O gün ağızlarına mühür vururuz da, bizimle elleri konuşur ve yapmış olduklarına da ayakları tanıklık eder.” [Yasin 65]
Allah Subhanehu ve Teala’nın bu kavli mutlak surette gerçekleşecektir. İşte o gün mazlum olanlar zalimlerden hesap soracaklardır. Gazze’de insanlar en ağır işkencelere maruz kalıyorlar. Bir çok insanın “bu benim başıma gelse ben ne yapardım? Nasıl dayanırdım?” dediği vakalar onların hayatında yaşanıyor. Gazze’de bir annenin hiç çocuğu olmamış ve tedaviye başlamış. Toplam 580 heparin iğnesi vurulmuş. Ve sonrasında bir çocuk sahibi olmuş. Zor imkânlar ile sahip olduğu yavrusunu saldırıda kaybederken kucağındaki yavrusuna “Hakkını helal et” diyor. Bir anne yavrusuna karşı sorumluluk duyarak ona elinde olmayan imkânlardan dolayı sahip çıkamadığı için mahcup ve hüzünlü hissediyor... Yine bir baba yavrusunun kalan bir parçasını beze sarıp bakıp bakıp ağlıyor. Hangi cümleler hangi kelimeler bu acıları tarif edebilir ki...
Sık sık gördüğümüz saldırı görüntülerinde masum insanlar öldürülürken Allah’a (svt) nasıl hesap vereceğimizi düşünüyor muyuz? Dua etmek, boykot yapmak, zulmü duyurmak tebaanın görevidir. Ancak askeri güçler ile harekete geçmek devlet yönetiminin görevidir. Sizler yöneticiler olarak zulmü yalnızca izliyor, biliyor ve susuyorsunuz. Oysa Halife Ömer (ra) Fırat’ın kenarında bir kuzu kayıp olsa onun hesabını Allah’a (svt) nasıl vereceğini kara kara düşünmüştü. Ancak sizler Rasulullah’ın (sav) bildirdiği vehn hastalığına yakalanmış gibisiniz. Efendimiz (sav) şu an içinde bulunduğumuz bu günleri sahabeye bildirerek şöyle uyarıyor:
“Öyle bir zaman gelecek ki aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi kâfirler sizin üzerinize üşüşecekler. Sahabe şöyle soruyor: Ya Rasulullah, o zaman sayımız az mı olacak? Efendimiz (sav): Hayır, çok olacaksınız ancak sizin çokluğunuz su üzerindeki saman çöpünün çokluğu gibi olacak, ağırlığınız olmayacak. Bir de vehn hastalığına yakalanacaksınız. Sahabeler, vehn hastalığı nedir? diye yeniden sorar. Efendimiz (sav): Dünyayı çok seveceksiniz ahireti unutacaksınız.” buyuruyor. [Ebu Davud]
Dünyanın gözü önünde soykırım yaşanıyorsa ve bu zulme sessiz kalıyorsanız biliniz ki sizler de vehn hastalığına tutulmuşsunuz. Ve bu hastalık ahirette mazeretiniz olarak kabul edilmeyecektir. Henüz 9 yaşında olmasına rağmen ümmetin derdiyle dertlenmiş, kendisini muhasebe eden bir çocuktan aldığım şiiri okurken çocuklardaki merhametin yöneticilerde olmadığının kanaatine bir kez daha varmış oldum. Çocuklar kadar yöneticilerde Ümmeti dert edinseydi, muhasebe etseydi Ümmetin evlatları kan ağlamaz, anaların feryadı arşı titretmezdi.
Hanzala Eymen’den muhasebe etmeye teşvik ve yöneticilere nasihat: “Filistin’deki çocuklar ölürken, biz burada oyun oynuyoruz. Onlar orada şehit oluyorlar, biz ise sadece onlar için dua ediyoruz. Mücahitler orada savaşıyor, ama bizim yöneticilerimiz hiçbir şey yapmıyor. Ey yöneticiler! Vallahi Allah’ın zulmü size yakındır. Allah’ın El-Kahhar ismini unutmayın. Şeytana uymayın, dünya hayatı sizi kandırıyor. Ebu Ubeyde gibi Selahaddin Eyyubi gibi Yavuz Sultan Selim gibi olun ve Allah’tan ( svt) korkun.”
Müslüman olmak işte tam da bunu gerektiriyor. Bir yönetici bu duyguların yarısı kadar samimi olsaydı o zaman vahlanacak halde olmazlardı.
“Acaba (sözde) Müslümanım diyenler nasıl zevkle yiyip içiyorlar, nasıl rahat uyuyorlar? Kardeşleri en aşağılık, en rezil insanların ellerinde en kötü işkenceleri görürken çeşit çeşit zillete mahkûm bırakılıyorlar.” (Seyyid Kutup)
Ebubekir (ra) Mekke’de zulümler, işkenceler artınca üstündeki tozları temizleyerek: “Ne kadar halimsin, ne kadar sabırlısın Rabbim demiş.” Bizler de Gazze’ye bakınca aynı sözleri söylerken buluyoruz kendimizi. Ey Gazze’nin kutsal topraklarında yaşama şerefine nail olmuş hayırlı insanlar! Ümmetin dilsizliğine, körlüğüne ve sağırlığına karşı ne kadar da sabırlısınız. İmanınız ne kadar da kuvvetli. Gazze’nin kadınları, erkekleri, çocukları olarak Rasulullah’ın (sav) ümmetine yakışır bir teslimiyet ile nasıl da cesursunuz. Ahirete iman edenler olarak cennete kavuşmanın arzusu ile nice canlardan oldunuz, sabrediyor ve şükrediyorsunuz, vallahi galip gelecek olan sizlersiniz. Allah (svt) çocukları öldüren Firavun’un suda boğularak ölmesini diledi. İbrahim’i (as) ateşte yakan Nemrut’a bir sivrisineği musallat etti. Ve o zulmedenler nihayetinde yeryüzünden yok edildiler. Allah Azze ve Celle kâfirler hakkında şöyle buyurmaktadır.
“De ki: Ey kafirler, yenileceksiniz ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz.” [Al-i İmran 12]
Sadiye Güneş