Lozan Antlaşmasının imzalanmasından bu yana 100 sene geçti ancak tartışmalar hiç bitmedi. Zira bu anlaşmanın açık ve gizli maddeleri sadece Türkiye topraklarında yaşayan Müslümanları değil tüm İslam Ümmetini yakından ilgilendiriyordu.
Matematiksel olarak kazançlar ve kayıplara bakıldığında Lozan’ın hezimet olduğu açık bir şekilde görülecektir. Buna rağmen özellikle laik Kemalist kesim bu anlaşmayı “Türkiye'nin Kuruluş Belgesi” ya da “Tapusu” olarak nitelendirmektedir. Objektif tarihçiler ise Hilafetin kaldırılması, Halife’nin sürgün edilmesi, kurulacak olan devletin laiklik esasına dayanacağı gizli maddeleriyle vazgeçilen topraklar, verilen tavizlerle aslında Lozan’ın İslam Ümmetine vurulmuş büyük bir darbe olduğunu söylemektedir.
Tüm bu tartışmaları bir tarafa bırakarak bugünden Lozan’a baktığımızda, Lozan’da masaya bırakılan en önemli şeyin Müslüman kadın kimliği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kimlik yitimi ya da değişimi öylesine büyük sorunları da beraberinde getirdi ki Müslümanlar olarak yeniden ayağa kalkmamızın önüne geçti.
Toplumu inşa eden nesilleri yetiştiren annedir, yani kadındır. Bir annenin sahip olduğu fikirler, değerler, hayata bakış açısı içinde yaşadığı toplumu da şekillendirir. Çanakkale Savaşında Hilafet yıkılmasın diye yavrusuna, ciğer paresine kına yakıp cepheye gönderen; “Çanakkale geçilirse Hilafet yıkılır. Hilafet yıkılırsa sıra bize gelir. Çocuğum İngilizlere köle olacağına size hizmetçi olsun” diyerek çocuğunu satmaya ve parasını Çanakkale’ye göndermeye çalışan anne, Müslüman kadın kimliğini en güzel şekilde yansıtan örneklerdir.
İşte Lozan’da bu kimliğin değiştirileceği sözü verildi. Öyle de oldu maalesef. Bugün gelinen noktaya baktığımızda Müslüman kadınların kimliklerinden ne kadar çok uzaklaştığını görmekteyiz. Giyimlerinin, konuşmalarının, hal hareketlerinin, tavırlarının, ölçülerinin İslam ile hiçbir alakasının olmadığına acı bir şekilde şahit olmaktayız. Kapitalist hayat çarkında ezilen ve kariyer rüyasına dalan laik zihniyetle yetiştirilen yeni nesil annelerinin yetiştirdiği nesil, daha özgür, daha konforlu bir hayat için Avrupa’yı hayal eden, Avrupa’ya gitmek için çaba sarf eden, içinde yaşadığı toplumdan uzak, ferdiyetçi, vurdumduymaz, hedefsiz, gayesiz bir nesildir.
Evet Lozan’da topraklarımızı ve servetlerimizi kaybettik! Ancak daha da önemlisi bunları geri alacak, sömürgeci devletlere direnecek, oyunlarını bozacak İslam Ümmetini yeniden ayağa kaldıracak nesilleri yetiştirecek Müslüman kadın kimliğini kaybettik!
Hilafet işte bunun için önemlidir. Hilafet işte bunun için gereklidir. Müslüman kadını aslına döndürecek ve yeniden çağlara hükmedecek hayırlı nesiller yetiştirecek anneler haline getirecek olan Hilafettir. Rabbimiz o günleri yakınlaştırsın ve bizleri bu amaç uğruna çalışanlardan eylesin.