KİMİN TARAFINDAYIZ
17 Ağustos 2025

KİMİN TARAFINDAYIZ

Bir insan hem katil hem de kahraman olabilir mi? Gecekondu bir otorite, hem bir toprağı gasp ederek işgal ettiği halde, hem de fethetmiş kabul edilebilir mi?

Bir grup direnişçi hem terörist hem de mücahid olabilir mi? Hayatımızda her zaman ikilemler var olmuştur. İkilemler bazen susuzluğumuzu gidermek için su ya da soda arasında seçim yapmak gibi basit önemsiz bir durum olur. Bazen de açlıktan ölen bir bebeğin hakkını ararken zalimin ya da mazlumun yanında durmak gibi çok önemli bir durum da olabilir.

İnsanoğlunun hayatı sürekli önemli ya da önemsiz, basit ya da zor bu ikilemler arasında geçer. Ta ki bir seçim yapıp tarafımızı seçmeye, hayatımızı şekillendirmeye karar verene kadar ikilemler zihnimizi meşgul etmeye yormaya devam eder. İnsan ikilemlerden kurtulmak için seçim yaptıktan sonra, seçiminin sonuçlarını yaşamaya ve seçiminin arkasında durarak hayatını şekillendirmeye başlar.

Peki, bizi ikilemlerden kurtaran, seçimlerimizi belirleyen yön veren etken nedir?

Seçimlerimizin doğru ya da yanlış olduğunu nasıl anlarız? Ya da bir şeyin doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyen faktör nedir?

Aslında seçimlerimizi sınırlandıran ve hayatımızdaki doğru ve yanlışı belirleyen etken, hayatı ve eşyayı yorumlarken kullandığımız ölçülerdir. Seçimlerimizi ve doğrularımızı ölçülerimiz belirler. Ölçülerimizin doğruluğunu da, hayata bakış açımız belirler.

Hayata bakış açısından kastımız şudur:

Her insanın fıtratında “Nereden geldim?” sorusu vardır. Bu soru da peşi sıra “Nereye gideceğim?” “Nugün ne yapmalıyım?” sorularını getirir. İnsanın bu sorulara verdiği cevap, onun bu hayattaki konumunu, kimliğini ve görevini belirler. Bu cevap insana bu hayattaki bütün fiillerini ve davranışını üzerine inşa edeceği temel fikri yani hayata bakış açısını verir.

İşte yukarıdaki 3 soru insanın ölçülerini, doğru ve yanlışını hayata bakış açısını belirler. Bu soruların önemini, hayatımızı ve fiillerimizi nasıl etkilediğini daha iyi anlamak adına bu sorulara verilen birkaç yanıtı inceleyelim.

Bu 3 soruya insan, “Bir yaratıcı vardır, bir ahiret yurdu vardır. Ama yaratıcı hayata asla hükmedemez. Dünya hayatı insan için bir armağandır ve insan bu hayatı kendi istediği şekilde menfaatine ve arzularına göre yaşamalıdır” derse, kapitalist bir insan olmuş olur. Hayata bakış açısı da, kapitalist yani laik ve menfaatçidir.

Bu 3 soruya insan, “Asla bir yaratıcı ve bir ahiret yurdu yoktur. Her şey maddeden var olmuştur. Dünya hayatına da yalnızca madde insanoğlu hükmetmelidir.” derse komünist bir insan olmuş olur. Hayata bakış açısı da maddecidir.

Bu 3 soruya insan, “Allah azze ve celle tarafından yaratıldım. Dünyaya Allah'ın emir ve yasaklarına uygun şekilde yaşamak, kulluk yapmak için gönderildim” der. Son soruya da “Ahiret yurduna, bu dünyada yaptıklarımın karşılığında cennete ya da cehenneme gideceğim” yanıtını verirse, İslami bir hayata bakış açısına sahip olduğu anlaşılır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi hayata bakış açımız, hayattaki konumumuzu, kimliğimizi belirler. İnsan kendisine hangi kimliği seçerse o kimliğin hayatını yaşar.İnsanın ikilemlerine, seçimlerine ölçülerine bu edindiği kimlik yön verir. Bu kimlikle tarafını belirler ve sonuçlarını da yine bu kimlikle göğüsler. İşte bugün de kişi, sahip olduğu hayata bakış açısına ve kimliğine göre Filistin’deki katil ve işgalci olan “İsrail” varlığını destekler ya da desteklemez.

Ya da Filistin halkını işgalci yahudilerden sözde korumak için imzalanan New York Bildirisinde geçen “İsrail” yerine Hamas'ın silah bırakması gerektiğini savunan maddeyi ve bildiriyi destekler ya da desteklemez.

Ya da Filistin’deki işgalci Yahudi varlığının meşrulaştırılması ve işgalini sürdürmesi için planlanan yani ihanet projesi olan iki devletli çözüm projesini destekler ya da desteklemez. Ya da Gazze'de "İsrail" ablukasından dolayı açlıktan ölen bebeklerin hakkını aramak için mücadele eder ya da mücadele etmez. Daha önce de değindiğimiz gibi bu önemli sorunlarda ve ikilemlerde insan tarafını hayata bakış açısına kimliğine göre belirler. Bugün Müslüman olarak bizler de, hayatımızın hangi alanında olursa olsun, karşılaştığımız her sorunda, ikilemde tarafımızı hayata bakış açımıza yani akidemize göre seçmeli ve seçimlerimizin sorumluluğunu taşımalıyız.

Bugün de Filistin'in işgalinde tarafımızı Müslüman kimliğimizle belirlemeliyiz. Filistin topraklarının Müslümanların fetih toprağı olduğunu ve kıyamete kadar bu toprakların Müslümanlara ait olduğunu söylemeliyiz.

Filistin'de 70 yıldır süren işgali “Filistin sorunu” olarak değil, “Yahudi sorunu” olarak görmeliyiz. Aynı zamanda Yahudi sorununu yalnızca Filistinlilere ait bir sorun ya da yalnızca Araplara ait bir sorun olarak değerlendirmemeliyiz. Yahudi sorununu İslam ümmetinin ortak sorunu olarak görmeli ve tarafımızı Müslüman kardeşlerimizden yana belirlemeliyiz. Yine İslami bir bakış açısıyla İslam akidesine göre Filistin'deki Yahudi varlığı sorununu çözmeliyiz.

Bir Müslüman olarak tarafımızı Filistin’deki Müslüman kardeşlerimizden yana ve İslam'ın hükümlerinden yana seçmeliyiz.

İşte bugün Mescid-i Aksa ve etrafının işgal altında olması, diğer beldelerimizin işgal altında olması ve canların, malların saldırıya uğraması ve tüm yaşadıklarımız, İslâm’ın hayata hâkim olmaması nedeniyledir. Özelde Filistin konusu ve genelde tüm Müslümanların yaşadığı sorunlar ancak İslâmi bir hayatın varlığı ile köklü bir şekilde çözülebilir. Çünkü sorunların kaynağı, küfür ve işgaldir. Küfrün tatbik edildiği, işgalin olduğu yerde sorunları çözmek mümkün değildir. Bu ise ancak Allah Rasulü’nün vaat ettiği 2. Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması ile mümkündür. Bu yüzden kardeşlerim bugün tarafımızı Müslüman kardeşlerimizden ve Allah'ın hükmünden yana belirlemeliyiz. Sonra da seçtiğimiz tarafın ve seçimimizin sorumluluklarını yerine getirmeli ve çözüm için Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması için tüm gayretimizle çalışmalıyız.

لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ "İşte çalışanlar böylesi bir kurtuluş için çalışsın." [Saffat 61]

Zeynep Deniz