Kürt meselesi, uzun bir aranın ardından son birkaç aydır gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor. Meselenin çözümü hakkında özellikle hükümet tarafından yapılan açıklamalarda; ağırlıklı olarak Türk- Kürt kardeşliğine vurgu yapılarak, meselenin halkların meselesi değil terör örgütü meselesi olduğuna dikkat çekilmeye çalışılıyor.
Birinci Dünya Savaşıyla, Osmanlı İslam Devleti mağlup edilip toprakları parçalandıktan sonra ortaya çıkan pek çok problemlerden birisi de Müslümanların kardeşlik bağlarını koparmak üzere uygulanan ulusal devletlerin oluşturulmasıdır. Sömürgeciler, milliyetçilik, ırkçılık ve vatancılık söylemleriyle oluşturdukları suni sınırlarla Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağlarını tamamen koparma planlarını başarıyla uyguladılar. Artık Müslüman beldelerindeki her ulus, kendini dünyanın en üstünü olarak görmeye başlayıp vatan ve toprak kutsallığı uğrunda canlarını feda edebileceklerini savunur oldular. Ümmetin bölünerek parçalanmasıyla oluşturulan bu ulus devletçikler, kendilerinden oldukça büyük olan İslami bir yönetimle dünyaya hükmederken nasıl bir güce sahip olduklarının farkını anlamaktan uzaklaşmışlardır.
İslam Devleti çatısı altında Arap, Acem, Çerkez, Laz, Türk, Kürt ve daha nice ırklardan insanlar, İslam kardeşliğiyle asırlarca birbirlerine bağlı olarak izzet ve şereflerini muhafaza etmişlerdir. İslam’ın tatbik edildiği ve âleme bu risaletin bir hidayet ve nur kaynağı olarak taşıyan bir devletin tebaası olarak beraber kardeşçe yaşamışlardır. Ancak sömürgeci kâfirlerin tesirleriyle Müslümanlar bugün geldikleri noktada, sömürgecilerin çıkarları doğrultusunda hareket ederek birbirlerine düşmanca tavırlar takınır hale gelmişlerdir.
Coğrafik olarak bakıldığında, Osmanlı Devleti’nin “Diyar-ı Kürt” olarak adlandırdığı bölge Kürt toprağıdır. Onların oradaki varlığı, Türklerin Anadolu’daki varlığından daha eskidir. Ancak dönemin süper gücü olan İngilizler, dört devletin topraklarında yer alacak şekilde ve kendisinin bölge üzerinde çıkarları tehlikeye düştüğünde müdahale edebileceği şartlar oluşturup, Kürtleri dört devletin topraklarında azınlık olarak bıraktı. Böylece bölgede kendi egemenliği tehdide maruz kaldığında, tahrik ederek harekete geçirebileceği bir yapı oluşturdu. Nitekim bugün olduğu gibi bölge halkı milliyetçi tahriklerle harekete geçirilerek, sömürgeci kâfirlerin Ortadoğu’daki çıkarlarına yönelik kullanılmaktadır.
Kürt meselesinin yeniden gündeme getirilmesinin sebebi, kesinlikle yıllardır ezilen ve yok sayılan Kürt halkının haklarını gözeterek, onların sıkıntılarını gidermek değildir. Mesele sömürgeci egemen güçlerin Ortadoğu’daki bekasıdır. Kapitalizmin, problem çözümü olarak ortaya attığı demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi vakıası olmayan sahte söylemler ise göz boyamaktan başka bir şey değildir. Eğer ortaya attıkları bu söylemler gerçek olsaydı dünyada bu kadar katliam, soykırım, zulüm olmaz binlerce insan yerinden, yurdundan edilmezdi. Bunun en yakın örneğini Gazze’de, Irak’ta, Suriye’de ve Doğu Türkistan’da da vb. gördük. Bahsedilen insan hakları ve özgürlük fikirleri oralardaki insanları kurtarmadı. Anlaşılan odur ki; dünyadaki var olan bütün problemin kaynağı aslında menfaatçi kapitalizmin kendisidir.
Kapitalizmin bitip tükenmeyen problemlerinin dünyayı kaosa sürüklediği ve insanlara zelil bir hayat yaşattığı gerçeği her geçen gün yüzümüze çarpmaktadır. İnsanları açlığa ve sefalete sürükleyen ekonomik krizler, dünyanın neredeyse tamamında var olan siyasi krizler, mal ve servetlerine göz dikildiğinden savaş ve isyanların hiç bitmediği ülkeler, Kapitalist vahşetin en bariz örnekleridir. Ümmetin uyanmasını engellemek ve servetlerini yağmalamak için işgal edilmiş İslam beldeleri, işbirlikçi ajan yöneticiler, öldürülen, tutuklanan, yurtlarından sürülen milyonlarca masum insana yaşatılanlar, kapitalist nizamın tatbik edilmesi neticesinde ortaya çıkan acı tablolardır.
Kürt meselesiyle birlikte zikredilen kardeşlik kavramına gelince; insanlık tarihi boyunca İslam’dan başka hiçbir sistem, insanlar arasında kardeşlik bağı oluşturamamıştır. Hatta demokrasi ve özgürlüklerden bahsedilen yerlerde; insanlar menfaatleri uğrunda öz kardeşlerini, anne ve babalarını, akrabalarını öldürmektedirler.
Kardeşlik kavramı İslam’a ait bir kavram olduğundan bundan sonra da İslam dışında hiçbir fikir kardeşlik bağını tesis edemeyecektir. Müslümanlar arasında oluşturulacak kardeşlik bağı, ancak İslami bir devletin yeniden kurulması ile mümkün olacaktır. Umarım ki Kürdü, Türkü, Acemi, Lazı, Çerkez’iyle bütün İslam ümmetini birbirine gerçek bir kardeşlik ile bağlayacak Allah’ın (svt) vaadi olan o günler çok yakındır.
Demokratik özgürlüklerin arkasına sığınarak vaat edilen kardeşlik narası ise kocaman bir yalandır.
Allah (svt) şöyle buyurmaktadır:
اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ فَاَصْلِحُوا بَيْنَ اَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ۟
"Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin."
[Hucurât 10]