Toplum halinde yaşama mecburiyetinde olan insanların türlü kargaşalardan, ifsatlardan kurtulmaları için düzene, âdil bir otoriteye ve itaat etmeye zaruriyetleri vardır. İnsanlar toplum olarak tâatsiz yaşayamazlar. İtaatte problem yaşanılan nokta; kime ve niçin itaat edilmesi konusudur. Tarih bizlere yüzlerce kez göstermiştir ki tuğyanın, diktatörlüğün, zulmün yani şirk ve küfrün çeşitlerinin oluşmasının başlıca sebebi; emir ve itaat konusundaki bâtıl ve yanlış anlayışlardır. İnsanlar kendileri gibi aciz, zaaflara sahip ve bazı konularda kendilerinden daha kötü olan bir insana itaat etmeleri neticesinde birtakım geçici menfaatler elde etmiş olsalar dahi, bu itaatleri daha büyük zararlara yol açmıştır. Peki, itaatsiz yaşanmıyor ve aciz, sınırlı insanlara itaat de problemlere sebebiyet veriyorsa bunun çözümü nedir?
Tüm eksikliklerden münezzeh, yaratılmış insanlardan daha yüce, insandaki yetersiz bilgi ve zulmetme eğilimi gibi zaafları olmayan, tartışılmaz üstünlüğü olan Allah’a (svt) itaatin dışında bir çözüm yolu yoktur. Allah’tan (svt) başkasına itaat, ancak O’na (svt) itaat sayıldığı yerlerde yani yetkisini ve sınırını O’nun (svt) belirlediği ve O’na (svt) itaat edenlere itaat ölçüsünde doğru olacaktır. Yaradılış sebebimizi Allah (svt) وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ “Ben, cinleri ve insanları ancak ve yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.” olarak açıklamaktadır.(Zariyat, 56) Allah’a (svt) ibadet ise hayatımızın her alanında kulluk ve itaatle gerçekleştirilir. Merhum Mevdûdî’nin ibadet-itaat ilişkisine dair bir örneklemesi vardır: “Efendisinin kendisinden yapmasını istediği işleri yapmayıp daima elleri bağlı, efendisinin önünde duran ve onun ismini anan bir köle hakkında ne düşünürsünüz? Efendisi ona, “git şu şu işleri yap” diyor; köle bulunduğu yerden kımıldamıyor, eğilip efendisini on kez selamlıyor, tekrar ayağa kalkıp elleri bağlı öylece duruyor. Efendisi ona, “git falan yanlışlıkları düzelt” diye tâlimat veriyor; ama adam yine yerinden kıpırdamıyor, efendisinin önünde eğilmeye devam ediyor. Efendisi “hırsızın elini bu işten kes” diye emrediyor. Bunu duyan köle, hırsızın elini keseceği yerde efendisinin söylediklerini tekrarlamaktan başka bir şey yapmıyor ve “hırsızın elini bu işten kes” emrini yüzlerce kez tekrarlıyor. Şimdi bu kölenin efendisine gerçekten hürmet ettiğini söyleyebilir miyiz? Sizin kölenizden bir tanesi böyle davransaydı ne yapardınız Allah bilir! Allah’ın kullarından böyle davrananların kendilerini Allah’a ibadete adamış olarak kabul etmelerine şaşmıyorum. Böyleleri sabahtan akşama kadar Allah bilir, kaç kere Kur’an’daki ilâhî emirleri okurlar, ama bunları yerine getirmek için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Diğer taraftan ha bire nâfile namaz kılar, ellerine binlik bir tesbih alır ve Allah’ın adını anarlar. Çok acıklı bir makamla Kur’an okurlar! Onları bu halde gördüğünüz zaman; “ne kadar muttaki, ne kadar dindar adamlar” dersiniz. Bu yanlış anlamanın temelinde ibadetin gerçek anlamını bilmemek yatar.” [Ebu’l Hasan Ali Nedvî, İslâm’ın Siyasi Yorumu, s. 77 (Mevdûdi’nin Fundamentals Of İslam adlı eserinden naklen)]
Bir Müslüman nasıl ki namazını Allah’ın (svt) istediği gibi kılmakla ibadet yapmış oluyorsa Allah’ın (svt) herhangi bir konudaki hükmüne itaati de ibadettir. Namaz kılarken kendinden daha âlim ve takvalı olsa da imamın yanlışlığına uymadığı, onu gerektiği şekilde düzelttiği gibi yöneticisinin yanlışlarını da ikaz etmesi, düzeltmesi gerekir. Hz. Ömer’in (ra) “Ben Allah’a ve Rasûlü’ne itaatten ayrılırsam, ne yaparsınız?” diye sorduğunda, cemaatten bir genç ayağa kalkıp “Allah’a ve Rasûlüne azıcık muhalefet etsen, itaatten kıl kadar ayrılsan, seni kılıçlarımızla düzeltiriz!” diye cevaplaması, Hz. Ömer’in (ra) de bu cevaba şükretmesi, sadece tarihi bir vaka olarak değerlendirilmekle kalmamalıdır. Bilakis “Bize Ömerler lâzım” diyenlerin örnek alması gereken bir vakadır.
Mesela son günlerde Allah’ın (svt) kesin hükümle yasakladığı faiz hakkında “nas var” deyip fakat halkını faize davet eden yöneticilere, kur korumalı mevduat faizine “hibe” fetvası veren hocalara ve onlara itaat eden Müslümanlara, itaatin kime yapılması gerektiğini yeniden hatırlatmamız gerekir. وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْررِهِمْؕ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُبٖيناً “Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, artık mü’min erkekle mü’min kadına, o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlüne isyan ederse (karşı gelirse) apaçık bir sapıklığa düşmüştür.” (Ahzâb, 36) buyurarak Allah’ın (svt) ayetini ve لَا طَاعَةَ فِي مَعْصِيَةِ اللهِ “Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez.” hadisiyle de Efendimizin (sav) sözlerini Müslümanlara hatırlatıyoruz. [Müslim, İmâre 38, hadis no:1839]
Haramlara, demokrasi, laiklik gibi tağuti sistemlere ve bunların bekâsı için seçime, oy kullanmaya davet eden yöneticilere uyup itaat etmek şüphesiz ki Allah’a (svt) isyan etmektir. Zira Allah (svt) ve Rasûlü’ne (sav) itaatten yüz çevirmek mü’minlik iddiasına ters düşer. Biz Müslümanlar tağutu (Allah’ın (svt) indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icat eden, Allah (svt) ve Rasûlü (sav) dışında kendisine muhakeme olunan ve itaat edilen her kişi, siyasi lider, düzen) reddetmekle ve Allah’a (svt) iman etmekle emrolunduk. İman da ancak itaat ve teslimiyetle varlığını muhafaza edebilir.
Müslümanlar asırlar boyunca Allah’a (svt), Rasûlü’ne (sav) ve kendilerinden olan ulu-l emre itaat ettikleri kadar izzet ve şeref kazanmışlardır. Ne zaman ki İslam akidesinden yüz çevirmeye, batılıların bâtıl düzenini kendi üzerimize tatbik edilmesine izin vermeye başladık, Allah (svt) da nurunu bizlerden aldı. Şöyle bir oturup düşünelim: Bu dünyada bu kadar zulmün, adaletsizliğin, ahlaksızlığın olmasının sebebi tağutlara itaat edilmesinden mi kaynaklanıyor yoksa Allah’a (svt) itaat edilmesinden mi? Cevap çok basitse artık Rabbimize “işittik ve itaat ettik” demenin vakti gelmedi mi?
“Yüzleri ateşte evrilip çevrildiği gün, “Eyvah bize! Keşke Allah’a itaat etseydik, Peygambere itaat etseydik!” derler. “Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik de onlar bizi yoldan saptırdılar” derler. “Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.”” [Ahzâb, 66-68]