İSLAM’DA CİHAD KAVRAMI VE NEFİS CİHADI SÖYLEMLERİNE BAKIŞ
20 Temmuz 2025

İSLAM’DA CİHAD KAVRAMI VE NEFİS CİHADI SÖYLEMLERİNE BAKIŞ

Son bir buçuk senedir Gazze'de yaşanan katliamlar neticesinde Müslümanlar olarak hepimizde bir çözüm arayışı başladı. Yahudi ürünlerini boykot etmek, zulmü duyurmak gibi başlıca hareketlerle müminler, Gazze'deki kardeşleri için ellerinden geleni yapmak istedi. Fakat bir buçuk yılda Yahudi varlığı hiçbir şekilde ekonomik bir yara almadı, eylemlerini durdurmadı. Dahası ve en kötüsü Müslümanların boykot etmesi ve zulmü duyurması onları endişelendirmedi. Çünkü bunlar bir savaşı durdurabilecek net ve kesin çözümler değildi. 1400 yıllık tarihimize dönüp baktığımızda ve çözümün ne olduğunu yaşadığımız tecrübelere ve dinimize dayandırarak sorguladığımızda karşımıza ilk çıkan kavramın “Cihad” olduğunu görmekteyiz. Cihad kavramını anlayabilmek için, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in peygamberlik sürecini incelemekte fayda vardır. Müfessirlerin çoğunun ittifakıyla ilk inen cihad emrinin, Bakara 190. Ayet-i kerime ile Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Medine'de vahyolunduğunu görüyoruz. Bir diğer ittifak, Hac suresinin 39. ayeti üzerinedir. Bu iki ayet-i kerimenin de Medine yıllarında indiği müfessirlerin kuvvetli görüşüdür. Yani Peygamberimizin Medine'de bir İslam devleti var etmesi ile Mekke'de izin verilmeyen cihadın, artık hem izin hem de emir olarak Müslümanlara indiği görülmektedir. Öncelikli olarak cihad yapılması için bir İslam devleti olması gerekliliği ile birlikte Müslümanlara karşı bir saldırı olduğunda İslam devleti olmadığında dahi cihad etme farziyeti vardır.

“Kendilerine karşı savaş açılan Müslümanlara, zulme uğradıkları için savaş izni verilmiştir. Allah’ın, onlara yardım edip zafer bahşetmeye elbette gücü yeter.” [Hac 39]

“Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil rüsvâ etsin, onlara karşı size yardım ve zafer ihsân buyursun, baskı ve zulüm altında inleyen mü’min toplulukların gönüllerini ferahlatsın!” [Tevbe 14]

“Size ne oluyor ki, Allah yolunda, ayrıca, baskı altına alınıp çaresiz bırakılarak: “Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan şu memleketten bizi kurtar. Bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diye yalvarıp duran zavallı erkekler, kadınlar ve yavrular uğrunda savaşmıyorsunuz?” [Nisa 75]

Şu an Gazze'deki katliamın karşısında âlimlerin çoğunun cihad çağrısı yapmasına rağmen, günümüzde cihadın nefisle ve kalemle yapıldığını savunan, savaş niteliğinde olan cihadın, Peygamberimiz (sav) zamanında kalan eski bir yöntemden ibaret olduğunu düşünen, modern İslam fikri ile zehirlenmiş bir kesim olduğu dikkatimizi çekmektedir.

Peki, öyleyse “İslam'da cihad nedir?” ve “Neden gereklidir?” öncelikle bunlardan bahsedelim. Cihad İslam'ın savunma değil, yayılma metodudur. Cihadın savunma için yapıldığı düşüncesi 1800'lü yıllarda Seyit Ahmed Han, Cemalettin Afgani, Muhammed Abduh, Reşit Rıza gibi batılı bir anlayışla İslam’ı sekülerleştirmek isteyen kişiler tarafından yayılmıştır. Müslümanlarda şu anki genel kanı, kâfirlerden gelen bir saldırı olmadığı sürece Müslümanların başka bir ülkeye cihad açmamasının gerektiği yönündedir. Evet, İslam sulhu destekleyen bir dindir, İslam'a davet edilmesi gereken ülkelere öncelikle elçi göndererek onları İslam'a çağırır. Kabul ederlerse hiçbir surette kan dökülmeyecek ve bölge İslam toprağı olarak korunacaktır. Eğer İslam'ı kabul etmezlerse cizye verilmesi teklif edilir yani Müslümanların hâkimiyetini kabul ederek onlara vergi ödenmesi şartıyla yine o belde İslam toprağı sayılır. Ve savaş yapılmadan şartlar sağlanmış olur. Fakat bu iki safhada İslam kabul edilmemiş, cizye de reddedilmişse cihad edileceği ilan edilir. Ve ardından, kadınların, çocukların, yaşlı ve eli silah tutmayan sivillerin dâhil edilmediği, ağaçlara dahi zarar verilmeyen, ince savaş hukukuna riayet ederek kâfirlerle savaşılır. İslam'ın diğer ülkelere ve halklara ulaşma, yayılma metodu Sünnete ve Kur’an-ı Kerim’e dayanan şekliyle budur. Bunun dışında Müslümanlara kâfirler tarafından açılmış bir savaş-saldırı hali varsa İslam ordusu beklemeden cihad ilan ederek, kâfirleri ümmetin başından bertaraf edene dek savaşır. Bu da Müslümanların canlarının İslam Devleti içerisinde güvence altında olmasının bir gereği ve sonucudur. Allah-u Teâlâ Müminleri İslam devleti çatısında en güzel şekilde koruyacak hükümleri belirtmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz noktalarda hiçbir âlime-fakihe göre bir ayrışma yoktur ve İslam hukukunun net çizgileri bu şekildedir.

Nefis cihadı meselesine gelecek olursak; konunun çıkış sebebi ve özünde batılıların, Müslümanları İslam’dan uzaklaştırma ve onları kendileri için bir tehdit unsuru olmaktan çıkarma hedefleri ve çalışmalarının yattığını görürüz. Kâfirler yüzyıllar boyunca İslam'ı yok etmek için sayısız ordu ve savaşla verdikleri çabanın neticesinde sonuç alamadıklarını gördüklerinde, İslam’ı kendi gücünden ve fikirlerinden uzaklaştırarak zayıf düşürmedikçe başarıya ulaşamayacaklarını düşündüler. Ölümden korkmayan, şehadet için sevinerek cihada koşan Müslümanlar dünyayı çok seven, ölümden fazlasıyla korkan Batı için yenilmez bir unsur, cihad varken İslam, yıkılmaz bir duvardı. Müslümanları cihad fikrinden uzaklaştırmak için, bu güçlü fikirlerin kaynağı olan Kur'an'a yöneldiler.

Misyoner Tacli şöyle diyor; "Kur'an'ı kullanmamız gerekir. O İslam'ı bitirme silahıdır. İslam'a karşı yine İslam'ı kullanacağız. Ta ki böylece İslam'ı tamamen yok edebiliriz. Kur'an'da doğru olanın yeni olmadığını, onda yeni olanınsa doğru olmadığını Müslümanlara açıklamalıyız.”

Kur'an-ı Kerim'de batıyı ve kâfirleri tehdit eden ideolojik, uluslararası hukuk unsurlarını Müslümanlara yeniden tevil ederek, modern kavramlarla tekrar İslam dünyasına sundular. Uydurma hadislerle ve misyonerlerin faaliyetleri ile bu çabalarını desteklediler. Kur'an-ı Kerim'in tüm çağlara hitap eden bir kutsal olduğunu bilmekteyiz. Hz. Muhammed (sav) son peygamberdir ve ona gönderilmiş olan şeriat kıyamete kadar sürecek, tüm insanlığa hitap edecek son dindir. Kâfir Batı bunu kendisi çok kez itiraf ederken, Kur'an'ı demode olmakla, revize edilmesi gerekliliği fitnesiyle Müslümanların gözünde başvurulan güvenilir kaynak özelliğini bozmaya çalışmıştır. Kur'an'daki cihad ayetlerini, kendilerini tehdit etmeyecek şekilde savunma cihadı ve nefsi cihad tevilleri ile tekrar Müslümanlara sunmuşlardır. İslam'da cihad kavramı, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine kadar asıl hakikati ile bilinmeye devam etmiştir. Bu sürece kadar Allah'ın emrettiği asli şekliyle uygulanmış ve anlaşılmıştır. Modern İslam düşüncesinin hâkim olmaya başladığı süreçle birlikte cihad fikri basitleştirilmiştir. Yine Cumhuriyet sistemi içerisindeki çalışmalarını Cihad olarak adlandıran Necmettin Erbakan'ın söylemleri, Müslümanların zihinlerini karıştıran önemli unsurlardan biridir. Biz siyaset değil Cihat ediyoruz sözleri ile kılıçla yapılan Cihad kavramını gerçeğinden çok uzaklaştırmış ve zihinlerdeki rolünü küçültmüştür. Batının üstün siyasi rolü ve sömürgeci gücüyle medyada cihad eden Müslümanların terörist olarak sunulması da Müslümanların cihad fikrinden uzaklaşma sebeplerinden biridir. Hâlbuki Batı'nın hem karanlık tarihine, hem de günümüz hareketlerine baktığımızda bizleri cihaddan uzaklaştırırken, kendilerinin aralıksız olarak Müslümanlara savaş açtıklarını, saldırdıklarını, kendi ideolojilerini korumak için bir anlamda sürekli cihad ettiklerini görüyoruz. Savaştan bir dakika dahi geri durmadıkları halde, cihadı negatif bir kavram olarak görmemiz yönünde bizleri manipüle etmek istedikleri gayet açıktır.

Son olarak hikmet nazarıyla baktığımızda, cihadın bizi şereflendiren ana unsur olduğunu göreceğiz. Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e Rabbinden gelen cihad emri olmasaydı, nefsi cihad veya savunma cihadı yeterli görülseydi, İslam bugün bu topraklara asla ulaşamazdı. Haberleşmenin-teknolojinin olmadığı 1400 yıl önceki dönemde Arap müşriklere karşı savunma ile yetinilseydi, İslam'ı yeni topraklara götürmek için cihad edilmeseydi, İslam kendisine inananlarla birlikte Arabistan'da kalır ve tarihe gömülürdü. Peygamberimiz ve Ashabı, cihadı; kendilerini geliştirmek, ahlaklarını güzelleştirmek, nefislerini terbiye etmek olarak anlayıp uygulamış olsalardı İslam; Mute Gazvesi ile Suriye'ye, Kadisiyye Gazvesi ile Irak'a, Yermuk Savaşı ile Suriye Gazze ve Beyrut'a, takip eden yıllarda Musul, İran, Urfa ,Bitlis, Erzurum, Basra, Mısır, İsfahan ve Horasan'a ulaşamaz ve bu belde halkları İslam’la şereflenemezdi. Bize cihad yoluyla İslam'ı ulaştıran Hz. Muhammed (sav) Efendimize ve O'nun değerli Ashabına salat ve selam olsun. Elhamdülillahi Rabbil alemin.

Hilal Çokal