İSLAM ÜMMETİNİN KANAYAN YARASI VE ÇÖZÜM OLARAK HİLÂFET
03 Ağustos 2025

İSLAM ÜMMETİNİN KANAYAN YARASI VE ÇÖZÜM OLARAK HİLÂFET

Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

"Cenabı Hakk'ın yönetici yaptığı bir kimse, yönettiği insanları aldatarak ölürse Allah-u Teâlâ ona cennet yüzü göstermez." [Buhâri Ahkâm, 8]

Vebal nedir bilir misiniz?

Hak etmeyenlere makam, mevki vermektir. Tarih boyunca İslam ümmeti; adaletin, izzetin, merhametin ve vahyin ışığında bir medeniyet inşa etmiş, asırlara yön vermiştir. Rasulullâh'ın (sav) Medine'de temellerini attığı İslam Devleti, dört halife döneminde Raşidî Hilâfet ile zirveye çıkmış, ardından Emevîler, Abbasîler ve son olarak Osmanlı Devleti ile yeryüzünde Allah’ın hükümlerini hâkim kılmıştır. Ancak 1924 yılında Hilâfetin ilgasıyla bu parlak devrin sonuna gelinmiş; Ümmet parçalanmış, devletleri işgal edilmiş, kaynakları yağmalanmış ve halkı acılar içinde bırakılmıştır.

Bugün Ümmetin yaşadığı zillet hali ne tesadüf ne de kaderdir. Aksine bu hal, sahih İslam yönetiminden uzaklaşmanın, vahiy temelli sistem yerine beşerî sistemlerin benimsenmesinin ve Ümmeti bölen sınırların tanınmasının doğal bir sonucudur. Gazze, Doğu Türkistan, Suriye, Yemen, Arakan ve daha birçok İslam beldesinde yaşanan zulüm, aslında Hilâfetin yokluğunun canlı birer tanığıdır.

Zalim Yöneticiler Ümmeti Aldattı

Bugün İslam coğrafyasındaki yöneticilerin çoğu Ümmetin maslahatını gözetmemekte, halklarını kandırmakta ve kâfirlerle iş birliği yapmaktadır. Kimi yöneticiler Batı’nın çıkarları için Ümmetin kaynaklarını pazarlarken kimileri de işgal altındaki Müslüman beldeleri sadece sözle savunmakta ve zalimleri kınamakla yetinmektedir. Oysa Kur’an, bu tür bir pasifliğin "Ashab-ı Uhdûd"u seyredenler gibi seyrettiğini haber verir:

وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ "O vakit, ateşin etrafında oturmuş, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı." [Büruc 6-7]

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ "Onlar müminlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye layık Allah'a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah her şeye şahittir." [Büruc 8-9]

Bu yöneticiler ise, kâfirlerle siyasi, ekonomik ve askeri iş birlikleri yaparken Allah’ın ayetlerine açıkça muhalefet etmektedir:

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin..." [Maide, 51]

Gazze’de oluk oluk akan kanlar, sadece işgalci Yahudi varlığının değil; ona karşı ordusunu harekete geçirmeyen Müslüman ülkelerin yöneticilerinin de sorumluluğundadır. Üstelik sadece sorumluluk değil, bu zulmün ortağıdırlar.

Bugün İslam beldelerinde uygulanan sistemler, İslam'dan uzak, Batı'dan esinlenmiş beşerî sistemlerdir. Demokrasi adı altında insanın ilahlık iddiası yüceltilmiş; Allah'ın hükmü hayattan dışlanmıştır. Bu sistemler Müslümanları gaflete düşürmüş, rahatlığa alıştırmış, İslam uğruna çalışmayı, cihadı ve fedakârlığı terk ettirmiştir. Neticede sadece zulüm değil, fikrî ve ahlaki çöküntü de Ümmeti kuşatmıştır.

Bugün Gazze'de anneler çocuklarını kefene sararken, Müslümanlar bir lokma ekmeğe muhtaçken; kimi İslam ülkelerinde halk lüks, eğlence ve konforla gaflete düşmüştür. Bu durumun ne kadar tehlikeli olduğu Kur’an’da şöyle ifade edilir:

"Bunlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir." [Bakara, 9]

İnsanlık Asıl Siyasi Farz Olan Hilâfeti Unuttu!

Rasulullah’ın (sav) vefatından sonra Sahabe, onu defnetmeden önce halifelik meselesini çözmüştür. Çünkü Hilâfet, sadece siyasi bir mesele değil; İslam'ın yeryüzünde hâkim kılınmasının, adaletin sağlanmasının, zulmün ortadan kaldırılmasının tek çözümüdür. Bu da göstermektedir ki Hilâfet, Ümmet için vazgeçilmezdir.

Resûlullâh (sav) şöyle buyurmuştur:

“Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere Raşidî Hilâfet olacaktır...” [Ahmed b. Hanbel, Müsned]

Bu müjde bizlere umut ve hedef sunmaktadır. Ancak bu hedefe ulaşmak, Ümmetin şuurlanması, yöneticilerin ikiyüzlülüğünün ifşa edilmesi ve beşerî sistemlerden uzaklaşılması ile mümkün olacaktır. Ve geleceğe Umut olmalıdır.

Bizden öncekiler -sahabeler, tabiin, İslam büyükleri- asla rahatlık içinde Hilâfeti yeryüzüne hâkim kılmadılar. Onlar zorluklara sabrettiler, Allah’tan nusret talep ettiler, mücadele ettiler. Bugünkü Müslümanlar da bu sorumluluğu omuzlamalı, Allah’ın yardımının yakın olduğuna iman etmelidir:

"Yoksa sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" [Bakara, 214]

Artık Ümmetin susmaya, beklemeye, sadece kınamaya tahammülü kalmamıştır. Bugün Ümmetin acilen ihtiyacı olan, Raşidî Hilâfetin’in yeniden tesisidir. Bu Hilâfet, Ümmetin ordularını tek çatı altında toplayacak, zulüm altında olanlara yardım edecek, kâfirle dostluğu değil düşmanlığı esas alacaktır.

Bunun için ise Müslümanların: demokrasi, laiklik, kapitalizm gibi sistemleri terk etmesi, İslami yönetime çağıranlara destek vermesi, Tevhid, adalet ve Ümmet bilinciyle birleşmesi gerekmektedir.

Bu çağrıyı sadece Filistin için değil, tüm Ümmet için yapmak zorundayız. Çünkü Gazze bugün yıkılıyorsa, yarın Şam, Bağdat, İstanbul da aynı şeylere uğrayabilir. Ve şunu unutmamalıyız:

“Hiç şüphesiz Allah’ın vaadi haktır.” (Rum, 60)

Hilâfet, sadece bir özlem değil; Allah’ın emri, Rasulullah’ın sünneti ve Ümmetin izzetidir. Onu talep etmek, onun için çalışmak ve onunla yönetilmek her Müslüman için bir zaruryettir.

Vesselâm.

Lila Aytula