İlim almak, Allah-u Teâlâ’nın her bireye yüklediği bir farziyettir. Rasulullah (svt) şöyle buyurmuştur:
“İlim öğrenmek erkek-kadın tüm Müslümanlara farzdır.” [İbn Mace, Mukaddime, 17]
İlim o kadar hassas ve önemlidir ki başlarken niyet yalnızca Allah’ın (svt) rızası olmalıdır. Alınan ilim ise amel öncelikli öğrenim olmalıdır.
İlim yoluna girerken evvela sağlam bir irade, büyük bir arzu ve amel etmede sebat olmazsa olmazlardandır.
Müslüman olarak sorumluluklarımızı yerine getirme hususunda aldığımız ilimler bizi Hakka daha da yakınlaştırıp Hakkı anlama ve aktarma konusunda ışık tutmalıdır.
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (Kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir.” [Ebu Davud, İlm, 9]
İlim almanın önemini Rasulullah’tan (sav), Ashabından, onun yolundan gidenlerden anlayabiliyoruz. Rasulullah (sav) Ashabına önce imanı ardından ise İslam’ı öğretmişti. Ashabı ise Rasulullah’ın (sav) ilme olan teşvikini büyük bir heyecanla, istekle, sevgiyle yerine getirmişlerdi. Aldıkları ilim, imanlarını kavileştirmiş, birçok fedakarlıklar yapmışlardı. Ebu Derda (ra) ticareti bırakmış, Musab b. Ümeyr (ra) tüm servetini elinin tersiyle itmiş, Enes b. Malik (ra) Rasulullah’ın (sav) dizinin dibinden ayrılmamış, Abdullah b. Abbas (ra) Rasulullah (sav) vefat ettiğinde dahi ilim almaktan geri durmamıştır. Elbette örnekleri çoğaltmak mevcut...
Alimler ise Rasulullah’ın (sav) şu kavlini kalplerine işlemiş; “Alimler yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleridir. Onlar benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir.” (Buhari, İlm, 10 ) Bu minvalde tüm zorluklara rağmen ilim yolunda cehd etmişlerdir.
İlim almanın yanı sıra ilmi vermek, aktarmak da Müslümanlar üzerine bir sorumluluktur. Zira ilmin zekatı ilmi aktarmak, vermektir.
O halde ilmin başı olan Kur’an’ı ve Sünneti iyi bilmek gerekmektedir. Rasulullah (sav) Kur’an’ın dört kişiden alınmasını tavsiye etmiştir. Bunlar Abdullah b. Mes‘ûd, Ebû Huzeyfe’nin mevlâsı Sâlim, Muâz b. Cebel ve Übey b. Kâ‘b’dır.
Yemame Savaşında Salim b. Huzeyfe ön saflarda yer alırken Ashab onun geri durmasını, hafız olduğunu söylemişlerdi. O ise Kur’an’ın muhafızı, hamisi Allah’tır diyerek şehit olma arzusunu dile getirmiş, şehit olmuştu. Savaşın sonunda Salim b. Huzeyfeyi görenler ise “Gitti Kur’an’ın dörtte biri” demişlerdi.
İlim çok değerli ve kıymetlidir, girdiği kalpten amel bulmadığı vakit çıkar. Amel ile ilmin var olması demek, insanoğlunun dünyaki en önemli yatırımı ahiretine yapmış olması demektir.
Ebû’l-Esved “İlimden daha değerli bir şey olamaz; çünkü sultanlar insanlara hükmederken, alimler sultanlara da hâkimdir.” diyor.
İbn Abbâs (ra) “Süleymân Aleyhisselâm mal, ilim ve hükümdarlık arasında muhayyer iken ilmi tercih etti ve bu sayede diğer ikisine de malik oldu.” buyuruyor.
En hayırlı Ümmetin en hayırlı ilmin peşinde olması ve bu işleri amele dökmesi evvelde Allah’ın (svt) rızasını kazanmaları sonra da Peygamberlerine yaraşır Ümmet olmaları için en doğru yoldur.
“Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah, o kimseyi Cennet'e koyar. Ayrıca hepsine Cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır.” [Tirmizi, Sevâbu'l-Kur'ân, 13, 2907]
Kuran okumak, ezberlemek misliyle hayır kazanmanın yoludur aslında. Ancak onu korumak da misliyle zor olandır.
Yalnızca hıfzını korumak yeterli bir amel değildir, büyük bir önemi olan hafızlığın unutulmaması gerektiği gibi amel de edilmesi gerekiyor. Ayetleri tek tek kalbe nakşederken, amelle süslemek gerekiyor. Helal ve haramı hayatta iken tatbik etmek gerekiyor.
İslâm ilmin, alimin ve ilim yolcusunun değerini yükseltmiştir. Kur'an-ı Kerîm'de “Allah, içinizden iman edenlerle kendilerine ilim verilenlerin değerini yükseltir” (el-Mücadele, 58/15) buyurulur. Değeri yükseklerden olmak için verilen ilmin kıymetini bilip, korumayı, amel etmeyi, böbürlenmemeyi kesinlikle gerçekleştirmek gerekiyor. Zira kibir tüm amelleri çöpe atan bir duygudur. Kibrin girdiği kalpten, ilim çıkar…
Amellerin ihlasla yapılması, teslimiyet şuurunun oluşması kaçınılmazdır.
“Kıyamet Günü’nde aleyhinde ilk önce hüküm verilmek üzere, şehit olduğu bilinen bir kimse getirilir. Allah ona olan nimetlerini anlatır. O da mazhar olduğu nimetleri hatırlar.
Allah: Ne amel işledin? diye sorar.
Adam: Senin yolunda cihad ettim ve nihayet senin için şehit düştüm, der.
Allah: Yalan söyledin. Bilâkis sen, cesaretlidir, desinler diye savaştın. Senin için öyle de denilmiştir, buyurur. Başka bir hayırlı ameli bulunmadığından, emir verilir de yüzü üzerine sürüklenerek Cehennem’e atılır.
Sonra ilim öğrenmiş, öğrendiğini başkasına öğretmiş ve Kur’an okumuş bir kimse getirilir. Allah ona da nimetlerini hatırlatır, o da itiraf eder. Sonra Allah ona: Ne amel işledin? diye sorar.
O: Senin rızan için ilim öğrendim. Onu başkalarına öğrettim. Senin için Kur’an okudum. der.
Allah: Yalan söyledin. Bilâkis sen âlim, denilmek için ilim öğrendin. Ne güzel okuyor desinler diye Kur’an okudun. Hakikaten senin hakkında bunlar da söylendi, buyurur. Başka bir hayırlı ameli bulunmadığından, emir verilir de, yüzü üzerine sürüklenerek Cehennem’e atılır.
Sonra Allah’ın kendisine her çeşit maldan bolca verdiği bir kimse getirilir. Allah ona nimetlerini hatırlatır. O da hatırlar. Sonra Allah ona: Ne amel işledin? der.
Adam: Verilmesini istediğin yerlere senin rızan için bolca verdim, der.
Allah: Yalan söyledin. Benim için vermedin. Ne cömert bir kimsedir, desinler diye verdin. Nitekim hakkında böyle de denilmiştir, buyurur. Nihayet, başka bir hayırlı ameli de olmadığından, emir verilir de yüz üstü sürünerek Cehennem’e atılır.” [Müslim]
Rabbim varisi kıldığı ilmin âmili, muhatabı kıldığı dinin hamisi eylesin bizleri. Cehenneme gitmeye vesile olacak amelleri bizden uzak, cennete gitmeye vesile olacak amelleri bizlere yakın eylesin...
Hatice YİĞİT