EMİN ADIMLARLA HİLÂFETE DOĞRU
07 Aralık 2021

EMİN ADIMLARLA HİLÂFETE DOĞRU

Düşüncelerin insan hayatına doğrudan etkisi vardır. Bir düşünceye çok sağlam bir biçimde, gönülden bağlı bulunup güvenle doğru saymak inancı oluşturur. İnsan inandığı düşünceler doğrultusunda hareket edip hayatını şekillendirmeye çalışır. İnancın gücüne dair gerçek hayatta yaşanmış bir olay aktarmak istiyorum. Gıda maddeleri satan bir şirkete ait devasa bir odadan müteşekkil bir soğutucu vardı. Günlerden bir gün işçilerden biri içerisindeki sandıkları kontrol edip listelemek için soğuk hava deposuna girdi. Yanlışlıkla, birdenbire kapı bu işçinin üzerine kapandı. Defalarca kapıyı çaldı ama ona kapıyı açan olmadı. O gün çalışma gününün sonuydu ve gelecek iki gün de tatildi. Adam öleceğini anladı… Kapıyı çalışını duyacak hiç kimse yoktu! Oturup sonunu beklemeye başladı… İki gün sonra memurlar kapıyı açtılar. Adamı ölmüş vaziyette buldular ve yanında da bir kâğıt parçası gördüler. Ölmeden önce hissettiği şeyleri oraya yazmıştı. Şunları yazmış olduğunu gördüler… “Ben şu anda bu soğutucuda mahsur kaldım. Uzuvlarımın donmaya başladığını seziyorum… Ellerimde, ayaklarımda bir uyuşma hissediyorum. Hareket edemediğimi seziyorum… Soğuktan öleceğimi hissediyorum…” Yazı gittikçe silikleşmeye başlamış ve nihayetinde de kesilmişti. Tuhaf olan şey ise soğutucu çalışmıyordu. Kesinlikle elektriğe bağlı değildi. Bu adamı öldüren sadece ve sadece yaşamış olduğu kuruntu idi. Kendisi soğutucuda olduğu için ısının sıfırın altında, havanın oldukça soğuk olduğuna ve öleceğine inanıyordu. İşte bu teslimiyeti onun ölmesine sebep oldu.

Bizler de neredeyse tüm dünyayı sarmış, devasa bir kapitalist ideolojinin içinde yaşamaktayız. Çoğu insan bu kapitalist düzenden kurtulamayacağını düşünmektedir. Kapitalizme alternatif bir sistemin olmadığı yalanına insanlar inandırılmış vaziyettedirler. Bu düzen içerisinde yaşamaya mahkûm olduklarına inandıkları için ondan kurtulmaya dahi teşebbüs etmemektedirler. Artık çalışmayan, insanların problemlerine çözüm sunamayan bu sistemde insanlar yine sistem içerisinde çözüm aramaktadırlar. Sorunun yöneticilerden kaynaklandığı varsayılmış; ancak yönetenler değişmesine rağmen sorunlar bir türlü ortadan kaldırılamamıştır. Toplumlarda ahlâkî krizlere –ki kapitalizmin asıl sorunu bu krizdir-, ekonomik krizlere, adalet krizlerine ve eğitim krizlerine sebep olan zaten vahşi kapitalizmin ta kendisidir.

“Slow but sure” (ağır ağır fakat kesin etkili) şeklinde bir İngiliz atasözü vardır. İfsad edici sinsi kapitalistler kendi inançları doğrultusunda bu şekilde hareket etmişler, gaflet içerisindeki diğer insanlar onların ne yapmak istediklerinin farkına varamamışlardır. Günden güne daha da vahşileşerek insanlığı felakete doğru sürüklemek ise onların yegâne amacı olmuştur. Önce dini yavaş yavaş sosyal hayattan soyutlayarak kaldırdılar, kadınlara “özgürlük” vadederek onları güvenli yuvalarından çıkarıp aileleri yıkmaya başladılar, toplumlarda fuhuşu yaygınlaştırdılar. Kendi tekellerinde olan medya yoluyla kötülükleri normalleştirerek toplumlarda kabul görmesini sağladılar, ekonomik krizlerle halkları fakirleştirirken servetleri birkaç kapitalist ailenin elinde topladılar, bereketli ülkelerdeki tarım ve hayvancılığı, üretimi bitirerek onları dışa bağımlı hale getirdiler vb.

Ancak onların hesaba katmadıkları bir şey var: Sonlarının yaklaştığı… Şartlanmış insanlara doğruları anlatmak, körlere renkleri anlatmaktan zordur, deseler dahi bizler bıkmadan usanmadan (tıpkı onların yaptığı gibi ağır ağır fakat kesin etkili bir şekilde) inancımız gereği insanlara İslâm’ın o güzel renklerini ve bu karanlık sisteme mahkûm olmadıklarını anlatmaya devam etmeliyiz. وَذَكِّرْ فَاِنَّ الذِّكْرٰى تَنْفَعُ الْمُؤْمِنٖينَ “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.” (Zariyat, 55) Hayatta karşılaştıkları sorunların köklü çözümünün sadece İslâm’da olduğunu, dünyaya bolluk, bereket ve barış getirebilecek alternatifsiz sistemin Allah Azze ve Celle’nin bizler için seçtiği dinde olduğunu bildirmeliyiz.

Yukarıdaki yaşanmış olayda inancın gücüne şahit olduk. İşte bizleri de İslâm davası uğrunda canlı tutan bu inancımızdır. Müslümanlar olarak bizim Allah’ın (svt) vaadine ve Rasûl’ünün (sav) müjdesine inancımız tamdır. Ümmete de kâfirlerin üzerimizde oynadıkları oyunları anlatmalı, tuzaklarını ifşa etmeli ve onlardan gelecek olanlara karşı uyarmalı, kâfirlerle işbirliği yapan hain yöneticileri deşifre etmeli ve Ümmette siyasi uyanıklık oluşturmalıyız. Onlara İslâmla izzet bulduğumuz günleri hatırlatıp yeniden o günlere kavuşmanın yakın olduğunu söylemeli ve bunun için çalışmanın ehemmiyetinden bahsetmeliyiz. Yıllar önce Hilâfete çağrı yapıldığında alay ediliyordu, önemsenmiyordu. Fakat şimdi Hilâfet daveti yayıldı ve Müslümanların icabeti fazlalaştı. Unutmayalım ki bizim yardımcımız kendisinden başka güç ve kuvvet sahibi bulunmayan Allah Azze ve Celle’dir. اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذٖين اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِؕ وَالَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِؕ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ “Allah iman edenlerin dostu, yardımcısıdır; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin dostları ise tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara sürükler. İşte onlar cehennemliktir. Orada sürekli kalacaklardır.” [Bakara, 257]

مَتٰى هُوَؕ قُلْ عَسٰٓى اَنْ يَكُونَ قَرٖيباً “Ne vakit o?” diyecekler. De ki “Olması belki yakındır.” [İsra, 51]