Geçtiğimiz hafta Cumhuriyetin kuruluşunun 99. yıldönümüydü. Tabii ki nereye baksak ya da hangi siteye girsek karşımıza hep kutlama mesajları, heyecanlı, süslü cümleler ile Cumhuriyeti öven haber başlıklarına denk geldik. Günlerce gündemimiz; sürmanşetlerden düşmeyen Cumhuriyet bayramı idi. Sadece sosyal medya mecralarında değil en yakın çevremizin, akrabalarımızın dahi Cumhuriyet bayramı atmosferine girdiklerini gördük. Peki gerçekten neyi kutluyordu Müslümanlar? Bu acaba neyin sevinciydi? Neyin heyecanını yaşıyoruz? Hangi bayramı kutluyoruz? Bunu hiç düşündünüz mü? Öncelikle, Necip Fazıl’ın şu dizeleri tam da içerisinde bulunduğumuz halimizi anlatmaktadır; “Dünyada bin yıllık tarihi silinen ve o günü bayram olarak kutlayan başka bir millet yoktur.” Coşkuyla kutlanılan bu bayram, bizim asırlar boyu dünyaya hâkim olan İslam Devletimizin kaldırılmasının nişanesidir. Ümmeti bölen, onları başsız, sahipsiz bırakan kara günün diğer adıdır.
Peki bugün Müslümanların parçalanıp dağılmasına sebep olan Cumhuriyet ne verdi bizlere? Cumhuriyet ve onun getirisinde Batı’ya ait olan her şey; neredeyse bir asırdır ne kattı bu ülkeye, bu gençliğe? Maalesef Cumhuriyet; İslam ve onun izzeti ile yoğrulan bu toprakların nesillerinden, gönüllerinden koparıp atmaya çalıştı bize ait tüm değerlerimizi…
Cumhuriyet kurulduğu günden itibaren birçok değerimizi aldı bizden... Hepsini sıralamak imkansız. Zira Cumhuriyetin bizden aldıklarını anlatmaya sayfalar yetmez. O yüzden birkaç cümleyle ifade etmek istedim. Önceden dedelerimizin-ninelerimizin anlattığı Batı’nın değerlerini hepimiz kınardık. Bugün ise geçin kınamayı, duyduğumuzda iğrendiğimiz ahlaksızlıkları topraklarımızda, sokaklarımızda, hatta kapılarımızın önünde görür olduk. Artık duymuyor, görmüyor; bizatihi yaşıyoruz… Buyurun birlikte bakalım…
Ahlak dışı, Allah’ın (svt) uzak durmamızı istediği, lanetlediği ne varsa bütün haramlarla içli dışlı olduk. Kavimleri helak eden günah namına ne varsa insanlar içerisinde çıkarılmış en hayırlı Ümmet olan bizler o günahlarla kol kolayız maalesef…
Cumhuriyet kurulduğundan beri, gençliğe bir şeyler katmadığı gibi onlardan çok şeyi alıp götürdü. Eğitim sistemi, bunun en büyük örneğidir. İslam Devleti’nde, tüm dünyanın imrenerek özellikle de bugün nesillerin imrendiği Batı dünyası bizim eğitim sistemimize hayrandı. Avrupa antik eserler, optikler, pusula ve barut toplarını Müslümanlar sayesinde öğrenmiştir. Batı İslam medeniyetinden sadece ilim sahasında değil, hayatın tüm alanlarında ve hatta sanatta da sayısız ilhamlar almıştır. (Hunke, Avrupa Üzerine Doğan İslam Güneşi) Aynı eserde şu bilgi de yer almaktadır: “Harun Reşid devrinde Bağdat, meşhur hastaneleri ile her yönden örnek olabilecek üstün bir seviyede bulunuyordu.”
Kısacası İslam’ın başlı başına bir medeniyet olduğunun en büyük kanıtı yetiştirdiği alimler, öğrenciler kısacası toplumun kendisidir.
Fakat bugün daha ne istediğini bilmeyen bir nesil ile karşı karşıyayız. Hedefleri, gayeleri olmayan, büyük düşünemeyen bir gençlik… Hiç kimseye, dahi kendisine hiçbir faydası olmayan Batı aşığı, ülkelerinden kaçıp Avrupa hayali kuran bir gençlik… Namı diğer Cumhuriyet gençliği… Hak ve özgürlükleri marifet sayan Cumhuriyet nesli…
Ya da Cumhuriyetin acı hakikatlerinden birisini daha örnek olarak verebiliriz. Rasulullah’in (sav) cenneti ayakları altına serdiği annelerimizi, bugün öz evlatları gözünü kırpmadan katledebiliyor. Zira Cumhuriyet hak ve özgürlükler safsatasıyla cani nesiller yetişiyor…
Bizler ne kadar İslam’dan uzaklaşırsak o kadar kötü bir hale gidiyoruz. Şunu unutmamalıyız ki; İslam’ın bize değil, bizim İslam’a ihtiyacımız var. İslam’ın hükümlerine, hayat nizamına ihtiyacımız var. Aksi takdirde, gördüğümüz ve hissettiğimiz gibi; Batı’nın medeniyeti de, demokratik laik sistem de bizim ahlakımızı, nesillerimizi, gençlerimizi, toplumumuzu dahası hayatımızı tarumar ediyor…
Bir asırdır “Cumhuriyet Girdabı”ndayız. Bu öyle bir girdap ki bizleri Allah’ın (svt) haramlarına yaklaştırıyor, cazibeli gösteriyor, helallerinde de uzaklaştırıyor.
Cumhuriyet bir asırdır tüm kıymetlerimizi, dinimizin gerekliliklerini söküp atmaya çalışırken artık dur demenin, neyi kutladığımıza dönüp bakmanın vakti geldi… O coşkuyla kutlanılan “bayram” bizim celladımızdır. Süslü sözlerin, şatafatlı bayram kutlamalarının celladımızı perdelemesine izin vermeyelim. Bu girdapta boğulmadan kurtulanlara, batmadan çıkanlara ve çıkacak olanlara selam olsun…
Zehra Akkaya