CENNETİ HATIRLATAN KARDEŞLER
08 Kasım 2022

CENNETİ HATIRLATAN KARDEŞLER

İslam dininin, insanlığa kazandırdığı en güzel değerlerden birisi de Ümmeti birbirine kardeş kılmasıdır. Aynı anne-babadan olmadığı halde binlerce Müslüman, din bağı ile birbirlerine bağlanarak kardeş olmuşlardır. Camilerde cemaatle namaz kılarken bütün kardeşler aynı anda kıyama duruyor, rükûya gidiyor, secde ediyor ve selam verince de hep birlikte Allah’a (svt) el açıp dua ediyor. Yabancı ülkelerde Müslüman olan kardeşlerimizin, İslam’a girerken yaşadıkları; Allah’a (svt) kul olma şerefine erişmenin manevi yönünü ifade etmeleri etkileyicidir. Özellikle de kendileri İslam’ı seçtikleri için ailelerinden dışlandıkları halde ”Müslüman olmakla binlerce kardeşimiz oldu” şeklinde duygularını dile getirmeleri onların samimiyetlerinin ifadesidir. Bu tür kardeşlik ifadeleri Rabbimizin biz Müslümanları din bağı ile kardeş kılmasındandır.

Günümüzde Müslüman Ümmetin kopmaya doğru giden kardeşlik bağlarını sağlamlaştırmak gayesiyle asr-ı saadetteki kardeşlik anlayışını hatırlatmak hayırlara vesile olacaktır. Evs ve Hazreç gibi iki düşman kabileyi İslam barıştırıp kaynaştıran ve kardeş kılan din bağı, bugün de bizleri birbirimize aynı şekilde sımsıkı bağlayacak güçtedir. Biz Müslümanlar da asr-ı saadet dönemindeki kadar mutlu olan, cennetle müjdelenen kullardan olmak istemez miyiz? Elbette bütün Müslümanlar, istisnasız tümü cennete girmek istemektedirler.

Saadet asrı, imani atmosferin en yüksek seviyede yaşandığı zaman dilimidir. O dönem Müslümanlar, İslam’a girmekle birlikte hidayet, takva, kardeşlik, merhamet, yardımlaşma, vb. gibi insani vasıfları da en güzel şekilde hayatlarına tatbik ediyorlardı. Onlar, Allah’a (svt) kul olmayı, tam bir teslimiyeti, huzur ve mutluluğu zirvede yaşamışlardır. İslam Devleti ile birlikte Sahabeler (ranhum); maddi, manevi, ahlaki faziletlerle dolu kulluğun en güzel örneklerini sergilemişlerdir. Onlar, cennetle müjdelenme şerefine erişmişlerdir. Saadet asrı Müslümanları, Müslüman kardeşlerine kin gütmeyen, onlara verilen nimetleri kesinlikle kıskanmayan insanlardı. Onlar rıza, kanaat, teslimiyet ve tevekkül sahibiydiler.

Ashab-ı kiram, din kardeşliği gereği, dini konularda birbirlerini uyarır, ikaz ederlerdi. Ölçülü, dengeli ve mutedil bir İslâm anlayışı ve yaşayışı konusunda Peygamberimizden (sav) aldıkları dersleri birbirlerine naklederlerdi.

Peygamber Efendimiz (sav), İslam’a davet etmeye başladığı ilk zamanlardan itibaren davetine icabet eden bütün insanları renk, dil, ırk, kavim ve kabilesine bakmadan kardeş olarak kabul etmiş ve böyle ilan etmiştir. Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlara karşı, dünya nimetlerini paylaşma konusunda bütün imkânlarını kullanarak cömertlik gösteren Medine halkı ise; kardeşliğin mükemmel örnekliğini göstermişler ve İslam tarihinde üzerinden asırlar geçse bile iltifata mazhar olmuşlardır. Mekkeli muhacirler, Medine’ye hicret ettiklerinde Ensar onları evlerinde misafir edip ağırlamak için âdeta yarış etmişlerdir. Gelen muhacirleri aralarında paylaşamamışlar, bu değerli misafirleri evlerinde ağırlamak için aralarında kura çekmişlerdir. Onların bu kardeşliği ve cömertliği kendilerinin “Ensar” sıfatıyla anılmasına vesile olmuştur. İşte onlar bu güzel davranışlarıyla birbirlerine cenneti hatırlatan kardeşliği tesis edebilmişlerdir.

Bir gün Peygamberimize (sav) bir misafir gelmiş. Yorgun ve çok fakir olduğunu söylemiş. Peygamberimiz (sav) hanımlarının birisinin evine haber göndermiş. Hanımı; “Ya ResulAllah (sav), seni Hak Peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yoktur." dedi. Sonra başka bir hanımına göndermiş, ondan da aynı cevabı almıştır. Neticede anlaşılmış ki Peygamberimizin (sav) hanımlarının hiçbirisinin evinde yiyecek yoktur. Sonra Peygamberimiz (sav) Sahabelere; “Kim bu adamı bu akşam misafir ederse Allah ona rahmet etsin.” buyurdu. Bunun üzerine Ensar’dan bir zat kalktı. Kendisinin misafir edebileceğini söyledi ve aldı, evine götürdü. Hanımına: “Evde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu. “Çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur." cevabını aldı. Hanımına; “Çocukları bir şeyle oyala. Yemek isteyecek olurlarsa uyut, misafirimiz yemek yiyeceği zaman kalk, lâmbayı söndür. Ta ki kendisiyle birlikte yemek yediğimizi göstermiş olalım.” Sofraya oturdular. Misafir yemeğini yedi. Kendileri de yer gibi yaptılar, fakat aç olarak gecelediler. Ev sahibi sabah olunca Peygamberimizin (sav) huzuruna geldi. Peygamberimiz (sav) kendisine şu müjdeyi verdi: “Sizin yaptığınız bu güzel işten dolayı Allah her ikinizden de razı oldu.” Bu olay üzerine;

وَالَّذ۪ينَ تَبَوَّؤُ الدَّارَ وَالْا۪يمَانَ مِنْ قَبْلِهِمْ يُحِبُّونَ مَنْ هَاجَرَ اِلَيْهِمْ وَلَا يَجِدُونَ ف۪ي صُدُورِهِمْ حَاجَةً مِمَّٓا اُو۫تُوا وَيُؤْثِرُونَ عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ خَصَاصَةٌۜ وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَۚ

“Onlar kendileri muhtaç olsalar bile kardeşlerini kendilerine tercih ederler” ayeti nazil oldu. (Haşr 9) İşte Sahabenin kardeşlik anlayışı böyle bir anlayıştı.

Savaş meydanında şehit olmak üzere iken kendisine verilen suyu, kendi nefsinden önce diğer Müslüman kardeşine gönderecek kadar güçlü kardeşlik bağını İslam dışında hiçbir sistem teşvik etmez. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır:

Sizden biri, kendisi için sevdiğini (istediğini, arzu ettiğini, din) kardeşi için de sevmedikçe (istemedikçe, arzu etmedikçe) gerçek imana eremez." [Buhari, İman 6; Müslim)

Elbette üzerimize uygulanan menfaatçi kapitalist sistem, insanların kişiliklerine de sirayet ettiği için Müslümanlar arasındaki kardeşlik bağı sekteye uğramış olabilir. Her ne kadar toplumdaki bazı insanlar bunu kabul etmese de menfaat merkezli olarak yaşamaya devam etmektedirler. Özellikle de pandemi döneminden sonra kardeşlik bağları arasındaki kopukluklar daha arttı. Sanki pandemi olsa da mesafeli yaşasak dercesine insanlar birbirlerine selam vermekten bile çekinir oldular. Samimi olarak kendimizde şu sorunun cevabını arayalım “sırf Allah(svt) rızası için en son hangi Müslüman kardeşimi ziyaret ettim veya telefon ettim?” Bugünün insanları olarak, bitmeyen dünyalık işler içerisinde çok yoğunuz, kardeşliği ihmal ettiğimizin farkına varamıyoruz. Ama-fakat ile başlayan pek çok cümle kuracak bahanelerimiz var. Müslüman Ümmeti bir vücut gibidir, vücudun azalarından birine diken batsa bütün vücut o acıyı hissetmesi gerekirken toplum hissiyatını kaybetmiştir. Bunu tedavi etmenin tek yolu ise yeniden İslam nizamını tatbik edecek Hilafet Devleti’nin kurulmasıdır.

Beklemediğimiz anda Müslüman bir kardeşimizden gelen bir telefon (veya bizim aramamız) bile pek çok hayır duasına sebep olabiliyor. Geçen gün şehir dışından bir kardeşim aradı, biraz uzunca konuşup dertleştik. Sırf Allah rızası için araması, beni bu makaleyi yazmaya kadar götürdü. Sebepsiz, yalnızca Allah rızası için arayıp soran kardeşlerimiz hayatımızdan eksik olmasın. Rabbim onları ve ehlini, beraberinde bizleri ve neslimizi de cenneti kazanabilecek ameller yapanlardan eylesin. Müslümanın din kardeşini, can kardeşi -kan kardeşi gibi yakın görme anlayışı, İslami şahsiyetinin olgunlaşmasındandır. Özelde dava taşıyıcıları, genelde bütün Müslümanlar için Sahabe kardeşliği gibi kardeşlik bağımızı güçlendirmeliyiz. Kardeşlik bağımızı öyle güçlendirelim ki; bizler cenneti hatırlatanlar olurken, rabbim bize de kendileriyle cenneti hatırlayabileceğimiz kardeşler nasip etsin! Âmin.