Sokağa her çıktığımda flüt çalan, elinde tartıyla dolaşan, çöp konteynerlerinin etrafında kağıt toplayan veya peçete satmaya çalışan çocuklar görüyorum. Evet, her seferinde önümüze atılan, elindeki peçeteyi satmaya çalışan çocuklardan bahsediyorum. Bir çoğumuz, ya görmezden geliyor ya da acıdığı için birkaç lira eline tutuşturuyoruz.
Peki hiç düşündünüz mü? Bu çocuklar gerçekten isteyerek mi peçete satıyor, flüt çalıyor yahut elindeki tartıyla geziyor? Her sabah uykudan uyandıklarında (tabi eger geceleri sıcak bir yatakta güvenle uyuyabiliyorlar ise) “Yaşasın bugün de peçete satacağım, tartıyla dolaşacağım flüt çalacağım” mı diyorlar? Elbette hayır. Belki her sabah, bir umutla uyanıyorlar, “Bugün son kez sokaklarda dolaşacağım. Bugün sokaklarda çöp topladığım, peçete sattığım son gün olacak” diyorlar. Belki de ellerinden alınan çocukluk duygusunu unuttular ve yalnızca hayatta kalmak için çabalıyorlar.
Öte yandan başka bir çocuk profili çizelim. Savaşın pençesinde olan Suriye'deki çocuklar! Onlar her an gezen savaş uçaklarının sesiyle uyumaya çalışırken biz başımızı yastığa rahatça koyup uyuyabiliyoruz! Ve belki onlar dünya telaşında aklımızın ucuna bir an bile gelmiyorlar.
Ya da fakirlik ve açlığın küçücük çocukları ölüme sürüklediği Yemen’in durumu... Her gün bir kuru ekmeğe, çamurlu da olsa bir yudum suya ulaşabilmek icin kilometrelerce yürürken biz bugün yediğimiz yemeği ertesi gün beğenmemezlik yapabiliyor, bir gün o beğenmediğimiz şeye muhtaç olabileceğimiz fikrini hiç düşünmüyoruz çünkü gözümüzün önünde eriyen Yemenli çocukları göz ardı ediyor, umursamıyoruz.
Oysa kardeşlik bu değil, Ümmet olmak bu değil. Düşünelim! Ömer Bin Abdülaziz'in halifelik yaptığı dönemde toplanan zekatların dağıtılacağı insan bulunamazken yahut onun “Dağlara buğdaylar serpin Müslüman ülkede kuşlar aç demesinler” dediği dönemlerden sonra İslam Ümmetinin çocukları, şimdi ne oldu da bu hale geldi? Ne oldu da top peşinde koşturup, ip atlayıp, oyunlar oynaması gereken çocuklar, kağıt toplayıcılığı yapmaya zorlandı veya mecbur bırakıldı. Ne oldu da annesinin ninni sesleriyle uyuması gereken çocukların uykuları savaş uçaklarının sesleriyle bölündü.
Bu çocuklar böyle bir yaşamı hak etmiyor. Sokaklarda zorla dilendirilmeyi, çöp konteynerlerinde kağıt toplamayı, yalnızca bir yudum suya ulaşmak için kilometrelerce yürümeyi hak etmiyorlar.
Yaşadığımız şehirde bu masum çocukların yanlarından geçerken, onları görmezden gelerek yada acıdığımız ve vicdanımızı tatmin etmek için ellerine para tutuşturmak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerdeki çocuklar için maddi yardım yapmak yerine “Onları bu durumdan kökten nasıl kurtarabiliriz?” diye düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile!
Çünkü bugün hepimiz biliyoruz ki; yaptığımız maddi yardımlar onların yaşam şartlarını değiştirmiyor.
İslam Ümmetinin muhtaç olduğu Halife Ömer'ler, Ömer bin Abdülaziz'lere nasıl kavuşabiliriz? diye düşünüp harekete geçmenin zamanı geldi de geçiyor bile...
Zira onları bu durumdan kurtaracak olan yalnızca Allah’ın (svt) hükümlerinin uygulandığı, zekatların devlet eliyle toplanıp dağıtıldığı, gelir dağılımının adaletli olacağı bir devlet çatısı altında yaşamaktır.
Zeliha Göçmen