Sermayesi buz olan o adamı hatırladınız mı? Hani o öğlenin kavurucu sıcağında buz satan adamı. Ve bağırıyordu “Sermayesi tükenmekte olan bu adama acımaz mısınız?” Tükenen buzlarından alışveriş yapmaz mısınız?
Evet, Rabbimiz bizlerin yaşamasını nasip etmiş ve bizlere bir ömür vermiştir. Bu ömür insanoğlu için paha biçilmez bir sermayedir. Nasıl ki o adamın sermayesi buz ise bizlerin de sermayesi buz misâli ömrümüzdür. Eriyip gitmektedir gün geçtikçe. İnsanoğlu bu nimet hususunda gerçekten de büyük bir gaflet içindedir. İnsan biraz olsun düşünse hayata neden geldiğini bir kavrasa keşke. Rabbimizin bizlere belirli zamanlarda emretmiş olduğu (namaz, oruç, hac gibi) ibadetleri yerine getirmesi gerektiği ve bunlardan kaçtığında ise yapılan ibadetlerin anlam taşımayacağını düşünse keşke...
Allah (svt) Kur’an-ı Kerim’de zaman dilimlerine yemin ederek zamanın ne kadar kıymetli olduğunu bizlere bildirir.
“Asra yemin ederim ki..” [Asr, 1]
“Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki..” [Duha 1,2]
Bu hususta Arapların meşhur bir sözü vardır. “Vakitlerle yakutlar alınabilir ama yakutlarla vakit alınamaz.” Evet insanoğlu boş geçirdiği, değerlendirmediği her vakitte aslında yakutlar vermektedir.
İşte biz insanoğlunun da buna benzeyen ömür sermayesi sürekli olarak erimekte ve sona doğru gitmektedir. Akıllı bir mümin ise ömründe yapmış olduğu amellerinin kendisinin akıbetini belirleyeceğini bilir. Ve eriyen ömür sermayesini en faydalı şekilde değerlendirerek bu ticareti kârlı bir şekilde sona erdirir. Çünkü onun için en hayırlı olan da odur. Geçici olana değil ebedi olan yurduna yatırım yapmaktır. Aksi takdirde sermayesi tükenecek ve sonraki hayatında hep ziyan içinde yaşamaya mahkûm olacaktır.
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem, bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
“Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden (bir adım öteye) kıpırdayamaz.” [Tirmizi]
Bu hadisten birçok şey çıkarılabilir ancak bizim konumuzla alakalı olan yer, kişinin ömrünü nerede tükettiğine dair hesaba çekileceği gerçeğidir. Bugün insanlar ahirete nispetle değeri olmayan basit işlere saatlerini, günlerini harcamaktadırlar.
Peki bir Müslüman nasıl olur da ömrünü boşa geçirip batıl işlerin esiri olabilir? Allah’ın (svt) dinini, hakikatlerini anlatmak için her şeyini özellikle de vaktini feda etmesi gerekmez mi?
Bir gün adamın birisi Amir b. Abdikays’a gelerek kendisi ile muhabbet etmek istediğini söyler. Kendisi ile muhabbet etmek isteyen bu adama Amir rahimehullah şöyle cevap verir:
“Güneşi durdurursan seninle konuşabilirim.”
Allah’ın Rasulü (sav), O’nun ashabı ve O’nun yolundan giden büyük alimler hayatlarını hep bu şekilde geçirmişlerdir. Onlar vaktin değerini en iyi bilen insanlardır. Vakitlerini çok iyi değerlendirmişlerdir ve faydasız işlerle meşgul olmamışlardır.
Abdullah İbn Mesud radıyallâhu anh der ki: “Üzerine güneşin battığı, ömrümün eksildiği; ancak amelimin artmadığı bir güne duyduğum pişmanlık kadar başka bir şeye pişmanlık duymuş değilim.”
Gelin sermayesi tükenmekte olan kendimize acıyalım. Ömür bir kuş gibi uçup gitmeden bu sermayenin değerini bilelim. Ticâretimizde biraz akıllı olalım.
Rabbim hepimize merhamet etsin ve ömrünü hayırla geçirenlerden eylesin.
Şevval SALMAN