Bu dünyadaki amacını düşünmüş ve bu sorunu doğru bir şekilde çözmüş bir insan, Rabbine yönelmiş ve Hak yoluna girmiştir. Artık bu hayattan hiçbir şey beklememektedir. Yaratıcısını memnun etmeye çalışır ve cennetten daha büyük bir hedef görmez.
Ama daha öncesinde o dünyaya dalmış, cehalet içinde yaşayan ve kainatı hiç düşünmeyen bir insandı. O da etrafındaki herkes gibi yaşardı, bilinçsizce çevresindeki toplumu takip ederdi, insanların memnuniyetini arardı, zevk için yaşardı ve her şeyde menfaati peşinde koşardı.
İmanın apaçık yolunu tuttuğunda samimi ve inandırıcı bir şekilde inandı, hiçbir şüphe onun kalbini rahatsız etmedi. İnsanı ve kainatı düşünüp tüm bunların Yüce Allah (svt) tarafından yaratıldığını anladı. İnsanlığın bu dünyada tek bir amaç için, Yaratıcısına ibadet etmek için yaratıldığını fark etti. Artık vakit kaybetmez, mekruh ve bazı mubahlardan uzaklaşır, farz ve mendup amellerin ahiret hayatına büyük katkı sağlayacağının farkına varır. İlim ister ve onu yaymak için çabalar. Sonuçta, bu toplumun sürekli çalışma ve teşvikle değişebileceğinin açık bir şekilde farkına varır. Her Ramazan ayını geçmişteki hatalarından arınmak ve kendine güzel alışkanlıklar kazandırmak için bir fırsat olarak kullanır. Gününü her zaman doğru düşüncelere ihtiyaç duyanlar arasında olabilmek için camileri ve diğer halka açık yerleri ziyaret ederek, oruç ve nafile ibadetler yapar. Geceleri de Allah'ın Kitabını okuyarak ve ezberleyerek geçirir. İftarda aşırıya kaçmaz; fazla yemek yemez, oruçluya ikramın sevabını kaçırmamak için misafir davet eder. Sırf Hak Kelamın bu dünyaya yayılması uğruna evlenir ve Allah'tan (svt) bu uğurda yetiştirmek için çocuk ister. Eve döndüğünde huzur ve sevgiyi arar. Çocuklarını gelecekte bu topluma büyük faydalar sağlayacak, kıyamet gününde şefaatçi olacak şekilde yetiştirir. Kendini ve çocuklarını Batı hadaratından uzaklaştırır.
Batı hadaratının etkisi zaten bu Ümmeti cehaletten dolayı şımartmış ve İslam Hilafet Devletinin kurulmasının önünde ciddi bir engeldir. Bu sebeple hakkıyla iman eden insan, diğer insanlardan ve onların fikirlerinden korkmaz, kâfirlerin tehditlerinden çekinmez, Cenab-ı Hakk'ın rızasından başka kimsenin rızasını aramaz. Münkeri gördüğünde susmaz, onu güzel bir sözle ve kavram değişikliğiyle düzeltmeye çalışır.
Bizler de Allah'ın (svt) kulları ve davetin taşıyıcıları olarak böyle bir İslam anlayışı için çabalamakla yükümlüyüz. Peygamber Efendimizin (sav) büyük değişiklikler yapmak, insanları doğru yola iletmek ve küfürle mücadele etmek için yerinde bıraktığı kimseleriz. Daveti tüm işlerimizin merkezine koyup sürekli bu yolda ilerlemenin yollarını aramalıyız, çok çalışmalıyız ve tek bir amaç için, İslam dininin yayılması için her zaman insanlarla birlikte olmalıyız. Tüm bunlar ışığında kendimizi muhasebe etmeli, "Gerçekten bu hayatın anlamını anladık mı ve bu dünyada cenneti kazanmak için çabalıyor muyuz?" sorusunu kendimize sorup tefekkür etmeliyiz.
Elina Mahmut