Yıllar önce dedelerimizin para kazanmak için gittikleri Avrupa’da Batı kültürünün dinimizle, İslami değerlerimizle, ahlakımızla ne kadar çelişkili olduğunu, fıtrata uygun düşen yegane din İslam’la mukayese edildiğinde gavur işi olan ahlaklarını, adetlerini, geleneklerini her fırsatta kınadıklarını hatıralarında anlattıklarını duymuşluğumuz vardır…
Yine bundan yıllar yıllar önce dedelerimiz ahlaksız, mahremiyet yoksunu, inançsız toplumu görüp memleketlerine geldiklerinde buradaki İslami atmosfere şükrettiklerine de çok şahit olmuşluğumuz vardır.
Evet, topraklarımız Batı’nın kültürel istilasına maruz kalmadan önce Batı’ya ve ona ait değerlere mesafeli ve temkinliydiler… Hatta ninelerimizin, dedelerimizin gurbette çalışan evlatları oradan getirdikleri çikolatayı ikram ettiklerinde her ne kadar helal olsa da “buna gavur eli değmiştir” diyerek ret ettiklerini görmüşlüğümüz, duymuşluğumuz da vardır. Ne var ki Batı’nın değerlerine bu denli temkinli bununla birlikte İslam’ın kültürlerine, inançlarına bağlı dedelerin/ataların nesillerinin artık kültürlerinden ve de inançlarından çok uzakta kaldığına da şahit oluyoruz maalesef. İslam’ın emirlerinden uzaklaşıp yasaklarını özümseyen bir nesil var artık karşımızda… İşte nesillerin düştüğü Batı hadaratının tuzaklarından bir tanesi de yılbaşı kutlamalarıdır.
Nasıl oldu da camilerinden ezanların okunduğu, “Allah-u Ekber” seslerinin yükseldiği bu ülke Batı’nın tuzaklarına düştü?
Nasıl oldu da ezanların okunduğu camilerin hemen yanı başında minare boyu kadar gavur işi çam ağaçları yükseltildi.
Nasıl oldu “buna gavur eli değmiştir” diyerek helal olan bir şeyi yemekten imtina eden dedelerin, ninelerin evlatları ve torunları Batı’ya bu kadar kucak açar oldu? Batı’yı böylesine sahiplenir oldu?!
Nasıl oldu da kültürlerimizden, inançlarımızdan bu kadar koptuk? Ne oldu da kınadığımız hayatlar, dönüp tenezzül dahi etmediğimiz Batı ve kültürü bizim bir parçamız haline geldi?
Yaşadıklarımızı tarif eden bir hadiste Rasulullah Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: “Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. Onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takip edeceksiniz.” Bunun üzerine sahabe sormuş: “Ya Rasullah! İzlerini takip edeceğimiz bu topluluklar Yahudiler ve Hiristayanlar mı olacak?” Şöyle buyurdu: “Ya başka kimler olacaktı?” [Buhari, Enbiya 50] Tıpkı hadiste de buyurulduğu gibi olanlar oldu bize… Şairin dediği gibi azara azar oldu, cumamız Pazar oldu… Batı medeniyeti yıktı, tarumar etti her şeyimizi. Kültür ve medeniyeti bizden alan Batı, şimdi bizim kültürümüzü, değerlerimizi bizden koparıp aldı… Bizim peşinden koşmamız gereken Batı’nın kültürü, bayramları, düğünleri değildi halbuki...
Ancak bize ne olduysa azar azar Hilafet’in yıkılıp yerine laik, cumhuriyet sisteminin hayatımızda yer bulmasından sonra oldu. İşte Hilafet yerine hayatımızda var olan laiklik ve demokrasi; gençliği, aileyi ve de toplumu özgürlük ve çağdaşlık safsatasıyla tarumar etti. Müslüman anne-babaların evlatları Batı kültürünün eseri ve esiri oldu.
Nereden nereye… Dün Batı dendiğinde ürperen ataların Batı sevdalısı nesilleri oldu. Ülkemin sokaklarında ezan sesinin yanında artık Batı’nın bayram şenlikleri de yankılanıyor…
Camilerin kubbelerinde ışıldayan mahyaların yanında Noel ağacının süsleri de ışıldıyor… Biz neyi kutluyoruz? Hangi yılı kutluyoruz. Hangi yeni yılı? Açlıktan ölen çocukların yeni yılını mı? Yoksa yeni yıl hayali; sağlam ve sıcak bir çadırdan ibaret olan garip çocuğun yeni yılını mı kutluyoruz?
Biz neyi kutluyoruz? Bizler maalesef Müslüman beldelere bomba yağdıran kâfirlerin bayramını kutluyoruz.
Bizler neyle mi mutlu oluyoruz? Bizler maalesef Müslüman kardeşlerimizin kanlarını akıtan zalimlerin bayramı ile mutlu oluyoruz. Evet, maalesef ki bizler İslam’ın haram kıldığı bayramları kutluyor ve onlarla seviniyoruz. Batı’yı İslam’ın adaleti ile ihya eden Ümmetin torunları bugün beldelerimizi tarumar eden Batı’nın bayramını kutluyor.
Ancak elbet bir gün diyoruz… Bir gün bu gök kubbe altında tekrardan İslam’ın sancağının gölgesinde sadece İslam’ın bayramlarını kutlayacağız…
Bu elbette her şeye kadir Allah’a hiç de zor değildir.
Zehra Akkaya