ALLAH’IN PLANINA GÜVENMEK
18 Haziran 2025

ALLAH’IN PLANINA GÜVENMEK

20 aydır tüm dünyanın gözleri önünde Gazze’de akla gelebilecek tüm insanlık suçları işlendi ve işlenmeye devam ediyor. Terör varlığı “İsrail”in hukuk ve vicdan dışı, adeta kuduz köpek gibi saldırıları, yıllardır dünyaya yaldızlı ambalajlarla servis edilen insan hakları gibi “değerler” ve “ilkelerin” de sorgulanmasını sağladı. “Evrensel” diye yutturulan kavramların gerçekte Müslümanları kapsamadığını gösterdi. Bu süreç aynı zamanda hainlerin foyasını meydana çıkardı ve maskeleri düşürdü. Allah bilir ileride daha neleri fark edeceğiz! Holokost filmlerinde dahi göremeyeceğimiz Gazze’deki sahneler, şimdiye kadar insanlığın ne denli sahte bir senaryo ile uyutulduğunu apaçık ortaya koydu. Medyayla algıları yöneten siyonistler yıllarca kendilerine “kurban ve mağdur halk” imajını vermelerine rağmen Filistinlilere başlarına gelenden çok daha fazlasını yaşattılar ve yaşatıyorlar. Onlar böyle yaparak kendilerini dünyada “istenmeyen halk” pozisyonuna soktular.

Ümmetin başındaki yöneticiler ise Kırmızı Başlıklı Kız’ın hikayesindeki büyükanne kılığına girmiş kurda benziyorlar. Özellikle Mısır’da Refah kapısının açılmaması ve Filistin’deki kardeşlerimize gıda yardımı dahi götüremeyişimiz, kurdun asıl derdinin kimi yemek ya da yedirtmek olduğunu gözler önüne serdi. Keza ümmeti zerre kadar önemsemeyen bu yöneticiler merhum Seyyid Kutub’u yine haklı çıkardı. 1966 yılında Mısır ordusu tarafından idam edilen Seyyid Kutup : “Şu gördüğünüz Arap orduları, İslâm’ı ve Müslümanları savunmak için değil, sizi öldürmek içindir. Bu ordular, siyonistlere karşı tek bir kurşun bile atmayacaktır.” demişti.

Evet, İslam ümmeti yüz yıldır çok acılar çekti, çok imtihanlardan geçti. Farklı coğrafyalarda farklı zulümlere maruz kaldı. Şimdi de Gazze’de Müslüman kardeşlerimizin katlini durduramadığımız, onlara bir lokma ekmek dahi ulaştıramadığımız çaresiz günleri yaşıyoruz. Biz bir an evvel savaşın bitmesini istiyoruz. Oysa Orta Doğu kaynamaktadır ve gözler şu an İran-“İsrail” savaşına çevrilmiştir. Şüphesiz ki bizim henüz anlayamadığımız Rabbimizin de bir planı vardır. Şunu unutmamalıyız ki her sürecin sahibi Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır. Her şey O’nun (svt) izniyle ve takdiriyle olmaktadır. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“İşte (iyi veya kötü) günleri insanlar arasında (böyle) döndürür dururuz. (Bazen bir topluma iyi ya da kötü günler gösteririz, bazen öbürüne.) Allah, sizden iman edenleri ayırt etmek, sizden şahitler edinmek için böyle yapar. Allah, zalimleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temizlemek, kâfirleri de helâk etmek ister.” [Âl-i İmran 140-141]

Belki de yaşanmakta olan süreç bu şekilde uzamasaydı Müslümanlar, başındaki yöneticilerin kâfirlerle ne derecede iş tuttuklarını bilemeyecekti. Müslümanlar ve aktivistler Refah kapısına dayanmasaydı gerçekte “İsrail”in sınırlarının nerelerde başladığını bazı insanlar tam olarak anlayamayacaktı. Gazze’deki Müslümanlar Rablerine bu denli tevekkül etmeseydi onlardaki iman nuruyla Avrupa’da ve diğer yerlerdeki gayrimüslimler İslam’la müşerref olmayacaktı. Gazze’deki binlerce insan “şehitlik” mertebesini elde edemeyecekti. Gazze’nin kurtarılması için çağrı yapmayan âlim görünümlü zatların gerçek yüzünü belki de uzun süre daha göremeyecektik ve bunlar Ümmeti uyutmaya devam edecekti.

Dünyada başımıza gelenleri sadece dünyalık olarak değerlendirmek yanlış olur. Her zaman yaşadığımız olaylara ahiret boyutundan bakmalı, helal-haram ölçüsüyle hareket ederek Allah’ın (svt) rızasını aramalıyız.

Dünyası harap olmuş gibi görünenler ahiretini kurtarmış, dünyasını iyi imar etmiş gözükenler ahiretini kaybetmiş olabilirler. Bunu bilecek olan sadece Allah’tır. Bu dünya imtihan yerimizdir ve Müslüman için önemli olan Allah’ın (svt) sınırlarına riayet etmek, O’nun (svt) planına güvenmek ve başına gelene sabretmektir. Bunun dersini 20 aydır Gazzeli kardeşlerimiz bize vermişlerdir. Kâfirlerin tuzaklarını Allah’ın yardımıyla boşa çıkarmışlardır. Enes (r.a)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat yaşayan bir kişi kıyamet gününde getirilip cehenneme bir kere daldırılır. Sonra: – Ey âdemoğlu! Sen hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete nâil oldun mu? denilir. O kişi: – Hayır, vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup, dünyada insanların en yoksul olanı getirilir cennete bir kere daldırılır. Ona da: – Ey âdemoğlu! Sen herhangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü? Hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de: – Hayır, vallahi Rabbim! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı görmedim, zorluk ve darlık çekmedim, der.” [Müslim, Münâfikîn 55]

Unutmayalım ki her gecenin bir sabahı vardır. İslâm güneşi biiznillah doğmak üzeredir. Rabbimiz sanki dünyayı buna hazırlamaktadır. Kâfir devletlerin içeriden çöküşü çoktan başlamış, Müslümanlar ise uyanışa geçmiştir. Bize düşen zaferin ne zaman geleceğiyle meşgul olmak değil, İslâmi hayatı yeniden başlatmak için olanca gücümüzle çalışmaktır. Hak ile bâtıl arasında nerede durduğumuza, kimlerin safında yer aldığımıza bakmaktır. Gerisi ise Rabbimizin “Ol” emrine bakmaktadır.