Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de infak kavram olarak “Allah (svt) rızası için karşılığını beklemeden sevabını ahirette umarak harcama yapmaktır.” şeklinde beyan edilmektedir. Allah Subhanehu ve Teâlâ, iman edenlere kendilerine rızık olarak verdikleri şeylerden Allah (svt) yolunda infakta bulunmayı emretmektedir. Ahiret yurdunda bunların sevabını biriktirmeleri, inandıkları gayeye ulaşabilmeleri için hayırlı işlerde fedakârlıkta bulunmaya teşvik ederek ayet-i kerimesinde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! İçinde hiçbir alışverişin, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın.” [Bakara, 254]
Rabbimiz , O’nun (svt) rızasına erişmek için infak etmemizi istemektedir. Bugün elde fırsat, dilde ruhsat varken malını istediği gibi harcayabilen insan infak etmekten aciz olabilir veya erteleyebilir. Ancak yarın öyle bir gün gelecek ki kişi istese bile infakta bulunamayacak, çünkü o gün alım-satım, değiş-tokuş günü değil; yargılama günü, ceza ve mükâfat verme günüdür.
Günümüzün mevcut sistemi kapitalizmin idaresindeki ekonomik duruma baktığımızda enflasyon oranları açlık sınırına gelmiş durumdadır. İnsanlar gün geçtikçe artan zamlardan etkilenerek geçim sıkıntısı yaşıyorlar. Hâliyle geçim sıkıntısı yaşayan kişilerde rızık endişesi oluşabilmektedir. İnsanlar rızık endişesine kapılarak maalesef infak etmek gibi kazançlı bir ameli yerine getirmekten mahrum kalıyorlar. Çünkü kapitalist sistem, insanlar üzerinde şöyle bir etki oluşturmaktadır: “Ancak kendine yetecek kadarını kazanıyorsun; gıda, fatura giderleri, genel ihtiyaçlar derken alınan asgari ücretler ile geçinmek zorlaşıyor, bir de infak edersen kazancın eksilir.”
Para kazanmanın zorlaştığı ve diğer ülkeler ile kıyasla Türk lirasının değer kaybetmesi kapitalist sistemin insanlara reva gördüğü bir zulümdür. Bundan dolayı toplumumuzda rızık endişesi, mal varlığının azalacağını düşünmek insanların düşünce yapısının bir parçası olmuştur.
Allah Subhanehu ve Teâlâ, infak etmek konusunda rızık endişesi duyan kullarına şöyle hitap etmektedir: “Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, kendisinden yedi başak çıkan ve her başakta yüz tane bulunan bir buğday tohumuna benzer. Allah dilediğine kat kat verir ve Allah her şeyi kuşatan, her şeyi bilendir.” [Bakara, 261] Rabbimiz ayet-i kerimedeki misal ile cimrilik hastalığımızı tedavi etmeyi tavsiye etmektedir. İnsanoğlu elindeki imkânların gitmesinden, iflas etmekten, kaybetmekten korkar. “Şeytan da o kimseleri fakirlikle korkutur.” (Bakara 268) Fakirlik korkusu ise cimriliğe sebep olur. Şeytanın bu konudaki vesvese ve komplolarının, insan üzerindeki tesiri oldukça fazladır. Çünkü altın, gümüş ve mal; insanın fıtri olarak sevdiği maddelerdir. İnsanın fıtratını, endişelerini en iyi bilen Rabbimiz kaybetme kaygısını gidermek için mağdurlara yapılan harcamaları Kuran’da “karz-ı hasen” diye isimlendirerek borcu kendisi üstlenmiştir. Karz-ı hasen: “Allah (svt) için yaptığımız, karşılığını yine sadece O’ndan (svt) beklediğimiz iyiliklerdir.” Allah yolunda infak edilen her şey karz-ı hasen tarlasına atılan bir tohumdur, bu tohum sürekli artar hiç azalmaz.
İnsanın elinin altında ne kadar dünya malı olursa ona o kadar bağlanır ve ayağı çıplak çobanların binalarda yarıştığı gibi hırsla dünyaya karşı yarışır. Kişi buna bir ölçü getirmez ise dünyaya tapmaya ve helâk olmaya doğru gider. Çünkü insan nefsi doymaz ve arzuları bitmez. “İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur” sözünde ifade edildiği gibi.
Mülkün sahibi Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et.” [Kasas 77]
Bu ayetin en güzel canlı örneği Sahabe-i Kiramdır.(Rıdvanullahi aleyh) Sahabelerin rızkın Allah’tan (svt) olduğuna olan kati inançları, ahiret yurdu arzuları ve infakın malı azaltmayıp çoğalttığını kabul etmiş olmaları tereddütsüz infak etmelerinin ana sebebidir. Onlar, malını biriktirmez , devamlı Allah (svt) yolunda harcarlardı. Böylelikle onları dünyaya bağlayacak bir vesile kalmaz dünyadan soyutlanmış olurlardı.
İnfak amelini anlamada Ebu Talha’nın (ra) işittim, itaat ettim anlayışındaki teslimiyeti tüm Müslümanlara örnek olmalıdır. Ensar’dan olan Ebu Talha (ra) Medine’de malı en çok olan sahabelerden biriydi. Malının kendisine en sevimlisi Beyrahâ bahçesi idi. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz.” (Âl-i İmrân 92) ayeti nazil olunca, Ebu Talha (ra) Rasulullah’a (sav) gelerek Allah (svt) kitabında: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz buyuruyor.” Şüphesiz ki benim en sevgili malım Beyrahâ’dır. Bu malım Allah (svt) için sadakadır. Ben, Allah indinde onun sevabını ve benim için ahiret sermayesi olmasını dilerim. Şimdi onu istediğin yere sarf et Ey Allah’ın Rasulü !” (Buhari, Zekât 44) diyerek emre anında imtisal etmiş, Rabbinden gelen buyruk karşısında teslimiyetini ispat etmişti. Yine Hz. Ebu Bekir, Ömer ve Osman’ı (ranhum) düşünürsek üçü de Ümmetin zenginleridir. Siretlerini okuduğumuz zaman öne çıkan vasıfları hayırda yarışmak ve öncü olmalarıdır. Günümüze gelecek olursak mal biriktirmek, araba, ev, para ile birbirlerine üstünlük sağlamak ve her şeyin en kalitelisini, son modelini almak yaygındır. Hâli böyle olan kişiden Allah (svt) yolunda harcama yapması nasıl istenebilir? Bu ahlâka sahip olanlar, nasıl ahireti kaybetme korkusu yaşasın? Böyle kişilerin, canını al fakat malını alma, bundan razıdırlar. Bu, nasıl dünyaya bağlanmaktır ki dünyayı ve içindekileri var eden mülkün sahibi olan Allah’a ( svt) verdiklerine karşılık nankörlük yapılabiliyor. Unutulmamalıdır ki servet mülkiyet değil, emanettir.
Efendimiz (sav), ömrünü infaktan uzakta kalarak geçirenleri şöyle ikaz ediyor: “Ademoğlu; malım, malım.. deyip duruyor.. Ey âdemoğlu! Yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka olarak verip, sevap kazanmak üzere önden gönderdiğin malın var mıdır?”
Efendimizin (sav) hitabına muhatap olarak sormak gerek nefislere… Bizler sayısız nimetler içerisinde rahat bir yaşam sürerken dünyada ahiretimiz için azık olarak neler hazırlıyoruz, Allah (svt) için neleri hibe ediyoruz?
Sadiye GÜNEŞ