Cumhuriyetin kurucu kadrosunun İslam’a olan düşmanlıkları o kadar had safhadaydı ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmeye çalıştılar. Bir yandan İslam’ın izleri silinirken diğer yandan İslam düşmanı laik bir nesil yetiştirilmeye çalışıldı ve kısmen başarı sağlandı. Bu nesil laiklik kisvesi altında her fırsatta İslam’a ve Müslümanlara saldırmayı çağdaş olmanın bir ritüeli olarak gördü.
Bundan 27 yıl önce 28 Şubat’ta bu zihniyetin yeni bir postmodernizm diye kavramsallaştırılan darbe girişimiyle karşılaştık. Bu darbe her ne kadar yönetimsel değişiklikle sonuçlansa da asıl darbe Müslüman halka yapıldı. O gün alınan kararlardan bazıları şunlardı:
*Kur'an kursları Diyanet İşleri Başkanlığına bağlanmalı, kaçak kurslar önlenmeli.
*Tarikatların faaliyetlerine son verilmeli.
*Kılık-kıyafet yasası ödünsüz olarak uygulanmalı.
*İrtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı.
*Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı, İmam-Hatipler kapatılmalı.
*Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı.
Sekiz yıllık kesintisiz eğitim, İmam-Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, başörtülü öğrencilerin okul kapılarında bekletilmesi, ikna odaları, sokaklarda sakallı, çarşaflı avına çıkılması ve elbette medyanın attığı “Topyekun Savaş” hafızalara kazınan uygulamalardı.
Kendilerini bu devletin ve hatta bu halkın sahibi sananlar birtakım kararlar almıştı ama Müslümanların kalbindeki iman ateşine dokunamadılar. İşte o iman ateşi bugün dahi unutulmayan, gurur abidesi, başörtüsü direnişini alevlendirmişti. Müslüman kadınlar tüm hakaretlere, tüm tehditlere, yerlerde sürüklenmelerine rağmen öyle bir duruş sergilediler ki herkes gıptayla baktı. Allah’ın (svt) emrine sarıldılar, onu sıkıca kavradılar, okuldan atılma pahasına ondan vazgeçmediler! Allah onlardan razı olsun, salih amellerini en güzel şekilde kabul etsin.
Sonra, Ak Parti iktidara geldi. Başörtüsü yasağı kademe kademe ortadan kalktı. 8 yıllık kesintisiz eğitim 4+4+4 şeklini aldı. İmam-Hatiplerin orta kısımları yeniden açıldı. Zamanla başörtüsü Meclis’e de girdi, bakan koltuğuna da oturdu, hâkim de oldu savcı da oldu.
Geldiğimiz nokta da İslam davetini taşıdığı için yargılanan Müslümanlara başörtülü hakimeler ceza veriyor. Bir derdini beyan etmek için gösteri düzenleyen Müslümanlara başörtülü polisler müdahale edip biber gazı sıkıyor.
İslam’ın koruma altına aldığı aileyi yıkan İstanbul Sözleşmesini, 6284 sayılı kanunu en çok savunanlar başörtülü kadınların kurduğu dernekler. Eş cinsel haklarını savunan, onlar. İslam’ın emrettiği şekilde örtünmeyi modernleştiren ve “tesettürden” uzaklaştıran yine onlar.
27 yıl geçti ama dileyen İslam’a, İslam’ın hükümleri manasında Şeriate, Müslümanlara dilediği gibi hiç de çekinmeden, meydan okurcasına hakaret edebiliyor. Öyleyse 28 Şubat, başarısız olmuş bir darbedir demek hiç de doğru olmaz. Bilakis, “topyekun savaş” düşük ölçekte ve farklı aktörlerle devam ediyor.
28 Şubat’ın önemli aktörlerinden Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun “28 Şubat bin yıl sürecek” sözü elbette gerçekleşmeyecek! Bin yıl sürmeyecek ama bu iktidar ve bu şeri hükümlerden uzak batıya yakın “muhafazakar” zihniyet 28 Şubat’ı bitiremeyecektir. 28 Şubat, kurucu zihniyettir ve ancak Hilafet ile silinecektir.
Kayıp asır sonra eriyor. Müjdelenen istikbal Allah’ın izniyle yakındır. Yeni yüzyıl İslam’ın yüzyılı olacaktır!