Yarın takvimler 1 Mayıs tarihini gösterdiğinde, şehir meydanları ve sokaklarda bayram coşkusu yaşamak için sokağa dökülen, yürüyüş yapan, slogan atan, birlikte halaylar çekip oyunlar oynayan işçi, emekçi diye isimlendirilen insanları göreceğiz. Bu insanların çoğunluğu çalıştıkları işyerlerinin bağlı olduğu sendikalar tarafından organize edilen bu faaliyetlere katılmaya mecbur kalmaktadırlar. İşçilerin günlük çalışma süresinin düşürülmesi için başlattığı mücadeleden doğan 1 Mayıs, dünyanın dört bir yanında bir asırdan fazladır emek ve işçi bayramı olarak kutlanmaktadır. 1 Mayıs, uluslararası ölçekte işçi sınıfının bir araya gelerek hemen hemen dünyanın her yerinde kent meydanlarını doldurarak emekleri için omuz omuza durduğu bir gündür. Bu yüzdendir ki adı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü olarak da geçmektedir. Karl Marx’a göre işçi sınıfı yani proletarya, belirli bir ücret karşılığı emeğini satan ve üretim araçlarına sahip olmayan sayıca fazla kitle yığınları olarak tanımlanır. Bu tanıma göre, günümüzde işçi denince akla gelen mavi yakalı portrenin aksine aslında emeği üzerinden başkalarının kâr ettiği, sömürülen herkes işçi sınıfının bir parçasıdır. Dolayısıyla bugün mavi yakalı fabrika işçisinden, bilgisayar başında çalışan beyaz yakalılara, öğretmenlerden doktorlara; toplumsal yaşamda emek sarf eden herkes bu kavram içerisinde değerlendirilmektedir. İlk kez 1856 yılında Avustralya’nın Melbourne kentindeki taş ve inşaat işçileri, çok fazla olan çalışma saatlerini günde 8 saatlik iş gününe indirmek için Melbourne Üniversitesi’nden Parlamento Evi’ne kadar bir yürüyüş düzenlemişlerdir. Akabinde yaşanan bazı olaylardan sonra zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edilmiş ve bu vesileyle 1 Mayıs, işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliği kazanmıştır. 1 Mayıs 1886’da, Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğindeki işçiler de aynı taleple iş bırakmıştır. 1 Mayıs kutlamalarının ortaya çıkış dönemine göz atıldığında; 19. Yüzyılda kapitalist vahşetin dünya üzerinde çok şiddetli ve aleni bir şekilde hissedildiği yıllardır. Bu yüzden işçi ve emekçiler açısından çalışma saatlerinin indirilmesi, o dönemin kapitalist vahşetine karşı elde edilmiş büyük bir zafer anlamına gelmektedir. İşte 1 Mayısın bayram olarak kutlanmasının temelinde, kapitalist zorbalara karşı sözde elde edilmiş bir zafer yatmaktadır. Kapitalist vahşet, milyonların emeği üzerinden bir avuç azınlığın devasa servetler edindiği bir sömürü mekanizmasıdır. Kapitalizmin zulmüne karşı ortaya çıkmış olan komünizm yanlılarının ve solcular olarak isimlendirilen zümrenin de bu bayramı sahiplenmesinin altında bu gerçek yatmaktadır. Bu sebeple “Kapitalist sisteme karşı biz de komünizm olarak buradayız” dercesine 1 Mayıs’ta meydanlarda daha çok solcu gruplar yer almaktadır. Kapitalizmin, hunharca sömürdüğü insanları senede bir gün bayram ilan ederek gazını almaya çalışması, diğer günlerde ise sistemin bekası için kaldığı yerden sömürmeye devam etmesi, tıpkı sonradan ortaya atılan diğer özel günler( anneler günü, babalar günü, sevgililer günü…) ve bayram atfedilerek icat edilen günler gibi bir aldatmacadır. Bu günde ve bayram ilan edilen benzer günlerde, hitap edilen gruplardaki insanların hayatlarına yönelik herhangi bir sorunu çözülmez veya hayatlarında onları refaha kavuşturacak herhangi bir kalkınma hamlesi yapılmaz. O yüzden 1 Mayıs’ın bayram olarak kutlanması, abesle iştigalden başka bir şey değildir. Sömürü düzeni Kapitalizm ve ona karşı olarak ortaya çıkmış olan Komünizm, esas itibariyle zulüm ve zorbalık üzerine kurulmuş olan sistemlerdir. Bu rejimler; kendi bekaları uğrunda insanların emeğini ve işgücünü istedikleri şekilde sömürmenin, bu uğurda insan hayatını bile yok saymanın çeşitli üsluplarını kolayca hayata geçirmişlerdir. İşçi ve emekçiler açısından bayram havası içinde kutlanan 1 Mayıs da bu üsluplardan yalnızca biridir. Gelir dağılımından büyük payı alan kapital zihniyetler, işçi ve emekçi olarak vasıflandırdıkları halkın büyük kesimini, sadece zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar sınırlı ücretlere mahkûm etmektedirler. Oysa İslam’ın hâkim olduğu dönemlere bakıldığında; insanların emeğinin karşılığının sabit bir cüz’i ücretle değil, işin niteliğine göre hak ettiği ücretle ödendiği görülmektedir. İslam Nizamı, hayatın her alanda olduğu gibi çalışma hayatında da adaletle hükmeder. Çünkü İslam Nizamı; insanların temel ihtiyaçlarını garanti altına aldığı gibi, lüks ihtiyaçlarını da imkânlar dâhilinde temin edebildiği adaletli ve dengeli bir ekonomik sistemi bünyesinde barındırır. Allah’tan (svt) gelen hükümler ve çözümler, sadece Müslüman olanların değil bütün insanların her türlü zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilecek niteliğe sahiptir. Kapitalizm ve komünizm gibi yaratılmışların nizamları değil, bütün kâinatın yegâne yaratıcısı olan Allah’ın (svt) nizamında hayat vardır, adalet vardır, refah vardır, huzur vardır. يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اسْتَج۪يبُوا لِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ اِذَا دَعَاكُمْ لِمَا يُحْي۪يكُمْۚ “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun…” [Enfal 24] Bugün insanlığın muhtaç olduğu hayatı yaşanır kılacak tek sistem, yeryüzünde yeniden hâkim olacak olan Raşidi Hilafet Devleti’nin tatbik edeceği İslam Nizamı’dır. لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ “Çalışanlar, böylesi bir kurtuluş için çalışsınlar.” [Saffat 61]