Erdoğan’dan "Yastık Altındaki Birikimleri Getirin" Çağrısı
25 Mart 2021

Erdoğan’dan "Yastık Altındaki Birikimleri Getirin" Çağrısı

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Olağan Kongresi’ndeki konuşması, önceki konuşmalarına benzer söylemler yer aldı. Erdoğan, yine yastık altındaki altın ve döviz birikimlerinin finans araçlarına yatırılmasını istedi. AK Parti’nin İstanbul Sözleşmesi’ni imzalaması ve 2004 yılında zinayı serbest etmesiyle toplumda başlayan bozulmadan ve sosyal yaşamdan kopuk olduğu gözlemlenen Erdoğan, gençlerin evlenme ve aile kurmayı geciktirmesinden şikayet etti.

Türkiye’nin ekonomik sıkıntı yaşamadığını öne süren Erdoğan, muhalefetin bu husustaki eleştirilerine tepki gösterip, “Siz, içeride birilerinin 'Battık, bittik, yıkıldık, öldük' diye terane tutturduğuna, kendi ülkelerini kötüleme yarışına girdiklerine bakmayın. Bunlar kendi ülkelerinin ve milletinin felaketinden iktidar devşirme hevesinde olan, gözlerini kin ve nefret bürümüş, kifayetsiz muhterislerdir. Türkiye gücünü, ekonomisinin sağlam altyapısından, üretiminden, yetişmiş insan kaynağından, girişimcilerinden, ihracatçılarından, velhasıl reel ekonomisinden alan bir ülkedir. Dinamik iktisadi yapımızla, mali disiplinimizle, serbest piyasaya ekonomisine bağlılığımızla, her türlü şoka dayanıklı olduğumuzu defalarca ispatladık” açıklamasında bulundu.

Ekonomideki gerçek dinamiklere dayanmayan şekilde piyasalarda hareketlilik yaşandığını ifade eden Erdoğan, yastık altı döviz ve altın birikimi alışkanlığından vazgeçilmesini istedi. Erdoğan, “Sadece kendilerini güvende hissetmek amacı ile evlerinde döviz ve altın tutan vatandaşlarıma buradan bir çağrıda bulunuyorum. Bu vatandaşlarımdan, milli servetimiz olan evlerindeki döviz ve altını, çeşitli finans araçlarına yatırarak, ekonomiye ve üretime kazandırmalarını istiyorum. Finans kuruluşları, özellikle de katılım finans şirketleri, bu altın ve dövizler için müşterilerine, onları memnun edecek getiri sağlayabilecek alternatifler sunuyor” dedi.

Türkiye’de 2010-2020 arasında 75 bin 699 uluslararası sermayeli şirket kurulduğunu süyleyen Erdoğan, bu şirketlerden toplam sermayesi 39 milyar lirayı bulan 11 binden fazlasının salgına rağmen geçen yıl faaliyete başladığını açıkladı. Bu çerçevede Türkiye’nin yatırımcılara güven verdiğini söyleyen Erdoğan, “İş insanlarımıza da, 30 Haziran'a kadar devam eden Varlık Barışı'ndan yararlanarak, yurt dışındaki kaynaklarını ülkemize getirebileceklerini tekrar hatırlatıyorum. Herhangi bir endişeye gerek yok. Kesinlikle biz, kendilerinin bu noktada garantisiyiz. Ülkemize yatırım yapan uluslararası yatırımcılara ise, Türkiye'nin gücüne ve potansiyeline güvenmeleri çağrısında bulunuyorum. Esasen, bu çağrının somut göstergeleri de vardır. Geçen yıl ülkemizde yeni açılan işyeri sayısı 103 bine yaklaşırken, kapanan sayısı 16 binin altında kaldı” bilgisini paylaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı ekonomik programı uygulama takvimini hatırlatan Erdoğan, “Şimdi artık vakit, daha çok çalışma, üretme, gaza basma, hedeflerimize yürüme vaktidir” çağrısında bulundu.

Cumhur İttifakı Ortağı MHP’ye Teşekkür

Türkiye’yi önce 2023 hedeflerine, ardından da 2053 vizyonuna inşallah bu ittifakla kavuşturacağız” diyerek MHP’yi işaret eden Erdoğan, “Eksikten ve yanlıştan münezzeh olan sadece Rabb’imizdir. Biz fanilerin elbette hatası ve eksiği olmuştur, olacaktır. Önemli olan istikameti doğru, kalbi ferah, yüreği sağlam, azmi güçlü tutmaktır. Gerisi Allah’ın takdiri ve milletimizin tespit ve takdiridir” diyerek Milliyetçi Hareket Partisi’ne (MHP) ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, Cumhur İttifakı çatısı altında büyük ve güçlü Türkiye yolunda birlikte yürüdükleri için teşekkür etti.

Yeni Anayasa Süreci

Türkiye’nin yeni ve sivil bir anayasayı tartışması, hem kendi tarihimizin, hem de gelişen ve değişen dünya şartlarının kaçınılmaz bir gereğidir” yorumunda bulunan Erdoğan, kimi sığ itirazlar dışında toplumda yeni anayasa talebine olumlu yaklaşıldığını belirterek, “Bu yeni anayasanın ruhunda millet, yani insan olmalıdır. Bu yeni anayasanın merkezinde insanın huzuru, refahı, mutluluğu yer almalıdır. Bu yeni anayasanın özü, tüm değerleriyle, farklılıklarıyla, zenginlikleriyle, hayalleriyle 84 milyon vatandaşımızın tamamını içermelidir. Bu yeni anayasanın temelinde, ülkemizin gücü, güvenliği, istikrarı, kazanımları ve elbette hedefleri bulunmalıdır. Bu yeni anayasa, ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ diye ifade ettiğimiz kadim devlet anlayışımızla inşa edilmelidir. Bu yeni anayasa, üstat Cemil Meriç’in söylediği gibi, ‘Muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayan bir köprü’ kurmalıdır. Velhasıl yeni anayasa, darbecilerin, vesayetin, şu veya bu dengenin değil, doğrudan milletin anayasası olmalıdır. Elbette ütopik veya bürokratik değil, millet mahreçli yeni bir anayasa hazırlamak kolay değildir” dedi.

TBMM’de 2011 yılında yapılan anayasa hazırlığı çalışması yarım kalmış olsa da önemli kazanım sağlandığını söyleyen Erdoğan, şimdi de diğer siyasi partiler ve bazı kuruluşlarca hazırlıklar yapıldığını belirterek, MHP’yle birlikte Cumhur İttifakı olarak yeni anayasa sürecini nasıl yürüteceklerini kamuoyuna şu şekilde açıkladı:

Cumhurbaşkanlığı bünyesinde, AK Parti Genel Merkezinde, akademi dünyasında, çeşitli sivil toplum kuruluşları nezdinde yürüyen, hepsini de yakından takip ettiğimiz çalışmalar var. Aynı şekilde diğer partiler ve ilgili kuruluşlarca da benzer hazırlıkları olduğunu biliyoruz. Bunlar, önce ilkeler, sonra somut metinler düzeyinde belirli bir olgunluğa geldiğinde biraraya getirilecek ve milletimizin gözü önünde tartışmaya açılacaktır. Bir başka ifadeyle, yeni anayasa, açık ve şeffaf bir sürecin ürünü olarak hazırlanacaktır. Yeni anayasa çalışmalarında bu safhaya önümüzdeki yılın ilk diliminde ulaşmayı hedefliyoruz. Mümkün olan en geniş mutabakatla ortaya çıkacak yeni anayasa metni de, mutlaka milletin onayına sunulacaktır. Buradan, siyasi partiler başta olmak üzere, yeni anayasa konusunda sorumluluk üstlenecek herkese çağrıda bulunuyorum.

Aile

Erdoğan, bir veya iki çocuklu çekirdek aile yapısından ve 30’lu yaşlarında hiç evlenmemiş birey sayısındaki artıştan şikayet ederek şunları söyledi:

Ebeveynlerin her ikisinin de çalıştığı ailelerde, şayet yakında ikamet eden bir aile büyüğü yoksa, çocuklar evdeki veya kreşteki bakıcılar tarafından yetiştiriliyor. Sadece ve sadece aile içinde kazanılabilecek değerlerin, ücreti mukabili alınan hizmetler yoluyla ikame edilemeyeceği açıktır. Okullarda ise, hem eğitim, hem öğretim kısmında ciddi eksikler, ciddi boşluklar olduğunu görüyoruz. Aklı ve kalbi rehber edinmek yerine, sadece nefis ve zeka üzerine kurulu bilginin çocuklarımıza aktarıldığı bir eğitim sistemi bizi, haktan, hakkaniyetten, irfandan, hikmetten uzaklaştırıyor. Yeni nesiller, binlerce yıllık varlığımızın teminatı olan aile ortamından, aileden tevarüs edilen değerlerden ve nihayet mektepte biçimlenen şahsiyetten mahrum bir şekilde yetişiyor. Bu tablo bize, yatırımlarımızı kalbe ve akla, yani aileye, eğitim ve kültüre yapmamız gerektiğine işaret ediyor”

Erdoğan, çocukların anne sevgisinden uzak büyüdüğünden şikayet ederken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın çalışan anneleri teşvik etmek için maddi yardımda bulunması tam bir tezat içeriyor. Avrupa’nın finanse ettiği bu maddi yardımlar daha önce ciddi şekilde eleştirilmişti. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması, medeni kanun ve maddi sıkıntılar gençleri evlilikten uzaklaştırırken, Erdoğan’ın 19 yıllık icraatlarından ileri gelen sorunları görmeyip, sosyal yaşamdan kopuk bir şekilde konuşma yapması dikkat çekti. Bilindiği üzere Türkiye’de kanunun belirlediği yaşın altında evlendiği gerekçesiyle binlerce aile dağıtılmış ve evlenme cüzdanı olduğu halde babalar, İstanbul Sözleşmesi’nin uyum yasaları gereği tecavüzcü damgası vurularak hapse atılmıştı. Hala suçsuz olduğu halde binlerce kişinin cezaevinde olduğu biliniyor. İstanbul Sözleşmesi feshedilse de bu uyum yasaları hala yürürlükte.

Aile ile toplumla ilgili konuşmasını Erdoğan şöyle sürdürdü:

İnsanlığın yarısını oluşturan kadını, temsil ettiği değerler ve talepleriyle görmezden gelmek demek, bizatihi insanlığı inkar etmek demektir. Hayatımızın her döneminde bu anlayışla kadınlarımızın hak ve hakkaniyet mücadelesine destek verdik. AK Parti’yi de, Türkiye’nin en güçlü kadın kolları teşkilatına sahip partisi olarak kurduk. Hükümetlerimiz döneminde, kadınların siyasetten iş dünyasına kadar her alanda yürüttükleri hak arama mücadelesine sahip çıktık. Kadınlarımıza, gerektiğinde pozitif ayrımcılık yaparak, saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok hizmet sunduk. Cinayet ve şiddet gibi suçlar başta olmak üzere, kadınlarımıza yönelik her tehdidin üzerine kararlılıkla gittik. Her kim, bizim, bırakınız kadınlara karşı olmayı, kadınların haklarının korunması noktasında en küçük bir ihmalimiz, eksiğimiz olduğunu öne sürüyorsa, bilin ki yalan söylüyordur, iftira atıyordur. İstanbul Sözleşmesi’ni de bu amaçla yürürlüğe sokmuştuk. Ancak, sözleşmede geçen kimi ifadelerin, inancımıza ve kültürümüze saldırı, varlığımızın ve geleceğimizin teminatı olan aile müessesini kökünden yıkma aracı haline dönüştürülmeye çalışıldığını gördük. Elbette her ülke kendi meşrebine göre insanları arasındaki münasebetleri düzenleyebilir. Ama hiç kimsenin bize, insanımızı hangi cinsiyet sınıflarına ayıracağımızı, bunların arasındaki ilişkileri nasıl belirleyeceğimizi dayatma hakkı yoktur. İnancımıza göre sapkınlık işareti olan hususların, İstanbul Sözleşmesi’nin arkasına sığınılarak sürekli gündemimize getirilmesine ve baskı aracına dönüştürülmesine izin veremezdik. İnancımıza, kültürümüze, meşrebimize aykırı bu tür tartışmaları tamamen sona erdirmek için, sözleşmeden geri çekilme kararı aldık. Bu kararımıza verilen tepkilere baktığımızda, asırlarca kadını insandan bile saymayan, bugün de dünyada kadına yönelik şiddetin, cinayetin, adaletsizliklerin en çok yaşandığı ülkeleri en başta görüyoruz. Kadını metalaştırma ve sömürme konusunda zirve yapanların, kadın haklarını savunma kisvesi altında bize yönelttikleri eleştirileri, acı bir tebessümle takip ediyoruz. Türkiye, tıpkı erkek gibi eşrefi mahlukat olan kadının onurunu koruma, haklarını geliştirme, güvenliğini sağlama konusunda kimseden nasihat almaya ihtiyacı olmayan bir ülkedir. PKK’nın dağa kaçırdığı, tecavüz ettiği, ölüme gönderdiği, bizzat katlettiği kız çocukları gerçeğini, sahte kahramanlık hikayeleriyle örtenler, önce kendi ayıplarını temizlesinler. Kendi partilerindeki taciz, tecavüz, hırsızlık, arsızlık ithamlarına kulaklarını ve gözlerini kapayanları da önce kendi evlerinin içini temizlemeye davet ediyoruz.

Bunların amacı kadını; anne olmaktan, kız kardeş olmaktan, kız evlat olmaktan, eş olmaktan, evinin ve çocuklarının şefkatli hamisi olmaktan çıkartıp, savunmasız bir birey haline dönüştürmektir. Kadını kimliksiz, kişiliksiz, değersiz bir meta haline getirmek isteyenlere aradıkları fırsatı vermeyeceğiz. Bizim, kadınlarımızın haklarını korumak için kendi vicdanımız, ahlakımız, irfanımız, medeniyetimiz, kültürümüz dışında bir dayanağa ihtiyacımız yoktur.”