Doğu Türkistan Meselesi Özelinde Türkiye-Çin İlişkileri
28 Ocak 2021

Doğu Türkistan Meselesi Özelinde Türkiye-Çin İlişkileri

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Türkiye’nin kendisine sınırı olan İslâm beldeleri ile komşuluk ilişkisi olduğu gibi kendisine sınırı olmayan kimi ülkeler ile de dindaşlık ve soydaşlık ilişkisi var. Ancak bu ilişkilerde komşuluk, dindaşlık ya da soydaşlık değil, çıkar ve menfaat ağır basıyor. Suriye ve Filistin gibi uluslararası meselelerde Türkiye esasen sadece ABD’nin kendisine verdiği rolü oynuyor. Ama Doğu Türkistan meselesinde Türkiye’nin Çin’e karşı geliştirdiği strateji ve politika tamamen paraya dayalı çıkarcı bir politika olarak önem arz ediyor. Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı ekonomik krizi de dikkate alırsak, Çin parasının Türkiye yöneticileri üzerinde ne denli etkin olduğunu görebiliriz. Türkiye, söylemde dindaşlık ve soydaşlık ilişkisi kurduğu Doğu Türkistanlı Uygur Müslümanları Çin ile kurduğu ticari ilişkiler pahasına sahipsiz bırakıyor.

Bu Dosya’da Doğu Türkistan’ın kısa tarihine, Çin için öneminin ne olduğuna değinecek ve Türkiye-Çin ilişkileri kıskacında kalan Doğu Türkistan meselesini ele alacağız.

Doğu Türkistan Neresi?

Doğu Türkistan coğrafi olarak çevrelediği alan bakımından çok önem arz eden bir konumdadır. Türkistan’ın bir parçası olan Doğu Türkistan’ın doğusunda Moğolistan ve Çin, kuzeyinde Batı Türkistan, batıda Afganistan güney kesiminde ise Tibet ve Keşmir bulunmaktadır. 1.828.418 km2’lik yüzölçümü ile geniş coğrafi alanı, sahip olduğu zengin kaynaklar ve stratejik konumu dolayısıyla “Avrasya’nın Kalbi” olarak adlandırılmış ve geniş Asya kıtasında adeta bir köprü işlevi görmüştür.

Stratejik açıdan ise Doğu Türkistan büyük petrol rezervlerine sahiptir. Jeolojik araştırmalar 13 kaynakta 300 milyon ton petrol ve 220 milyar m3 doğalgaz bulunduğunu ifade etmektedir. 600 milyon ton kömür rezervi ile birlikte en değerli uranyuma sahiptir ve sekiz madenden çıkartılmaktadır. Bu nedenle Çin ekonomisinin, ağır sanayisinin ve askeri sanayisinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Çin’in nükleer füzeleri ve balistik füze rampaları Doğu Türkistan’da yer almaktadır. Ayrıca daha farklı madenler ve gümüş bakımından da zengindir. Bu yönüyle de Çin’in başlıca ham madde kaynaklarından birisini oluşturmaktadır.[1]

Doğu Türkistan’ın İslâm’la Tanışması

Çin devleti, İslâmi bir belde olan Doğu Türkistan’ı 1949 yılından beri işgal altında tutuyor. Doğu Türkistan, H. 95 yılında Kuteybe b. Müslim komutasındaki İslâm ordularının Batı Türkistan’ı fethetmesinden sonra Doğu Türkistan’ın başkenti Kaşgar’ı da fethetmeleriyle birlikte İslâm ile tanışmış güzide bir beldedir.

Tarihî bilgilere göre Doğu Türkistan, Osmanlı Devleti’nin kurulduğu ilk dönemlerde İslâmiyet’i kabul eden Moğol kökenli hükümdarlar tarafından idare ediliyordu. 18. ve 19. Yüzyıllarda ise “Seyit” olarak kabul edilen hocalar işbaşında idiler. Osmanlı Hilâfet Devleti’nin Doğu Türkistan ile münasebetleri Kaşgar hükümdarı Atalık Gazi Yakup Bey zamanında ilk diplomatik ilişkiyi kurmalarıyla başlar. Yakup Bey 1870 yılında Osmanlı sultanı ve dönemin İslâm halifesi Sultan Abdülaziz’e bir heyet göndererek kendisinin İslâm halifesine tâbi olduğunu bildirmiştir. Bundan çok memnun olan Sultan Abdülaziz Han Yakup Bey’e “Emir’ul Müslimin” unvanını vermiştir. Bunun üzerine Yakup Bey camilerde Halife Sultan Abdülaziz adına hutbe okutmuş ve parayı da Sultan Abdülaziz’in adı ile bastırmıştır.

Osmanlı’nın Zayıflaması ve Komünist Çin Tarafından İşgal Edilmesi

19. Yüzyıl’da Batı Türkistan Ruslar, Doğu Türkistan da Çinliler tarafından işgal edilinceye kadar Türkistanlı Müslümanlar Osmanlı’nın desteğiyle kendi kendilerini idare ettiler.

Osmanlı’nın zayıflamasından ve Hilâfet’in yıkılmasından sonra işgal ve asimilasyon faaliyetlerini artıran Çin Devleti, 1949 yılında komünizmin ilanıyla birlikte saldırılarını artırarak Doğu Türkistan’da eşine az rastlanır zulümler icra etmeye başladı. Tabiri caizse bir soykırım politikasını benimsedi.[2]

Zulüm ve İşkencelerin Artması, Asimilasyon Politikalarına Hız Verilmesi

Çin Devleti, Doğu Türkistan üzerindeki hâkimiyetini kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak halkın İslâmi kimliğini görüyor. Halkı İslâm’dan vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yönteminin kullanıldığı Çin’de, komünist diktatör Mao’nun 1966-1976 yılları arasındaki Kültür Devrimi esnasında en acı dönem yaşanmıştı.

Doğu Türkistan Müslümanlarına yaşatılan zulüm, gün geçtikçe büyüyor ve işkenceye uğrayan ve yaşamını yitirenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Tüm bu yaşanan katliamların tek sebebi ise Doğu Türkistan’daki halkın Müslüman ve İslâmi bir kimliğe sahip olmasıdır.

Çin’in 1949 yılından bu yana hâkimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan’ın kırsal kesimlerinde etrafı yüksek duvarlarla çevrili inşaatlar devam ediyor. Uydu görüntüleri, Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içinde yüz binlerce Uygur Türkü’nün tutulduğu toplama kamplarının son bir yılda tam 3 katı büyüdüğünü ortaya koyuyor.

Eartrise Media isimli sivil toplum kuruluşunun, 39 toplama kampı üzerinde yaptığı uydu görüntüsü analizi, bu kampların hacminin Nisan 2017 ile ağustos 2018 arasında 3 kat daha büyüdüğünü ortaya koyuyor. 39 kampın kapladığı alan ise kabaca 140 futbol sahası büyüklüğünde.

Birleşmiş Milletler ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve çeşitli insan hakları örgütlerine göre, Çin yönetiminin 2017’den itibaren Doğu Türkistan genelinde kurduğu bin 300 civarında toplama kampı bulunuyor.

Geçmişte okul, hastane ya da kamu binası olarak hizmet veren birçok bina da küçük kamplara dönüştürülmüş durumda.

Yine bu örgütlerin verilerine göre bu kamplarda 3 milyon civarında Uygur ve diğer azınlıklara mensup kişiler zorla alıkonuluyor.

Sürgündeki Doğu Türkistanlılara göre de Çin yönetimi, ailesi toplama kampı, çalışma kampı ya da cezaevine götürülen 500 bin civarında Uygur çocuğun, ailelerinden koparılarak Çin Komünist Partisi görevlilerin gözetimindeki yetimhane ya da yatılı okullarda asimilasyona tabi tutulduğunu dile getiriyor.

AP’nin 30 Haziran tarihli haberinde, Çin hükümetinin, Müslüman nüfusu kontrol altına alma adına Uygur Türklerine ve diğer Türki azınlıklara uyguladığı doğum kontrol programını çok daha genişlettiğine yönelik kapsamlı bir araştırma yayımlandı.

Habere göre uzmanlar, Çin’in Doğu Türkistan’da son dört yıldır sürdürdüğü uygulamasını ise “demografik soykırım” olarak tanımlıyor.

Doğu Türkistan’a Çinli göçmen gönderilerek Doğu Türkistanlı Müslümanlar adeta Çinlileştirilerek asimile ediliyor.

Yine aynı şekilde Çin hükümeti, namaz kılmayı, oruç tutmayı, erkeklerin sakal bırakmasını, kadınların İslâmi elbiseler giymesini, halkın düğünlerde alkol kullanmaya zorlanması kısacası İslâm’ı çağrıştıran her şeyi terör faaliyeti kapsamında değerlendirip bu yasaklara uymayan Müslümanları toplama kamplarında esaret altında tutuyor. Cuma namazlarında ise camiler artık bomboş kalıyor. Camiye gelenler kayda alınıyor ve fişleniyor. Belki de bu zulümlerin en aşağılık olanı ise Çin Komünist yönetiminin “Kardeş Aile” projesi adı altında her Doğu Türkistanlının evine bir Çinli erkek yerleştirerek Müslüman bacıların namus ve iffetlerini tarumar ediyor olmasıdır. İzzet ve şereflerini ayaklar altına alıyor olmasıdır.

Türkiye-Çin İlişkilerinin Seyri

Çin ile ilişkiler 1971 yılında başlamış ve kurulan Türkiye-Çin diplomatik ilişkileri hem siyasi hem de ekonomik alanda son yıllarda büyük bir ilerleme kaydetmiştir. 2009 yılında Cumhurbaşkanı Gül’ün Çin’i ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni (SUÖB), 2010 yılında ise dönemin Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun Türkiye’yi ziyaret etmesiyle “Stratejik İşbirliği İlişkisi Kurulmasına ve Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildirge”nin iki Başbakan arasında kabul edilmesiyle Çin ile ikili ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır.

2000 yılında 1 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticaret hacmi, AK Parti’nin iktidara gelmesiyle beraber şu an 126 milyar 80 milyon doları buldu. Türkiye’nin geçen yıl en çok ihracat yaptığı 18’inci ülke olan Çin, ithalatta 3’üncü ülke olarak önemli bir yere sahip bulunuyor. Son 5 yılda Çin’e toplam 13 milyar 179 milyon dolarlık ihracat yapan Türkiye, bu ülkeden 112 milyar 902 milyon dolarlık ithalat gerçekleştirdi. Bununla birlikte Türk ve Çin firmaları üçüncü ülkelerde ortak projeler gerçekleştirirken Türkiye’de yaklaşık 1000’e yakın Çin firması faaliyet gösteriyor.

Diğer yandan 2012 yılında Türkiye’den Çin’e 72 heyet, Çin’den ise Türkiye’yi 28 heyet ziyaret etmiştir. Öte yandan, 2012 “Türkiye’de Çin Yılı” olarak kutlanmış olup, 2013 ise “Çin’de Türkiye Yılı” olarak kutlanmaktadır.” (http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa)

2017 Yılında Türkiye ile Çin Arasında İmzalanan Suçluların İadesi Anlaşması

Suçluların iadesine yönelik ikili anlaşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mayıs 2017’de Çin’i ziyareti sırasında, “Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Arasında Suçluların İadesi Anlaşması” Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi tarafından imzalanmıştı. Çin yönetimi, suçluların iadesini öngören anlaşmanın kabulü ile Türkiye’ye sığınan ve sözde terör suçlusu olarak gördüğü Uygurların sınır dışı edilmesini amaçlıyor. Türkiye ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında suçluların iadesine yönelik anlaşma, Çin Ulusal Konseyi tarafından 22 Aralık 2020 tarihinde oylanarak kabul edildi.

İktidar Türkiye ile Çin Arasında İmzalanan Anlaşmayı Savundu

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 2020 yılı dış politika değerlendirme toplantısında Çin ile Türkiye arasında 2017’de imzalanan fakat TBMM’nin henüz onaylamadığı ‘‘Suçluların İadesi Anlaşması’na ‘‘değindi.

Çavuşoğlu, Türkiye ve Çin arasında 2017’de imzalanan ancak TBMM’nin henüz onaylamadığı “Suçluların İadesi Anlaşması”na ilişkin soru üzerine, Türkiye’nin birçok ülkeyle mutat suçluların iadesi ya da adli iş birliği anlaşması imzaladığını belirterek “Fakat Çin’le olan bu anlaşmayı ‘Uygurları Türkiye Çin’e teslim edecek.’ diye yorumlamak doğru değil.” değerlendirmesinde bulundu. Anlaşmanın suçluların iadesiyle ilgili olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, bugüne kadar Çin’in Türkiye’deki Uygurlara yönelik iade taleplerinin olduğunu ancak Türkiye’nin bu konuda adım atmadığını belirtti. Çavuşoğlu, “Teröristlerle masum insanlar arasında ayrım yapılması gerektiğini söylüyoruz. Aynı şekilde, bunun suistimal edilmemesi gerektiğini de söylüyoruz. Herkese söylüyoruz Çin’e de diğerlerine de. Yani terörle mücadele bahanesiyle masum insanlara zulmetmeyi biz kabul etmeyiz” ifadesini kullandı. Bu anlaşmanın herkesle imzalanan suçluların iadesine yönelik rutin bir anlaşma olduğunu, Uygur Türklerine yönelik olmadığını belirten Çavuşoğlu, bu anlaşmayı onaylayıp onaylamamanın Meclis’in takdirinde olduğunu söyledi.

2019 yılında ise Doğu Türkistan’daki Çin zulmüne ilişkin yapmış olduğu açıklamada Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu*, “Bizim beklentimiz tek Çin çatısı altında Uygur kardeşlerimizin huzur ve barış içinde yaşamalarıdır”* dedi.

Yine aynı şekilde Müslüman Uygurlar haftalardır Çin konsolosluğu önünde “Ailem Nerede” eylemini sürdürüp toplama kamplarında tutulan aileleri için mücadele ederken, AK Parti Çin ile imzaladığı anlaşmayı savundu.

Türkiye’nin Çin ile imzaladığı ve Uygurların iade edileceğini dair endişelere yol açan anlaşmaya ilişkin soruyu yanıtlayan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik şu ifadelerle anlaşmayı savundu:

‘‘Bunu izliyorum, sosyal medyada da görüyorum. Birincisi, bu anlaşma pek çok ülkeyle yaptığımız, olağan, uluslararası hukuka uygun bir suçluların iadesi anlaşmasıdır. Çin tarafı bunu onaylamıştır. Bizim bu şekilde kaç ülkeyle anlaşmamız var? 32 ülkeyle anlaşmamız var. Türkiye tarafında da bu anlaşmada tabii ki yüce Meclis karar merciidir. Bu 32 ülkeyle yaptığımız gibisinden bir suçluların iadesiyle ilgili bir anlaşmadır. Daha önce de burada açıklama yaptım bununla ilgili. Bu konudaki hassasiyetimizi Çin makamlarıyla paylaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Çin’in egemenliğine ve tek Çin politikasına saygı duymaktadır. Dünyanın her yerindeki ülkelerin terörle mücadelesinde tabii ki saygı duyuyoruz. Ama burada Uygur Türklerine dönük ihlaller, oradan yansıyan görüntüler, oradan bize ulaşan mesajlar aslında baktığımızda da hem tutumumuzu hem de bu konularla ilgili beraber çalışma arzumuzu Çin makamlarıyla da paylaşıyoruz, paylaşmaya devam ediyoruz. Bu konudaki çalışmalarımızı da devam ettiriyoruz.’’

Aslında hem Çavuşoğlu hem de Ömer Çelik bu söylemleriyle iktidarın, Çin’in Doğu Türkistan’a dönük uygulamış olduğu asimilasyon politikalarına, Doğu Türkistan’ın işgaline ve zulmüne destek verdiğini açık bir şekilde ifade etmiş oldular.

Yine aynı şekilde Ömer Çelik kendisine sorulan ‘‘Suçluların İadesi Anlaşmasıyla’’ ilgili bir soru üzerine “Bu tartışmayı takip ediyorum. Bu anlaşma gündeme getirilerek sanki Türkiye alelade bir şekilde, kuralsız bir şekilde Uygur Türklerine karşı bir tutum alıyormuş gibisinden ahlaka, vicdana ve gerçeklere sığmayan propaganda yapılıyor.’’ Dedi.

Ömer Çelik bu konuda samimi değildir. Çünkü Pekin’de imzalanan anlaşmanın “iade etme yükümlülüğü” başlıklı birinci maddesinde şöyle deniliyor:

“Taraflardan her biri, bu anlaşma hükümleri uyarınca, diğer tarafın talebi üzerine, kendi ülkesinde bulunan kişileri, haklarında ceza soruşturması veya kovuşturması yürütmek ya da bir cezanın infazı amacıyla birbirlerine iade etmeyi taahhüt eder.”

Şayet kanun teklifi yasalaşırsa, Çin’in gıyabında mahkûm ettiği Uygur Türklerini, Türkiye Pekin’e iade etmek zorunda. Türkiye’nin iade etmeme gibi bir seçeneği yok.

Diğer taraftan Türkiye’de 50 bin civarında Doğu Türkistanlı mülteci statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’nin ekonomik açıdan her geçen gün Çin’e bağımlı olmasıyla beraber, Pekin’in Türkiye üzerinde etkisi ve baskısı da artıyor. Bu ekonomik bağımlılıktan dolayı iktidar Uygur Müslümanlarına toplama kamplarında asimilasyon politikası uyguladığı kanıtlanan Çin’e göz yumuyor.

Türkiye Çin’e olan ekonomik bağımlılıktan dolayı şu an her ne kadar Uygur Türklerini Çin’e iade etmediğini söylese de üçüncü ülke üzerinden yapıldığı iddia ediliyor. Aktivistler ekonomik baskılar yüzünden sınır dışı etmelerin, Çin’e iadelerin daha kolay olduğu üçüncü ülke üzerinden yapıldığını iddia ediyor. The Sunday Telegraph gazetesi de bu kanaati teyit eder belgelere ulaştıklarını yazdı.

İngiliz Telegraph gazetesinde yer alan iddialara göre Doğu Türkistanlıları doğrudan Çin’e teslim etmeyi reddeden Ankara, bazı sığınmacıları Tacikistan gibi üçüncü ülkelere sınır dışı etti.

Gazeteye göre Aimuzi Kuwanhan adlı 59 yaşındaki Kaşgarlı bir kadın önce İzmir’de bir merkeze alındı ardından Tacikistan’a gönderildi. İddialara göre Kuwanhan geçen yaz aniden ortadan kayboldu. İki hafta sonra ailesi ile iletişime geçtiğinde telefon kayıtları kadının İzmir’deki geri gönderme merkezinde olduğunu gösteriyordu.

Türk yetkililerinin sınır dışı edildiğine dair yalanlamalarına rağmen kadından bir daha haber alınamadı. Ailesinin tuttuğu bir avukat, Kuwanhan’ın Tacik pasaportu olmamasına ve orada hiç bulunmamasına rağmen Tacikistan’a yollandığını ortaya çıkardı. Ailesi, Kuwanhan’ın buradan Çin’e iade edildiğine inanıyor.[3]

Uygur Müslümanlarına yönelik asimilasyon ve soykırım politikalarına destek açıklamaları sadece Türkiye’den gelmedi. Aynı şekilde 2020 yılında Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Konseyi 44. Oturumunda Belarus’un, Çin’in Doğu Türkistan’da (Sincan Uygur Özerk Bölgesi) “teröre ve bölücü gruplara” karşı mücadelesini desteklediğini açıklayan mektubunu 50 ülke temsilcisi imzaladı.

Aralarında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Pakistan ve Filistin gibi nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşan ülkelerin de imzası bulunan mektupta, “Pekin’in, Sincan bölgesinde terörizm, bölücülük ve aşırıcılıkla mücadele etmek için aldığı önlemlerin bölge halkının insan haklarını güvence altına almasını takdir ediyoruz. Sincan’da son 3 buçuk yıldır hiç terör olayı yaşanmadı ve bölge yeniden huzur ve istikrara kavuştu” ifadeleri yer aldı.

Dolayısıyla bütün bir dünya Çin’in Uygur Müslümanlarına dönük asimilasyon ve soykırım politikalarını seyretmekle beraber destek veriyorlar. Son yüzyılda İslâm Ümmeti böylesine bir işkenceden belki de hiç geçirilmedi. Geçmişte Hilafetin gölgesi altında güvenli bir hayat sürmüşken, canları ve malları garanti altında iken, Hilafetin yıkılmasıyla beraber iffetleri ve namusları tarumar edildi. Yalnız bırakılan bir milletin zulmüne, yok oluşuna ve feryadına şahitlik ediyor bugün bütün bir insanlık…


[1] Doğu Türkistan’da Çin Zulmü

[2] Kan Ağlayan Doğu Türkistan, Çin Dostu Havalimanı

[3] https://tr.euronews.com/2020/07/27/turkiye-deki-baz-uygur-turklerinin-ucuncu-ulkelere-oradan-da-cin-e-gonderildigi-iddias

___

#DoğuTürkistanaSahipÇık

#AilemNerede

#DoğuTürkistanıUnutturmayacağız