Müslümanlar olarak, zulmün ve çeşitlerinin ne olduğunu tarih kitaplarından okuyarak öğrenme gereği hissetmiyoruz artık. Hilâfetsiz geçen son kayıp asırda Müslümanlar zulmü yaşayarak öğreniyor maalesef. İslâm coğrafyasında zalimlerin zulmüne maruz kalmış Müslümanların, çekilen acıların haddi-hesabı yok. Sömürgeci kâfirlerin ülkelerimizi hem kültürel hem de küresel işgal etmelerinin neticesinde ülkelerimizden söz ederken zulme maruz kalan anlamına gelen; “mazlum coğrafya” diye söz eder olduk.
Lisanu’l Arab’ta “zulüm”ün anlamı şöyle izah edilmiştir: “Herhangi bir şeyi kendi yeri dışında/olması gerekenin dışında bir yere koymaktır.” Zulmün şer’î anlamı hakkında Buhari’nin şerhinde İmam Hacer el Askalânî ise şöyle demektedir: “Zulüm, bir şeyi meşru olan yerin/durumun dışına çıkarmak ya da koymaktır.” Bu tariflerden hareketle Allah’ın olmasını/yapılmasını emrettiğinin dışındaki her durum zulümdür, bunu icra makamında olanlar da zalimlerdir.
Bu bağlamda değerlendirecek olursak; mukaddes belde Filistin’in gasıp Yahudi varlığı tarafından işgal edilmesi hakeza, İslâm beldelerinin işgale maruz kalmış olması zulümdür. Hem de zulmün âlâsıdır…
Mescid-i Aksa’yı kirli postallarıyla gasp eden Yahudi varlığı “İsrail”in 76 yıldır topraklarımızdaki varlığı, başlı başına zulümdür. Özelde son altı ayda Gazze’de yaşananları ele alacak olursak; Müslümanlar, Gazze’de zulmün her türlüsüne maruz kalırlarken bizler de kardeşlerimizin maruz kaldıkları zulümlere an be an şahitlik ettik.
Sadece Gazze’deki mezalime şahit olmakla yetinmedik. Müslüman olmanın bir gereği olarak gücümüz nispetinde dertlendik, kardeşlerimizi sahipsiz bırakmamaya gayret gösterdik. Ne var ki bizim bu konudaki hüsnü gayretlerimiz, zulmü bertaraf etmeye yetmedi. Zulüm aralıksız devam ediyor. Gazzeli Müslümanlar; nusret, zafer ve fetih ayı olan Ramazan-ı şerifi zulüm, acı ve gözyaşı ile karşılıyor.
6 aydır -aslında neredeyse 76 yıldır-, mukaddes topraklarda devam eden zulmün, Müslümanların dualarıyla ve kıt imkânlarla yaptıkları maddi yardımlarla sonlanmayacağını acı tecrübelerle öğrendik.
Tam da bu noktada bize düşen sorumluluk; zulmü bertaraf edecek güce sahip yöneticileri harekete geçirmek için hakkı tavsiye etmektir. Gazze’deki mezalimi sonlandırma gücüne ve imkanına sahip yöneticileri muhatap alarak, atmaları gereken adımı ve sorumluluklarını hatırlatmaktır.
Gazze’deki mezalimi sonlandırmak adına;
• Ticari, diplomatik, askerî bütün ilişkiler kesilmeli,
• Elçilik kapatılmalı ve gasıp Yahudi varlığının elçisi topraklarımızdan kovulmalı,
• Askerî üsler, sömürgeci kâfirlerin kullanımına kapatılmalı,
• Sınırlar açılmalı ve gıda yardımı geçişlerine izin verilmeli,
• İşgale son vermenin esasi çözümü olarak askerî harekat yapılmalı,
Bunları kim yapacak, peki? Tabii ki, bunların hepsi, devlet iradesini gerektiren hususlardır. O vakit mezalimi sonlandırmak için atılması gereken somut adımları atmaları için yöneticilere baskı yapmak ve onlara görevlerini hatırlatmak hususunda söylem ve eylem birlikteliğimiz olmalıdır.
Bizim Gazze konusunda sağlayacağımız birlik, sadece duada, “İsrail”i tel’in ve mallarını boykotta olmamalıdır… Bilakis mezalimi sonlandırma iradesine sahip yöneticilere; atılacak somut adımları, devlet iradesi göstererek diplomatik, ticari ve askerî boykot yapmaları gerektiğini hatırlatmak konusunda da söz ve eylem birlikteliğine sahip olmamız elzemdir.
Zira Gazze’deki kardeşlerimize dua ederken, gasıp Yahudi varlığını tel’in ederken; 6 aydır ticari ilişkilerine hız kesmeden devam eden, ticari kârlarını 7 Ekim’den bu yana arttıran yöneticilere, -böyle yaparak- zulmün bir parçası oldukları gerçeği söylenmezse bu, Gazze’ye sahip çıkmak değil ihanet olacaktır. Dahası bu, zulmü bertaraf etmek değil, zulmün kalıcı olmasını sağlayacaktır. Zulmü bertaraf edebilecek iradeye sahip olanlara sessiz kalmak -en hafif tabirle- “insaf fakirliği” olacaktır.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İsrailoğulları’nın kınandığı [كَانُواْ لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَن مُّنكَرٍ] “Onlar birbirlerini işledikleri kötülüklerden vazgeçirmeye çalışmadılar.” [Maide Suresi 79] ayet-i kerimesini ashabına okuduktan sonra zulmü bertaraf etmekle alakalı olarak şunları söyledi:
[لَا حَتَّى تَأْخُذُوا عَلَى يَدَيِ الظَّالِمِ، فَتَأْطِرُوهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا] “Hayır, hayır! Zalimin zulmünü önlemedikten, onu hakka yönlendirmedikten sonra size de kurtuluş yoktur.” [Tirmizi, ibn Mace]
Bugün belki de Gazze bağlamında Müslümanlarda sağlanması gereken birlik; gasıp Yahudi varlığıyla ilişkilerini aralıksız sürdüren ve diğer taraftan “kırmızıçizgi”(!) edebiyatı yapan yöneticilere hakkı söyleme üzerinde oluşacak birliktir.
İşte örneği, buyurun…
“Ömer RadiyAllahu Anh bir gün, Muhammed bin Mesleme’ye sordu: ‘Beni (yönetimimi) nasıl buluyorsun ey Muhammed?’ Muhammed cevaben dedi ki: ‘Vallahi seni tam arzu etiğim ve senin hakkında hayır umanın arzu ettiği gibi buluyorum. Seni malı/serveti bir araya getirme konusunda çok güçlü, mala karşı çok hassas ve dağıtımında da adil olduğunu görüyorum. Şayet (haktan) sapmaya kalkarsan da törpü aleti ile oku düzelttiğimiz gibi seni düzeltiriz.’ Bunun üzerine Ömer RadiyAllahu Anh; ‘Gerçekten öyle mi yaparsınız?’ dedi. Muhammed dedi ki: ‘(Evet) şayet (haktan) sapmaya kalkarsan, törpü aleti ile oku düzelttiğimiz gibi seni düzeltiriz.’ Bu cevaba karşı Ömer; ‘Beni, sapacak olsam düzeltecek bir kavmin müntesibi kılan Allah’a hamd olsun.’ dedi.” [ibn Mubarek, Zühd]
Genel olarak; son asırda Müslümanların maruz kaldıkları zulümler, özellikle de Gazze süreci bizlere, Müslümanların koruyucu kalkanı Hilâfet olmadan zulmün bertaraf edilemediğini/edilemeyeceğini, değerlerimizi korumanın imkânsız olduğunu gösterdi. 57 İslâm beldesinin yöneticileri, sahip oldukları devasa ordu gücüne rağmen irade gösterip Gazze’deki mezalimi sonlandıramadılar. Hatta iradeden o kadar yoksunlar ki bir parça kuru ekmeği, bir bardak suyu, Refah sınır kapasından Gazze’ye ulaştıramadılar.
Bizler yine pekala idrakindeyiz ki bu iradeyi gösterecek olan ancak Rasulullah’ın “kalkan” olarak betimlediği; Allah’ın vaadi, Peygamberinin müjdesi Râşidî Hilâfet’tir.
Öyleyse sadece Gazze değil, Müslümanların maruz kaldıkları bütün zulümleri bertaraf edecek olan Râşidî Hilâfet için birlik olma vaktidir.
İzzetimizi yeniden kazandıracak Hilâfet için çalışma ve tek bir sancak etrafında birlik olma vaktidir!
Rabbimden, mübarek Ramazan-ı şerifle birlikte üzerimize bereket ve hayır yağdırmasını diliyorum. Bu mübarek günleri, İslâm ümmetinin kurtuluşuna ve zulümleri bertaraf edecek koruyucu kalkan Râşidî Hilâfet Devleti’nin ikamesine vesile kılsın.