NATO’suz Bir Dünya İçin
26 Haziran 2025

NATO’suz Bir Dünya İçin

Şüphesiz ki NATO, Müslümanların ve insanlığın önünde duran en önemli tehdit unsurlarından biridir.

24-25 Haziran 2025 tarihlerinde Hollanda’nın Lahey kentinde yapılan NATO Zirvesi sonrasında, NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları tarafından yayımlanan Lahey Zirvesi Bildirgesi'nde şu ifadelere yer verildi:

“Ciddi güvenlik tehditleri ve meydan okumalar karşısında, özellikle Rusya’nın Avro-Atlantik güvenliğine yönelik uzun vadeli tehdidi ve terörizmin süregelen tehdidi karşısında, müttefikler 2035 yılına kadar yıllık savunma ihtiyaçları ile güvenlik ve savunma harcamaları için GSYH'nin yüzde 5’ini ayırmayı taahhüt eder. Bu taahhüt, Washington Antlaşması’nın 3. maddesi uyarınca hem bireysel hem de kolektif yükümlülüklerimizi yerine getirmemizi sağlayacaktır. Bu yatırımlar; caydırıcılık ve savunma, kriz önleme ve yönetimi ile iş birliğine dayalı güvenlik olmak üzere üç ana görev doğrultusunda gerekli kuvvet, kabiliyet, kaynak, altyapı, muharebe hazırlığı ve dayanıklılığa sahip olmamızı sağlayacaktır.”

NATO, sömürgeci Batı medeniyetine ve özellikle Amerika’nın çıkarlarına hizmet eden, devletlerarası devasa bir askerî örgüttür. Başka bir deyişle NATO’nun patronu Amerika’dır.

Bugün Amerika, Çin’i, Rusya’yı, Avrupa’yı ve en başta da İslâm’ı ve Müslümanları kendi çıkarlarına tehdit olarak görmektedir. Bu tehditlerle mücadelede kullandığı araçlardan biri de NATO’dur. Nitekim Lahey Zirvesi Bildirgesi'nde, NATO için tehdit unsurları olarak Rusya ve terörizmin öne çıkarılması da bu durumu açıkça teyit etmektedir.

Rusya-Ukrayna savaşının arkasında, Amerika’nın Rusya’yı NATO aracılığıyla çevreleme ve kuşatma politikası ile birlikte, Avrupa’yı zayıflatarak güvenliğini kendine bağımlı hale getirme stratejisi yatmaktadır.

Çin ise Amerika açısından son yıllarda en önemli tehdit konularından biri haline gelmiştir. Amerika, Çin’i Asya-Pasifik’te sınırlandırmaya ve kuşatmaya çalışmaktadır. Orta ve uzun vadede bu mücadelede NATO’yu da bir araç olarak kullanmak istemektedir.

Her ne kadar Lahey Bildirgesi'nde bu konu geçmese de, 28-30 Haziran 2022 tarihlerinde İspanya’nın başkentinde gerçekleştirilen Madrid Zirvesi sonuç bildirgesinde Çin, müttefiklerin "çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine" karşı "sistematik bir rakip" olarak tanımlanmıştır. Madrid Zirvesi’ne dışarıdan davet edilen Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore; Amerika’nın Çin’e karşı bir araya getirmeye çalıştığı, NATO’nun "Pasifik müttefikleri" olarak bilinen ülkelerdir.

Lahey Bildirgesi'nde yer verilen “terörizm tehdidi” ile kastedilen ise İslâm ve Müslümanlardır. Amerika, NATO’yu İslâm’a ve Müslümanlara karşı yürüttüğü savaşta defalarca araç olarak kullanmıştır ve kullanmaya devam etmektedir.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, 7-8 Haziran 1990’da İskoçya’da toplanan NATO Zirvesi’nde, dönemin İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher şu ifadeleri kullanmıştır:

“SSCB yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslâm’dır.”

Bu açık ifadenin ardından gelen NATO zirvelerinin sonuç bildirgelerinde ve NATO üyesi ülkelerin devlet adamlarının açıklamalarında, İslâm ve Müslümanların sürekli olarak örtülü ifadelerle “terör” kavramı üzerinden hedef gösterildiği görülmektedir.

Burada, NATO’nun tek Müslüman üyesi olan Türkiye hakkında ayrı bir parantez açmak gerekmektedir:

NATO üyesi birçok ülkenin, Gazze’de işgalci Yahudi varlık “İsrail”in gerçekleştirdiği katliam ve soykırımların doğrudan suç ortağı olduğu açıkken; halkı Müslüman olan Türkiye, nasıl olur da yozlaşmış ve çürümüş aşağılık sömürgeci Batı medeniyetinin İslâm ve Müslümanlarla olan savaşında araç olarak kullanılan NATO'nun bir üyesi olarak kalabilir?

Halkı Müslüman olan bir ülkenin ordusu, bu katliamcı, soykırımcı, İslâm ve insanlık düşmanlarıyla nasıl olur da aynı hedefler ve çıkarlar uğruna birlikte hareket edebilir?

Yüz yıl önce bu sömürgeci kâfir düşmanlarla savaşan ordularımız, nasıl oldu da şimdi onların çıkarlarına hizmet eden bir yapıya dönüştü?

Nasıl oldu da en büyük düşmanlarımız “dost ve müttefik” haline geldi?

İşte bu, Hilâfet’in yokluğunda yaşadığımız büyük eksen kaymalarından biridir. Bu durum, yüzyıllar boyunca dünyaya yön vermiş, Haçlı Batı’ya karşı büyük zaferler kazanmış ordularımızın içine düştüğü hazin tablonun içler acısı özetidir. Aynı zamanda bu tablo, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, sömürgeci Batı’nın çıkarlarına hizmet eden bir Batılılaşma projesi olduğunun da en acı yansımalarından biridir.

Lahey Zirvesi Bildirgesi'nde öne çıkan diğer bir husus da, NATO üyesi ülkelerin, Amerika’nın baskısıyla savunma harcamalarını GSYH’nin %5’ine çıkarmayı taahhüt etmeleridir.

32 NATO üyesi ülkenin toplam GSYH’si yaklaşık 50 trilyon dolar civarındadır. Bugün yıllık 1 trilyon 250 milyar dolar olan savunma harcamalarının, Amerika’nın hedeflediği gibi 2,5 trilyon dolara çıkarılması öngörülmektedir. Bu durum, NATO ülkeleri arasında bir silahlanma yarışına yol açacak; başta Amerika olmak üzere silah sanayi gelişmiş ülkeler bundan kazançlı çıkacaktır. Aynı zamanda NATO’nun askerî gücü daha da artırılacaktır.

Gerçek şu ki: Dünyanın en gelişmiş silahlarına ve güçlü ordularına sahip 32 üyeli devletlerarası bir askerî örgüte kim, nasıl karşı koyabilir? NATO gibi bir güce kim direnebilir?

İşte Amerika, bu devasa gücü yani NATO’yu kendi çıkarları için kullanarak dünya üzerindeki hegemonyasını sürdürmek istemektedir.

Bu nedenle NATO, Müslümanların ve insanlığın önünde duran, yok edilmesi, dağıtılması ve mücadele edilmesi gereken en büyük tehditlerden biridir.

Peki, NATO ile kim mücadele edebilir? Onu işlevsiz hale kim getirebilir?

Bunun tek ve hakiki cevabı: Hilâfettir.

Eğer Müslümanlar; sahip oldukları tarihî miras, stratejik coğrafyaları, yeraltı ve yerüstü kaynakları, 2 milyarlık nüfusları ve dünya sıralamasına giren gelişmiş orduları ile Hilâfet gibi siyasî bir projeyi birleştirebilirlerse; işte o zaman NATO ile gerçek anlamda mücadele edebilecek bir güç olacaklardır.

Hem Müslümanları hem de insanlığı, Amerika liderliğindeki sömürgeci dünya düzeninin karanlığından, mahkûmiyetinden ve hegemonyasından kurtaracak yegâne güç, seçenek ve umut, Hilâfet’tir.

[لِمِثْلِ هٰذَا فَلْيَعْمَلِ الْعَامِلُونَ] “İşte çalışanlar, asıl bunun için çalışmalıdırlar.” [Saffat Suresi 61]