Değişim TV · Sesli Makale : “ ZALİME YÂR OLMAK MI, YARDIMCI OLMAK MI?” - Abdullah İMAMOĞLU
Sevgili okur kardeşim, “Makalenin başlığında çelişki var!” dediğini duyar gibiyim. Yine çok şaşırmış bir şekilde “Zalime yardımcı olunur mu?” dediğini de…
Olunur, olunur… Zalime yardımcı olunur ancak zalime yâr olunmaz/olunmamalı.
“Zalime yardımcı olma” kısmını Sahabeler de anlamamış olmalı ki işin aslını sormuşlar Rasulullah’a… Rasulullah Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
انصر أخاك ظالما أو مظلوما. قالوا يا رسول الله هذا ننصره مظلوما، فكيف ننصره ظالما؟ قال: تأخذ فوق يديه.
“Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et. Dediler ki: Ya Rasulullah! Kardeşimiz mazlumsa ona yardım ederiz ama zalimse ona nasıl yardım edebiliriz ki? Efendimiz şöyle cevap verir: Zalimi, zulmünden vazgeçirirsin (elinden tutarak mâni olursun) buyurdu.” [Buhari]
Müslümanlar, zulmün ne demek olduğunu kitaplardan okuyarak öğrenme gereği hissetmiyor artık. Çünkü takriben bir asırdır Müslümanlar zulmü yaşayarak öğreniyor maalesef. İslâm coğrafyasında zalimlerin zulmüne duçar kalmış Müslümanların, akan gözyaşların ve kanların haddi hesabı yok. Sömürgeci kâfirlerin ülkelerimizi işgal etmelerinin ardından beldelerimizden söz ederken “mazlum coğrafya” diye söz eder olduk.
Ne zaman zulüm konusu işlense ya da bir vesileyle gündem edilse akıllara hemencecik fizikî ve maddi zarar gelmektedir. Tabii ki de insanın maruz kaldığı fizikî ve maddi zarar zulümdür ancak zulüm bundan ibaret değildir.
Lisanu’l Arab’ta zulmün anlamı şöyle izah edilmiştir: “Herhangi bir şeyi kendi dışında/olması gerekenin dışında bir yere koymaktır.” Zulmün şer’î anlamı hakkında Buhari’nin şerhinde İmam Hacer el Askalânî ise şöyle demektedir: “Zulüm, bir şeyi meşru olan yerin/durumun dışına çıkarmak ya da koymaktır.” Bu tariflerden hareketle -yukarıda ifade ettiğim gibi- zulmün sadece maddi ve/veya fizikî zarara uğramak olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla Allah’ın olmasını/yapılmasını emrettiğinin dışındakiler zulümdür, bunu icra makamında olanlar da zalimlerdir.
Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizin kâfir Çin’in işkencelerine maruz kalmaları, Filistin’in gasıp Yahudi varlığı tarafından işgal edilmesi zulümdür. Hem de zulmün âlâsıdır… Sadece örnek olması bakımından iki örnekle iktifa ediyorum. Ancak;
Mescid-i Aksa’yı kirli postallarıyla gasp eden Yahudi varlığı “İsrail” ile istihbarat düzeyinde görüşmelerin yapılıyor olması da başlı başına bir zulümdür.
Her ne kadar kadını şiddetten koruma amaçlı görünse de pratikte tamamen aileyi yıkmayı, yuvayı dağıtmayı, kocayı evden uzaklaştırmayı amaçlayan Batı’dan ithal “İstanbul Sözleşmesi” ve uzantısı olarak yürürlükte olan yasalar da zulümdür.
Uluslararası sözleşmelerle eşcinsellerin haklarının tastamam korunması ve bu topraklarda eşcinselliğin varlığı da zulümdür.
İktidar olarak halkın yiyemediğini yemek, giyemediğini giymek de zulümdür.
Halkın temel ihtiyaçları olan; barınma, giyinme ve yeme/içmeyi garanti etmemek ve halkın sıkıntılarını görmezden gelmek de zulümdür.
Şer’î hükmü ve hakikati dile getirdikleri için hocaların, laik Kemalistlerin estirdiği rüzgârda savrulan iktidar sahiplerince linç edilmesi de zulümdür.
Fuhşun, içkinin, kumarın, faizin ve bilumum haramların devlet tarafından işletiliyor olması da zulümdür.
Kısaca Allah’ın hudutlarının çiğnenmesi zulümdür.
Bu saydıklarımızın hepsi zulüm ve türevleridir. Mezkûr zulümleri icra edenler ise zalimlerin ta kendileridir.
Bugüne kadar iktidarı yeri geldiğinde, “gaye vasıtayı meşru kılar” anlayışının ardına sığınarak destekleyenlere;
Yeri geldiğinde iktidarı, “ehven-i şerreyn” ilkesinden hareketle destekleyenlere;
Yeri geldiğinde iktidarı, “zaruretler mahzurlu olanları mubah kılar” kaidesinden ilham alarak destekleyenlere sormak isterim o vakit:
İktidarın irili ufaklı işlediği zulümler karşısında ne yaptınız; zalime yâr mı oldunuz yoksa yardımcı mı?
Zalime yâr olduysanız, vay hâlinize…
Zalimi alkışladıysanız, vay ki vay size…
Zalimin zulmüne aldırmadan geçtiyseniz, vah ki vah size…
Zalime yâr olana ateş dokunur.
Zalime yâr olana Allah yâr olmaz.
Zalime yâr olanı Allah sevmez.
Haydin o vakit zalime yâr değil “yardımcı” olun; elinden tutun, zulmüne mani olun! Zalime “zalim”, günaha “günah”, hakka “hak” demekten asla geri durmayın. Çünkü İslâm sizden, bizden yani hepimizden zalime “Dur!” dememizi, zalimin elinden tutarak zulmüne engel olmamızı istemektedir. Bunu hakkıyla yerine getiren Sahabeden bir örnek:
[فقال عمر: كَيْفَ تَرَانِي يَا مُحَمَّدُ ؟ فَقَالَ : أَرَاكَ وَاللَّهِ كَمَا أُحِبُّ وَكَمَا يُحِبُّ مَنْ يُحِبُّ لَكَ الْخَيْرَ أَرَاكَ قَوِيًّا عَلَى جَمْعِ الْمَالِ ، عَفِيفًا عَنْهُ عَادِلًا فِي قَسْمِهِ وَلَوْ مِلْتَ عَدَلْنَاكَ ، كَمَا يُعْدَلُ السَّهْمُ فِي الثِّقَافِ فَقَالَ عُمَرُ : هَاهْ فَقَالَ : لَوْ مِلْتَ عَدَلْنَاكَ ، كَمَا يُعْدَلُ السَّهْمُ فِي الثِّقَافِ ، فَقَالَ عُمَرُ : الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي جَعَلَنِي فِي قَوْمٍ إِذَا مِلْتُ عَدَلُونِي] “Hz Ömer bir gün Muhammed bin Mesleme’ye sordu: Beni (yönetimimi) nasıl buluyorsun ey Muhammed? Muhammed cevaben dedi ki: Vallahi seni tam arzu etiğim ve senin hakkında hayır umanın arzu ettiği gibi buluyorum. Seni malı/serveti bir araya getirme konusunda çok güçlü, mala karşı çok hassas ve dağıtımında da adil olduğunu görüyorum. Şayet (haktan) sapmaya kalkarsan da törpü aleti ile oku düzelttiğimiz gibi seni düzeltiriz. Bunun üzerine Ömer RadiyAllahu Anh: Gerçekten öyle mi yaparsınız?, dedi. Muhammed dedi ki: (Evet) şayet (haktan) sapmaya kalkarsan törpü aleti ile oku düzelttiğimiz gibi seni düzeltiriz. Bu cevaba karşı Ömer: Beni, sapacak olsam düzeltecek bir kavmin müntesibi kılan Allah’a hamd olsun.” [ibn Mubarek, Zühd]
Ömer RadiyAllahu Anh’tan mülhem bir sözle bitiriyorum. Yöneticiler İslâm’a muhalif davrandığında onları Allah için uyaralım. Zulümlerini hatırlatalım. Sakın unutmayalım ki şayet uyarmaz ve hatırlatmazsak, zulümler karşısında dilsiz şeytan olursak bizde hayır yoktur. Uyardığımız hâlde dinlemezlerse onlarda hayır yoktur.
Zalime yâr olunmaz. Olana da Allah yâr olmaz…