Dün, Cuma namazı öncesi imamın verdiği vaazı dinledim. İmam sözü, son günlerde kanaması artan derin yaramız olan Kudüs’e getirdi. Açık söylemek gerekir ki Kudüs’ün kendisi ile kurtulacağı sahih çözümü ortaya koymasını beklemiyordum elbette. Ancak hem şer’î olarak, hem aklen ve hem de siyaseten mümkün olmayan bir çözümden de bahsedeceğini düşünmüyordum. Büyük bir heyecan ile geçtiğimiz günlerde İstanbul’da toplanan İslâm İşbirliği Teşkilatı (İİT)’nın büyük başarısından(!) bahsediyordu. İmam, Müslümanların en büyük hedefi olan “İttihad-ı İslâm’a” doğru büyük bir adım atıldığından, yarın öbür gün bütün bu “İslâmi” devletlerin daha fazla ortak noktalarda buluşup birleşeceklerinden ve kâfir devletlere karşı galip geleceğinden bahsederken mimikleri görülmeye değerdi.
Vaazını dinlediğim İmam’ın söylediklerini ve şu anda yaygın bir şekilde Müslümanlarda var olan yanlış kanaat ile ilgili düşüncelerimi paylaşmadan, birkaç kelime ile meselenin olumlu yönlerine değinmek istiyorum. Hem ümmetimizin genel vakıasını anlamak hem de adil olmak adına şunu görüyorum: Müslümanlar, mazlum olduklarının bilincindedirler. Müslümanlar, diğer Müslümanlar ile bir bütün olmak, tek ümmet halinde olmak istiyorlar. Müslümanlar, İslâm çatısı altında birleşmek ve zalim olan kâfirlere karşı galip gelmek istiyorlar. Evet, Müslümanlar İslâm’ı istiyor ancak İslâm’ın kendisi ile geleceği metodu bilmiyor ve Müslümanların yöneticileri de bunun farkındadırlar!
İİT ve Kudüs ile ilgili oluşturulan algıya bakıldığında Müslümanlar yine aldatılmaktadır. Malum olduğu üzere toplantıdan çıkan sonuç; “Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti” olarak kabul edilmesidir. Yani Filistin’in iki parçaya bölündüğünü, büyük kısmının “İsrail”e kaldığını kabul etmenin yanında, Kudüs’ün de “doğu” ve “batı” olarak ikiye bölünmesini ve büyük kısmını “İsrail” lehine terk etmeyi kabul etmektir. Bu bir zafer mi? Hayır. Çünkü hiçbir Müslüman “İsrail” veya herhangi kâfir bir devlet lehine İslâm topraklarının bir karışından dahi feragat edemez. Böyle bir hakkı yoktur. Kaldı ki İslâm’ın kutsal saydığı Mescid-i Aksâ ve çevresinin bulunduğu Kudüs’ü “doğu” ve “batı” olarak ayırıp batısını “İsrail”e terk etmek bir ihanettir.
Ayrıca İTT toplantısından çıkan bu sonuç, ne ABD’yi ne de “İsrail”i kızdırmamış bilakis memnun etmiştir. Çünkü Filistin’in ta 1916 Sykes-Picot anlaşması ile 1917 Balfour deklarasyonu ile İngilizler tarafından iki parçaya bölünmesinin yolu açılmıştı. Ayrıca on yıllardır ABD’nin Müslümanlara dayatmak istediği “iki devletli çözüm” önerisi tam da budur. Dolayısı ile emperyalist devletlerin yapmak istedikleri şey Müslümanların yöneticileri tarafından yapılmış oldu. Ancak bu işin en acı yönü, bu kabullenme, Müslümanlara bir ihanet değil bir zafer gibi sunuldu. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her zamanki hamaset dolu sözleri, Müslümanların genelinde sevinç uyandırdı. Hatta bazı İslâm beldelerinde “one minute” benzeri etki oluşturdu.
Bu tabloya bakarak, mazlum Müslümanların tekrar tekrar nasıl kandırıldığını görüyoruz. Aslında bu İİT’nin hangi devletlerden meydana geldiğini ve bu devletlerin ne yaptıklarını hatırlarsak belki bize zafer olarak sunulan çözümün ihanet olduğunu anlarız. Bizler, Teşkilat’ın üyesi olan Brunei, Burkina-Faso, Cibuti, Gabon, Gambiya, Gine, Leone, Guyana ve daha birçok üyesi hakkında bilgi sahibi olmayabiliriz. Ancak Azerbaycan, Irak, İran, Mısır, Özbekistan, Suudi Arabistan, Pakistan, Ürdün ve Bangladeş gibi devletleri daha yakından biliriz. Teşkilat’a üye 57 ülkeden ziyade pek yakından bildiğimiz birkaç ülkeye bakarak, bu ülkelerin beklendiği gibi başta Kudüs olmak üzere Müslümanlar için hayr adına hiçbir şey yapamayacaklarını görebiliriz.
Örneğin, İİT’nin bir üyesi olan Mısır’ın darbeci diktatörü ABD uşağı Sisi yönetimi, daha birkaç yıl önce meydanlarda binlerce Müslümanı katletmedi mi? “İsrail” ile Camp David ihanet anlaşmasını yapıp onu tanıyan ilk Arap devleti değil miydi? Onlarca yıldır Müslümanları asan, hapseden Batı nizamlarını dayatan Mısır, başta Kudüs olmak üzere hangi mazlum Müslümana yardım edebilir?
İİT’nin bir üyesi olan Suudi Arabistan bir ABD uşağı olarak daha geçen aylarda hurda silahlar için ABD’ye yüzlerce milyar dolar aktarmadı mı? Her biri yüz milyonlarca dolar servetlere sahip yüzlerce prensi varken kaç tane mazlum mülteci barındırmıştır ki diğer Müslümanlara yardım edebilsin? Güçlü olduğunu düşünen Suudi, Yemen’in mazlumlarını bombalayacağına niye “İsrail”i bombalamaz?
İİT’nin bir üyesi olan İran, varlığından bu yana Sünni Müslümanları asli düşmanı olarak görmüş, kırk yıldır “İsrail”e efelenmekte ancak Müslümanlara saldırmaktadır. ABD’nin Afganistan’a girmesine yardım eden, altı yıldır Suriye’de kâfirler ile işbirliği halinde Müslümanları katleden İran mı Müslümanlar için bir şey yapacak? Adı “Kudüs Ordusu” olan askerleri ve komutanları “İsrail” ile değil, Suriye’de Müslümanlar ile savaşmaktadır.
İİT’nin bir üyesi olan Filistin’in sınır komşusu Ürdün’ün mazisi, Müslümanlara karşı ihanetler ile doludur. İlk ihaneti, şuan ki Kral’ın büyük dedesi Şerif Hüseyin’in İngilizlerin yanında Osmanlı ile savaşıp Arap beldelerini İslâm Devleti’nden koparması olmuştur. Sonra ilk olarak İngilizlerin Filistin topraklarına girmelerine yardımcı olmuştu. Üçüncü büyük ihaneti, 1967'de Doğu Kudüs ve Batı Yaka’yı savunmada hiçbir direnç göstermeksizin buraları da siyonist işgalcilere teslim etmiştir. Dördüncü büyük ihaneti ise 26 Eylül 1994'te imzaladığı Akabe anlaşmasıyla Siyonist işgalin meşrulaştırılmasını sağlamış ve Batı Yaka üzerindeki bütün haklarından “İsrail” lehine vazgeçmiştir. Soruyorum size ey Müslümanlar, Kudüs’ü satan bu Ürdün’den, Kudüs ve Müslümanlara bir hayır gelir mi?
İİT’nin üyesi olan Bangladeş, Müslüman âlimleri birer birer asmıyor mu? Her türlü İslâmi faaliyeti yasaklayan Orta Asya ülkeleri olan Özbekistan, Tacikistan ve diğer ülkeler de mazlum Müslümanlar zindanlarda inim inim inlerken, Müslüman mahkumları işkenceler ile katlederken, bu ülkeler hangi Müslümana ve nasıl yardımcı olacaklar? ABD’nin doğal üsleri haline gelen Irak mı, Pakistan mı Kudüs’e sahip çıkacak?
Ve Türkiye… Çoğumuz, yaşadığımız bu ülkenin tarihini bilmiyor muyuz? “İsrail”i devlet olarak tanıyan ilk halkı Müslüman ülke değil mi? Ticari ve dostluk ilişkileri ortada değil mi? Ülkenin tarih özeti, laikliği dayak ile Müslümanlara benimsetmekten oluşmaktadır. Dahası halen, sadece İslâmi hayatı istedikleri için Müslümanları zindanlara atan ülkedir.
Ey Müslümanlar, bu teşkilatın (İİT) başında olan “İslâm” kelimesi ile aldanmayın. Bu teşkilat, İslâm’ın teşkilatı değil, olsa olsa “kâfirlerle işbirliği teşkilatı” olur. Çünkü teşkilata üye olan bütün devletler, sömürgeci kâfir devletler ile işbirliği içindedirler. Bağlı oldukları devletlerin çıkarlarına aykırı hareket etmezler. Bu devletlerin pratikte de sömürgeci Batı devletleri ile olan dostlukları, İslâm ve Müslümanlar ile olan mücadeleleri ortadadır. Şimdiye kadar yapabildikleri en iyi şey mazlum Müslümanlara yönelik yapılan büyük cürümlere karşı sadece “kınama” olmuştur. Zaten en son toplantıdan çıkan sonuç dahi Müslümanların derdine çare değil tam aksine hiçbir Müslümanın asla kabul etmeyeceği “İsrail” varlığının kabulü ve meşru görülmesi olmuştur.
Sonuç olarak Müslümanların, yöneticilerin gerçek yüzlerini görüp onlar tarafından kandırıldıklarını anladıkları gün zalimlerin devrilmeye yüz tuttuğu gün olacaktır. Ancak geç olmadan uyanmak gerekir. Aksi takdirde müstekbirler ile aynı akıbet paylaşılır.
قَالَ الَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا أَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدَى بَعْدَ إِذْ جَاءكُم بَلْ كُنتُم مُّجْرِمِينَ وَقَالَ الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذِينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ إِذْ تَأْمُرُونَنَا أَن نَّكْفُرَ بِاللَّهِ وَنَجْعَلَ لَهُ أَندَادًا وَأَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُا الْعَذَابَ وَجَعَلْنَا الْأَغْلَالَ فِي أَعْنَاقِ الَّذِينَ كَفَرُوا هَلْ يُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“Büyüklük taslayanlar, zayıf sayılanlara (kıyamet gününde): Size hidayet geldikten sonra sizi ondan biz mi çevirdik? Bilakis siz suç işliyordunuz, derler. Zayıf sayılanlar da büyüklük taslayanlara: Hayır! Gece-gündüz (işiniz) tuzak kurmaktı. Çünkü siz daima Allah'ı inkâr etmemizi, O'na ortaklar koşmamızı bize emrederdiniz, derler. Artık azabı gördüklerinde, için için yanarlar; biz de o inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takarız. Onlar ancak yapmakta oldukları günahları yüzünden cezalandırılırlar.” (Sebe 32-33)