Yöneticileri muhasebe etmek ümmetin sadece hakkı değil, aynı zamanda ümmet üzerinde bir farziyettir. İyiliği emir, kötülükten men etmek, onlarca ayet ve hadiste geçtiği üzere her Müslüman’ın gerçekleştirmekle mükellef olduğu farz bir eylemdir. Hal böyle iken, bugün Müslümanların geneli bu farzı yerine getirmediği gibi, bu farzı yerine getirmeye çalışanlara karşı durmaktadırlar. Sözüm ona iktidarı savunmak adına yöneticileri eleştirenleri artık ihanet ile suçlamaya başladılar. Bu noktada laiklik ve demokrasiye iman edenlerin tepkileri anlaşılır. Çünkü onlar, İslâm dışında başka bir akideye iman etmişlerdir ve dolayısı ile kendi akidelerini savunmaktadırlar. Ancak, İslâm’a inandıklarını iddia eden Müslümanların, kraldan çok kralcı kesilmelerini anlamak, izah etmek mümkün olmuyor.
Rabbimiz Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍۢ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَر
“Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar.” (Tevbe 71) Başka bir ayette;
وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ١٠٤
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran 104) demektedir.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zat'a kasem olsun, ya iyiliği emreder ve kötülükten de men ederisiniz veya Allah'ın katından umumi bir bela göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez.” (Tirmizi, Fiten 9, 2170)
Yine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Zalim sultanın yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.” (Ebu Davud, Melahim 17, (4344); Tirmizi 13, (2175); İbnu Mace, Fiten 20, (4011)
İslâm’ın ilk muhatapları, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ilk iman edenler, teslimiyetleri ve amelleri ile gökyüzündeki yıldızlara dönüşen sahabeler, “anam babam sana feda olsun, emret ya Rasulullah” dedikleri, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın kutlu Nebisini dahi sorgulamadılar mı? Hudeybiye’de yaşananlar herkesin malumu değil mi? Başta Ömer RadiyAllahu anh olmak üzere sahabelerin çoğu Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yaptığı anlaşmaya karşı çıkmadılar mı? Ta ki Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem; “ben Allah’ın emrine muhalefet etmem” diyene kadar ve sahabenin, bu anlaşmanın vahiy ile yapıldığını anlayana kadar.
Yine Bedir Savaşı öncesi konaklama yeri ile ilgili Habbab b. Munzir gelip Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e, “konaklama yerinin vahiy ile mi yoksa harp ile alakalı olarak, kendi görüşü ile mi belirlendiğini” soruyordu. Şayet konaklama yerinin vahiy ile belirlenmesi halinde ne bir adım ileri ne de bir adım geri gitmeyeceklerini, eğer harp ile ilgili kişisel görüşü ise daha uygun olan bir yeri gösteriyordu.
Ebu Bekir RadiyAllahu anh halife seçildiğinde minberden ne söylediğini hatırlayın! Ebu Bekir RadiyAllahu anh; “Allah’a yemin ederim ki, en hayırlınız ben değilim. Bu görevi de istemiyordum. İçinizden birinin beni bu işten kurtarmasını isterdim… Gözleriniz hep üstümde olsun, eğer doğru yolda gidersem bana yardım edin. Eğer yanlış yola saparsam beni doğrultun” diyordu.
Halktan birinin, yönetici olan Ömer RadiyAllahu anh’a söylediklerini hatırlayın! Ömer RadiyAllahu anh, hutbenin birinde cemaate, “Ben haktan ayrılırsam ne yaparsınız?” demesi üzerine, cemaat içinden bir sahabe kalkarak, “Seni kılıcımla düzeltirim ya Ömer!” diyordu. Ömer RadiyAllahu anh ellerini açarak; “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki ben Senden gaflete düşersem, Senin adaletinden ayrılırsam, beni kılıcıyla doğrultacak cemaate sahibim” diye şükrediyordu.
Yine hutbenin birinde, bir kadın, Ömer RadiyAllahu anh'ın sözünü keserek, O’nun mehir ile ilgili sözlerini eleştiriyordu ve Ömer RadiyAllahu anh, bu eleştiri karşısında kadını haklı bularak kendisi için Allah *Sübhanehu ve Teâlâ’*dan af diliyordu.
Yine şu meşhur ganimet kumaş meselesini de hatırlayınız. Ömer RadiyAllahu anh hutbeye; “Ey cemaat beni dinleyin!” diye başladığında, bir sahabe Halife Ömer’e, “Ey Ömer! Seni dinlemiyoruz.” diye bağırır. Ömer ona yönelerek, “Neden dinlemiyorsunuz?” diye sorar. O sahabe, “Herkese, ganimetten elbiselik eşit kumaş düştüğü ve bu eşit kumaşları eşit olarak sen dağıttığın halde, kendi vücudun daha geniş, benim vücudum daha zayıf olmasına rağmen, ben bu ganimet kumaşından kendime bir elbise çıkartıp diktiremedim. Sen ise iri vücutlu olduğun halde diktirmişsin. Görülüyor ki sen, kendine daha fazla kumaş almışsın. Devlet malına tecavüz ettiğin için seni dinlemiyoruz!” diyerek, Halife Ömer’i protesto eder. Ömer RadiyAllahu anh da durumu, izah etmesi için o sırada mescitte bulunan oğlu Abdullah’a havale eder. Abdullah, kendi payına düşen kumaşı da babasına verdiğini söyler. Böylece iki pay kumaştan bir elbise diktirildiği anlaşılmış olur.
Rabbimizin ayetleri, Nebimizin hadisleri ve ilk İslâm nesli sahabenin pratiğinden açık bir şekilde görülmektedir ki iyiliği emretmek, kötülükten men etmek her Müslüman için farzdır. Özellikle yöneticilere karşı hak sözü söylemek çok daha efdaldir. Çünkü hayrın veya şerrin yaygınlaşması veya azalmasında, toplumun ıslahında veya bozulmasında âlimler ile birlikte en etkin taife yöneticilerdir. Yöneticileri de hakkı ile muhasebe eden âlim ve Müslümanlar bulundukça bunlar zulme meyledemezler.
Bu pencereden bakıldığında, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın nizamını bir kenara bırakmış, her Allah’ın günü gayri İslâmi yani küfür nizamlar ile hükmeden, emperyalist kâfir devletler ile işbirliği yapan bir iktidarı eleştirip muhasebe etmeyelim mi?
Müslümanlar, Raşid Halifeleri muhasebe ederken, Hudeybiye’de Müslümanların aleyhine “görünen” anlaşmayı imzalayan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i dahi sorgularken, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın haramlarını yasalaştıran, emirlerini yasaklayıp uygulamayan bir iktidar muhasebe edilmez mi?
Mevcut hukuk karşısında hiçbir şekilde suçlayamayacağı, cebir ve şiddete başvurmadan, emri bil ma’ruf nehyi anil münker yapan Müslümanları zindanlarda çürüten, bir iktidarı muhasebe edemeyecek miyiz?
Ey Müslümanlar, Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan korkun ve değerlendirmelerinizi mensubu olduğunuz dinin ölçüleri ile yapın. Ülkede yaşanan rüşvet, torpil ve adam kayırmanın ne boyutlara ulaştığını görmüyor musunuz? Bazı mevkileri ele geçirip aynı kayırmaları siz yapınca size mubah mı oluyor? Kendi adamlarını kadrolara almak için haksız yere ne kadar insanın işinden edildiği veya hakkının verilmediğini görmüyor musunuz? Bunun baş müsebbibi iktidar değil mi? Bunu muhasebe etmeyelim mi?
Toplumda çocuklara yönelik istismarın ve kadına yönelik şiddetin artmasında, uyuşturucu madde kullanımının yaygın hale gelmesinde, yeni alkollü içki fabrikalarının ve fuhuşhanelerin açılmasında, akla gelen bütün olumsuzlukların oluşumunda mesul kimdir? Artan milliyetçi duygular ile toplumun ayrıştırılmasının sebebi nedir? Uygulanan kapitalist iktisat nizam ile zenginin nasıl daha zengin olduğunu, fakirin de nasıl daha fakir olduğunu görmüyor musunuz? Çalışanlara düşük maaş verip, tasarruflu olmasını öğütleyen ama iktidarın kendisinin nasıl bir israf içinde olduğunu görmüyor musunuz? Bunları muhasebe etmeyip dilsiz şeytan mı olalım?
Sömürgeci kâfir devletler lehine yapılan anlaşmalardan vazgeçilmesini, onlar ile birlikte NATO çatısı altında İslâm beldelerine girilmemesini söylediğimizde hata mı yapıyoruz? “İşgalci Yahudi varlığı ile ilişkileri kesin” dediğimizde, “Doğu Türkistan, Filistin, Irak, Suriye ve diğer beldelerde katliam yapan kâfirler ile işbirliği yapmayın” dediğimizde hain mi oluyoruz?
“İktidar iyi şeyler yaptığında onu destekler, kötü bir şey yaptığında da eleştiririz” diyenleri nedense hep desteklerken görüyoruz. Bu duble yollar ve köprüler ne kadar muazzam bir iyilik ki diğer yüzlerce münkeri örtebiliyor böyle?
Bir de şu “dört bir yandan kuşatılmışız” psikolojisi var. Ne zaman mızrak çuvala sığmaz olur, hatalar, ihanetler örtbas edilmez olur, hemen devreye “dört bir taraftan düşman saldırısına uğratılıyoruz” atmosferi girer. “Milli birlik ve beraberlik” naraları atılır. Rusya gazına karşılık tezek muhabbeti, Hollanda karşısında -ne alakası varsa- portakal bıçaklanır, “Amerika malı” diye telefonlar alınıp kırılır… Öyle bir atmosfer oluşturulur ki en ufak bir eleştiri hemen ihanet ile suçlanır. Öyle ki bırakın eleştirmeyi, susmak, destek vermemek dahi kişiyi töhmet altına sokar. Ondan sonra kelli felli birçok şahsiyetin millilik adına lehte açıklamalar yaptığını görürsünüz.
Sömürgeci kâfirler ile her türlü iş tutulduğunda “reel politika” deniliyor. Onlardan bir hamle geldiğinde yine başlanır milli birlik ve dayanışma çağrılarına. Medya eli ile oluşturulan bu toplumsal algı bana, Rabbimizin Zuhruf Suresi 54. Ayetinde, Firavun’un kendi halkını nasıl küçük düşürdüğü hususunu hatırlatır. Firavun, halkını sihirbazlar ile aptallaştırıp kendisine boyun büktürmüştü. Sonunda hep birlikte Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın çetin azabına maruz kaldılar.
Son olarak;
Her şeye rağmen iktidarı savunan ey Müslümanlar! Bizi, bu batıl sistemde iktidar olmak için sizinle yarışan muhalefet partileri ile bir tutmayın. Bizim böylesi fasit bir sistemde mevki sahibi olma niyetimiz yok. Her eleştiri veya muhasebeyi, rakip veya düşman olarak gördüğünüz CHP, “FETÖ” veya nerede münker bir oluşum varsa onunla ilişkilendirmeye çalışmayın. Biz, iktidardaki partinin düşmanı da değiliz. Bizim düşmanlarımız, sömürgeci kâfirlerdir. Mücadelemiz, onların batıl ve fasit fikir ve nizamlarını Müslümanlardan uzaklaştırabilmektir. Allah’tan korkun! Biz Müslüman’ız. Müslüman olmak, hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeden, hakkı her zaman söylemeyi gerektirir. Kaldı ki biz sadece eleştirmiyoruz; çözüm olarak Rabbimizin nizamını sunuyoruz. Ki Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْماً لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü (İslâm dışı kanunları mı) istiyorlar? Düşünen bir toplum için, Allah'ın hükmünden daha güzel hüküm var mı?” (Maide 50)