VEHİM Mİ, GERÇEK Mİ?
24 Mart 2015

VEHİM Mİ, GERÇEK Mİ?

Cumhurbaşkanı ve Hükümet arasında son dönemde bir takım konularda görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başladı. Bunun son örneği de Erdoğan’ın çözüm süreci ile ilgili çıkışı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın bu konuda söylemiş olduğu sözlerdir. Bu durum ister istemez toplumda bir kafa karışıklığına sebebiyet verdi. “Yani bu son yaşananlar bir tiyatro mu” ya da gerçekten de “Erdoğan ile Hükümet arasında yaşananlar bir krize mi işaret ediyor”, sorularını akıllara getirdi. İsterseniz bu sorulara hemen cevap vermeden önce biraz geriye gidip Erdoğan ile Hükümet arasında yaşanan ihtilafları tekrardan hatırlayalım. Bunlardan bazıları şunlardır:

• Başkanlık sistemi konusunda Davutoğlu’nun çok istekli olmaması,

• Yüce Divan oylaması,

• Seçimlerden sonraya bırakılan şeffaflık paketi,

• Merkez Bankası’yla girilen polemik,

• Hakan Fidan’ın milletvekilliği adaylığı ve adaylığını geri alması,

• Çözüm süreci ile ilgili yapılan açıklamalar, vb…

Kimileri, Hükümetle Cumhurbaşkanı arasında yaşanan bu tartışmaların, “Türkiye başkanlık sistemi dışında bir sistemle yönetilemez” savının seçmene kabul ettirilmesi amacıyla ortaya atıldığı görüşünde. Kimileri ise bu yaşananları, seçime giderken Davutoğlu’nun elinin güçlendirilmesi yani danışıklı dövüş olarak nitelendirmiş, kimileri de Erdoğan ile Hükümet arasındaki bu fikir ayrılığının gerçek olduğu tezini ileri sürmüşlerdir.

Bununla beraber tam da Öcalan’ın 21 Mart Nevruz mesajı öncesinde çözüm süreci konusunda Erdoğan’ın söylemiş olduğu, “Dolmabahçe toplantısı bence doğru değildi, izleme kurulunun oluşturulmasını tasvip etmiyorum” sözü oldukça manidardır. Bu gelişme üzerine Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü olan Arınç’ın Erdoğan’a karşı “Olanlar herkesin gözünün önünde oluyor ancak ben bir Hükümet üyesiyim benim bir başbakanım var. Ve ben, Sayın Başbakanımın yıpranmasına neden olacak her türlü tehlikeye karşı savunurum. Cumhurbaşkanı’nın eleştiri mekanizmasının gazeteciler karşısında itham edercesine yanlış anlamalara yol açmaması gerekir” sözü, tabiri caizse bardağı taşıran son damla olmuştur.

Bunun üzerine basına yansıyan haberlere göre Erdoğan’ın geçen Cumartesi akşamı Kısıklı’daki evinde Davutoğlu ile sürpriz bir zirve yaptığı ortaya çıktı. Görüşme, yaklaşık 1 saat 30 dakika sürdü. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre görüşme talebi Erdoğan’dan geldi. Anlaşılan o ki Erdoğan, Arınç’ın kendisine yönelik yapmış olduğu bu eleştirilerden epey rahatsız olmuş ve bu rahatsızlığını Davutoğlu’na aktarmıştır. Bunu teyit sadedinde Arınç da son Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yapmış olduğu açıklamada, Erdoğan’a yönelik nazik ifadeler kullanmış fakat Erdoğan’ın karşı çıktığı “izleme kurulu”ndan da vazgeçilmeyeceğinin altını çizmiştir. Aslında Arınç, bu konuda geri adım atmamakla beraber, konuyu diplomatik olarak daha yumuşak bir hale getirerek ileride bununla ilgili bir takım adımların atılacağını beyan etmekle yetinmiştir.

Buradan şöyle bir çıkarımda bulunmak mümkündür. Ya Arınç Başbakan Davutoğlu’nun bilgisi ve izni olmadan bu eleştirileri yapıyor ya da Davutoğlu’nun bilgisi ve izni dâhilinde bu eleştirileri yöneltiyor. Bana göre ise Arınç’ın Başbakan’ın bilgisi ve izni olmaksızın bu tür söylemlerde bulunması çok tutarlı görünmüyor. Dolayısıyla Arınç’ın Erdoğan’a yönelik bu eleştirilerini, Hükümet’in Arınç üzerinden verdiği bir mesaj olarak değerlendirmek akla daha uygun geliyor. Çünkü Arınç, sıradan bir Hükümet yetkilisi değil! Hem en yetkili Başbakan Yardımcısı hem de Hükümet Sözcüsü.

Birileri, bu tezime karşı çıkarak Arınç’ın Cemaat’e yakın olduğunu iddia edip bu hamlenin Cemaat’in bir hamlesi olduğunu savunabilir. Bu, bana pek tutarlı gelmiyor. Hatta hatırlarsanız Erdoğan, Başbakan olduğu dönemde Arınç ile bu tür polemikler yaşamış ve bunlar kamuoyunu meşgul etmişti. Evet, Erdoğan ile Arınç arasında bir takım konularda fikri ayrılıklar yaşanmıştır. Hatta Cemaat’e bakış açıları bile farklıdır. Bu, herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Tüm bunlara rağmen Arınç’ın bu tür açıklamalarını şahsi açıklamalar olarak değerlendirmek mümkün görünmüyor. Bunu destekleyen bir diğer husus, tüm bunlar yaşanırken Davutoğlu’nun olumlu ya da olumsuz tek bir söz dahi söylememesidir. Yani sükût, ikrardan geliyor. Bu da zımnen de olsa Arınç’ın söylemlerine destek verdiğini göstermektedir. Az önce de belirttiğimiz gibi, sanki Hükümet, Arınç üzerinden Erdoğan’a karşı yeni bir siyasi pozisyon alıyormuş ihtimalini gündeme getiriyor. Tüm bunlar Davutoğlu’nun Erdoğan’ın maşası ya da emir eri olmak istemediğini göstermektedir. Hatta milletvekili adaylarının tespitinde, Davutoğlu ile Erdoğan arasında bir ayrışma ve liste yarışının olacağı iddia edilmektedir.

Asıl sorun ise Arınç ve Gökçek arasında yaşanan kavgadır. Bunu ikisi arasında yaşanan basit, sıradan bir polemik olarak değerlendirmemiz mümkün değildir. Gökçek’in Arınç’a dönük yaptığı ithamları kendisinin şahsi görüşü olarak değerlendirmek ne kadar doğrudur? Gökçek, Beştepe’den gelen bir rüzgârı arkasına almadan böyle bir açıklama yapabilir mi? Zira Arınç’ın, Erdoğan’a dönük eleştirilerinden hemen sonra bu olayın vuku bulması oldukça manidardır. Erdoğan’ın milletvekilleri yerine her hafta muhtarlara yaptığı ve adeta “haftalık grup toplantısı” formatında geçen toplantıda yaptığı konuşmadaki “Çözüm süreci benim Başbakanlığım günlerinden bugünlere gelmiş bir süreçtir. Bundan sonraki süreçte yorum yapmak benim hem hakkım, hem de vazifemdir. Eğer eleştiriyorsam bunu ülkem adına, kardeşlik adına, barış adına yapıyorum. Biz dertliyiz. Dert, adamı söyletir. Bu ülkenin derdini sızısını içimizde hissettiğimiz için konuşuyoruz. Meselesi ikbal olanlar bizi anlayamadı, meselesi koltuk olanlar bizi anlayamadı. Ucuz kahramanlık peşinde olanlar bizi anlayamadı” sözleri, Arınç’a dönük ve hatta daha da ilerisi AKP içerisinde kendisine karşı olan bir gruba yönelik mesaj olma niteliği taşımaktadır. Anlaşılan o ki; AKP içerisinde Arınç’la beraber hareket eden ve Erdoğan’dan rahatsız olan bu grubun, seçimler yaklaştıkça Erdoğan’a dönük hamleleri artacaktır.

Tüm bunlardan ortaya çıkan sonucu, şu şekilde değerlendirmek mümkündür: Aslında Erdoğan’la Hükümet arasında temelde ayrılık yok. Çünkü her iki taraf da bir bütün halinde Amerika’ya hizmette ve O’nun planlarını infaz etmede en ufak bir kusur dahi göstermemektedir. Şayet temel politikalarda bir ayrışma söz konusu olmuş olsaydı, Amerika buna müsaade etmezdi. Bu nedenle sadece Erdoğan ile Hükümet arasında bir nüans farkının olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte eşyanın doğası gereği, -kim olursa olsun- kendisine bir liderlik verildiği takdirde kendi iradesini kuvvetlendirmek ve kendi kadrolarını oluşturmak için bir takım icraatlarda bulunmak isteyecektir. Davutoğlu açısından durum böyledir. Erdoğan açısından ise durum bundan pek de farklı değildir. Muhtemeldir ki Erdoğan, bir takım korku ve endişelerinden dolayı eski partisi üzerindeki hâkimiyetini perçinlemek istemektedir. Zaten Kasımpaşalı olan karakteri buna uygundur. O her zaman tek adam olmak istemiş ve bunu gerçekleştirmek için de önünde hiçbir engel tanımamıştır. Kızılay Yönetim Kurulu’na dahi müdahale eden birsinden ne beklenebilir ki?

Dolayısıyla yaşanan bu gerginlikler, gelecek seçimlerde AKP’ye oy kaybettirir mi ya da kazandırır mı? Toplum bu yaşananlardan bir ders çıkarır mı? İşte bunu hep birlikte göreceğiz. AKP’ye yakın olan Abdülkadir Selvi’nin söylediği gibi: “Galiba Büyü Bozuluyor”

@yilmazcelik69