Bu makalemizde, dinin nasihat olma siyakında önemli bir hususu tahlil edeceğiz. Zira bu, hatalı etüt edildiğinde azimleri kıran, emekleri zâil eden ve başarıları ifsat eden bir husustur. Evet, izahı adına kelam ettiğimiz mesele, "vakaya göre şekil almak", diğer bir deyişle "konjonktüre göre hareket etmek" meselesidir.
Bu kavram, birçok sihirli söz ile süslenmektedir. Misal olarak, “Günümüzde bu şekilde hareket etmeliyiz.", "Şu an dedikleriniz için çok erken.", "Haklısınız ama biraz zamana ihtiyacımız var.” türünden birçok söylem, vakıayı meşru kılmak ve bu vakıa gereği yapılan eylemlerin üzerini örtmek için kullanılmaktadır.
Şer‘î esaslı mücadeleyi uzun görenler ve bu mücadelenin imtihan yağmurlarında ıslanmaktan çekinenler için bu anlayış, cazip bir liman olagelmiştir. Ne yazık ki bu tehlike limanına her zaman demir atanlar bulunmaktadır.
Sınırlandırılmış ve naslarla sabit olan nebevî metodun yerine yol haritamızı belirleyen bu düşünce, ne kadar sıhhatlidir? Yine, sözüm ona modern dünyanın cazibe rüzgârına kapı aralayan bu yol, şer‘i şerife ne kadar uygundur?
Bu söylem ve hareketleri incelediğimizde, bunun, hemen hemen aynı yöntemler ile bölgesel amaçlar uğruna kullanıldığına şahit olmaktayız.
Kimileri, demokratik nizamların içerisinde ileriye sürdükleri kazanımları elde etmek için bu söylemi kullanmaktadır. Kimileri ise mevcut sistemlerin baskılarından emin olmak için bu yola tevessül etmiştir. Bazıları da ülke yönetimini ele geçirdikleri halde, İslâmî bir nizamın inşasını, Batı’dan baskı yememek adına ertelerken bu söylemi kullanmaktadır.
Sonuç ve argümanlar ne olursa olsun, bu yola başvurmanın tasvip edilecek bir yönü yoktur. Zira hayatımızın her yönünü Allah Subhanehu ve Teâlâ belirlemektedir. Bunu söylerken yolun uzunluğu ya da kısalığına bakılmamalıdır. Yine bu yolda hesap yapmak ve kestirme tali yollar aramak kesinlikle yanlıştır.
Biz Müslümanlar, emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalı ve hak ile bâtılın ortasında durmamalıyız. İşte bu ve benzeri söylemler, hak ile bâtılı mezcetmekten başka bir şey değildir.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den aktarılan sahih fıkhi bilgiler ile İslâmî mücadele yöntemi olarak kutlu Nebî’nin Rabbinin izniyle ortaya koydukları, ellerimizin altındadır. Tüm bunlara rağmen hedefe ya da kastettiğimiz başarıya giden yolda yapılan bu tavizkar manevralar, bizi Allah’ın nusretinden uzaklaştırmaktadır.
Hilâfet'in olmadığı 100 yıllık şu zaman dilimini incelediğimizde, bu söylem ve yollarla hareket edenlerin kısa vadede ciddi yerlere geldikleri halde uzun vadede –ki asıl yol budur– hiçbir kazanım elde edemediklerine, aksine Müslümanların enerji ve heveslerini kırdıklarına üzülerek şahit olmaktayız.
Burada şöyle bir itiraza asla yer yoktur: “Sizin dedikleriniz azimettir. Biz ise bu konuda ruhsata tabi oluyoruz.” Böyle bir itiraz bâtıldır. Zira ruhsat ancak Allah’ın tayin etmesi ile sabit olmaktadır. Şeriattan sadır olmayan hiçbir husus, ruhsat olmaya elverişli değildir. Aksi hâlde aklî bir istidlal yapılmış olur ki bu da bâtıldır. Zaten konu, nassın ibaresine konu olmaktan öte olduğu için burada azimet ve ruhsatın gündeme getirilmesi, mugalatadan başka bir şey değildir.
Açıktır ki yapılması gereken, konjonktüre uysun diye dini tevil etmek değil; İslâm’ın hâkim olması için dine mutlak şekilde uymaktır.
Bu mesele, dün olduğu gibi bugün de önümüzdedir. İşte Şam tiranı Esed hükümeti yıkıldı. Müslümanlar, ülkenin yönetimini ele geçirdi. Tüm dünya Müslümanlarının gözü, Şam beldelerinden gelecek o kutlu ilana odaklanmışken, acaba Suriye’de Esed sonrası ne olacak?
ABD dâhil tüm sömürgeci ülkelerin bir dizi ziyaret gerçekleştirdiği Suriye’de Batı’nın ortak dili, Hilâfet’in kurulmaması ve orada Batı kanunları esaslı bir Arap cumhuriyet rejiminin kurulmasıdır. Bunun olması hâlinde tüm desteklerin bölgeye akacağı da alenî bilgilerdendir.
Biz Müslümanlar olarak, hâkim olduğumuz beldede Hilâfet’in ilanı ile İslâmî bir nizam mı inşa edeceğiz? Yoksa zaman ve konjonktürel vakıa, “Şu an burada Hilâfet’i imkânsız kılıyor.” söylemleriyle başka bir nizam mı kurulacak?
Rabbim tüm şer vesilelerini Müslümanların gözünde karartsın ve bizi kendi yolunun hakikî amilleri eylesin.