Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan dolayı Yahudi varlığı Başbakanı Binyamin Netanyahu ile eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı. Yahudi varlığının katliamlarına başından beri karşı olan bütün zümrelerde bu karar memnuniyetle karşılandı.
Karara ilişkin UCM’den yapılan yazılı açıklamada; duruşma öncesi dairenin, hakkında yakalama emri çıkartılan üç ismin -buradaki üçüncü isim, Yahudi varlığı tarafından katledilen Hamas lideri Muhammed Deyf’tir- savaş suçları ve insanlık karşıtı suçlar konusunda “cezai sorumluluk” taşıdığına dair “makul gerekçeler” olduğu yönünde karar verdiği belirtildi.
Önce, Uluslararası Ceza Mahkemesinin bu konudaki samimiyetine bir göz atıp söylememiz gerekenleri ondan sonra söyleyelim:
Gazze yerle bir edilirken, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan on binlerce Müslüman acımasızca katledildi. Çoğu organlarını kaybetmiş on binlerce yaralı tedaviden mahrum ilkel şartlarda yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyor. Henüz sağ olanlar ise yıkıntılar arasında hayatta kalmaya ya da güvenli bir bölgenin olmadığı küçücük bir alanda sürekli yer değiştirerek kaçmaya çalışıyor.
Bir taraftan bunlar yaşanırken, diğer taraftan da Yahudi varlığı, gıda, su, ilaç, yakıt ve elektrik gibi yaşamsal malzemelerin ulaştırılmasını kasıtlı olarak engelleyip insanları açlığa ve ölüme terk etmişken; savcının tutuklama talebinden tam altı ay sonra UCM, katliamların baş sorumlusu olan bu iki çete reisi hakkında hükmünü ancak verebildi. Hem de bütün olup bitenleri dünyanın canlı yayınlarla izlediği bir ortamda ve üstelik kararın gerekçesini Netanyahu ve Gallant'ın suç işlediğine inanmak için “makul gerekçeler” olduğu şeklinde bildirerek. Bu gerekçe bile tek başına Müslümanlar olarak aklımızla, duygularımızla ve acılarımızla alay edildiğini göstermeye yetmiyor mu? Resmi kaynaklara göre, Uluslararası Ceza Mahkemesinin bu iki Yahudi kasabına tutuklama kararını vermesi için geçen altı ay zarfında bile Gazze’de 12.000 Müslüman daha katledilmiş oldu. İşte UCM’nin bu konudaki samimiyeti ve hassasiyeti budur.
Öncelikle, bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar günümüz dünyasının egemen ideolojisi olan kapitalizmin sömürü çarkının işlemesine ve bekasının devamlılığına katkı sağlamak amacıyla, yine bu ideolojinin sahibi olan sömürgeci kâfir ABD ve Avrupa devletleri tarafından kurulmuş ya da kurdurulmuşlardır. Dolayısıyla akide ve ideoloji açısından Müslümanların açıkça düşmanı olan bu sömürgeci kâfirlerin ne kendilerinden ne de kurum ve kuruluşlarından hayır gelir. Yüzyıldır ya kendileri ya da oluşturdukları fitnelerle işbirlikçileri tarafından katledilen, malları yağmalanan, tecavüze uğrayan ve yurtlarından sürülen milyonlarca Müslümanın varlığı, bu vakıaya delil olması açısından yeterlidir sanırım. Özetle; UCM’den Netanyahu ve Gallant hakkında çıkan bu kararın Müslümanlar ve hele ki bu zulmün mağduru Filistin halkı için hiçbir yararı yoktur.
Bu kararın arkasında yatanları şu şekilde sıralayabiliriz:
Bu karar mecburiyetten alınmış zorlama bir karardır.
UCM, tarihinde ilk defa demokratik bir ülkenin devlet yöneticisi hakkında soykırım kararı almıştır. Onu bu kararı almaya iten sebep, soykırıma yönelik tüm dünyada oluşan kamuoyu baskısı ve egemen nizama karşı her geçen gün yükselen eleştirilerden kaynaklanan sıkışmışlığı gidermek ve güven kaybını telafi etmektir. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Alınan cesur kararın sözleşmeye taraf tüm ülkelerce uygulanmasını insanlığın uluslararası sisteme güvenini tazeleme adına önemli buluyoruz." ifadelerini kullanarak bu durumu özetlemiştir.
UCM bu kararı almak zorunda kaldı çünkü Kapitalist ideoloji, insanlığı davet ettiği ifsat edici fikirler ve taşıdığı mesajlar açısından artık dibe vurmuştur. İslâm topraklarında kendilerini aydın zanneden saflar dışında hiç kimse batının akidesine, demokrasi, insan hakları, özgürlükler, tam bağımsızlık gibi sahte mesajlarına kesinlikle güvenmemektedir. Hatta artık batı halkları da dâhil olmak üzere dünyadaki kargaşa, bozgunculuk ve yağmanın kaynağının bizzat yine Batı’nın kendisi olduğunu aleni şekilde görmektedir. UCM’nin 22 senelik tarihinde ilk defa batının müttefiki, hatta açıkça ekonomik ve askeri olarak desteklediği bir yapının başındaki isimlere ilişkin almış olduğu bu karar, Müslümanların ve dünya halklarının batı hakkındaki olumsuz algılarında az da olsa bir yumuşamaya yol açmıştır. Algılardaki bu değişimi, karar sonrası oluşan memnuniyet ortamından kolayca anlayabiliyoruz. Zira Filistin konusunda sağlanacak ateşkes ve sonrası için ABD başta olmak üzere sömürgeci kâfir batı, yürütülecek süreç açısından tüm dünyaya adalet gösterisi yapmış oldu.
Türkiye’nin rolü:
Türkiye, bunun devletler bazında yargılama yetkisine sahip versiyonu olan Uluslararası Adalet Divanı’nda Yahudi varlığı hakkında Güney Afrika Cumhuriyeti’nin açmış olduğu “soykırım” davasına müdahil olmuştu. Türkiye, bu hareketiyle başından beri Filistin’in yanında durduğu görüntüsünü -ticareti devam ettirerek Yahudileri beslemeye ve onların ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken bile- resmiyete dökmeyi başarmış oldu. Türkiye şimdi de UCM’nin Netanyahu ve Gallant hakkındaki kararına ilişkin memnuniyetini devlet yetkililerinin beyanlarıyla dile getirmiştir. Bu, Müslüman halklarda Türkiye’ye yönelik güven tazelenmesine yol açmıştır. Zira Türkiye, bölgede bundan sonraki süreçte de önemli roller üstlenecektir.
ABD’nin stratejik yaklaşımı:
Bölgedeki nüfuzunu istikrarlı hale getirmek isteyen ABD’nin, yeni dönemde ele alıp sonlandırmak istediği meselelerden birisi de Yahudi varlığını Filistin’de daha güçlü bir konuma oturtma projesidir. Bu sebeple Gazze’de taş üstünde taş bırakılmamasına ve Batı Şeria’da Yahudi işgalci halkın bile Müslümanlara saldırmasına ve bölgeyi gasp etmeyi hızlandırmalarına azami önem vermiş ve Yahudileri ekonomik ve askeri açıdan desteklemiştir.
Dolayısıyla ABD açısından mesele Müslümanların katledilmesi değil, bölgeyi/Müslümanları kontrolde tutmak için kayıtsız şekilde destek verdiği “Şımarık Çocuk” Yahudi varlığını dizginleme meselesidir. Zira şu anda iktidarda bulunan Netanyahu ve cinayet şebekesi masum Müslümanları katletme konusunda durmak niyetinde değildir. Özellikle Selahaddin Koridoru’nu ele geçirdikten sonra hiçbir ateşkes ve çözüm girişimlerini kabul etmemiştir. UCM’nin bu kararı, ABD’nin bölgedeki istikrarı ve projeleri açısından sorun haline gelen Netanyahu ve çetesine gözdağı vermek, hizaya getirmek ve ateşkese razı etmek için alınmış gibi görünmektedir.
[وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْ] "Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar." [Bakara Suresi 120]