Ticaret Savaşı - Hegemonya (ABD) ve Orta Krallık (Çin)
26 Haziran 2019

Ticaret Savaşı - Hegemonya (ABD) ve Orta Krallık (Çin)

Giriş

Bugünün Uzakdoğu bölgesinde aşırı bir ekonomik dinamizm yaşanıyor. Nitekim en basit istatistikler bile bu gerçeği vurgulamaktadır. 1991’den bu güne Doğu Asya bölgesi, GSMH bakımından Kuzey Amerika'ya kıyasla kabaca eşit hâle gelmiş durumda. Küreselleşme faktörleri nedeniyle gelişmekte olan birçok ülke, bilhassa kapitalizmin zaferi üzerine, IMF ve Dünya Bankası gibi çok taraflı kuruluşların parçası hâline gelmiştir. 1990’larda dünya üretimi %23 büyürken, son yirmi yılda küresel ticaretin gelişmesiyle birlikte %80 büyümüş, toplam DYY (doğrudan yabancı yatırım) beş katına çıkmıştır. Normalde 1970 ve 80’li yıllarda uluslararası ticaret önemli ölçüde Japonya, ABD ve Batı Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerin meselesiydi. 1960’lı yıllarda ABD dünya ekonomisine ve uluslararası ticarete hakimdi. Bugün ise resim 2008’den beri hızla değişmiş durumda. Gelişmekte olan ülkelerin payı artıyor ve bunların 2020 itibariyle dünya ekonomik aktivitesinin %60’ından fazlasını teşkil etmeleri bekleniyor. Çin, Japonya, Tayland ve Endonezya gibi ülkeler küresel ekonomik oyuncular olarak ortaya çıkıyor.

Uzmanlara göre ABD, Japonya ve İngiltere geçmişte sanayileşme yönünden en üst sırada yer alıyordu. Ancak bunların küresel üretim ve ihracat oranlarında ciddi bir kayma yaşanacak. İngiltere’nin üretimini artırması 50 yıl, ABD’ninki de bir o kadar almışken, Çin ve Güney Kore aynı seviyeye yalnızca 10 yıl içerisinde ulaşmayı başarmış, bilhassa Çin gibi gelişmekte olan ülkeler, DYY akışları açısından önemli hâle gelmiştir. Oysa ABD 1960’lı yıllarda dünya DYY akışının %66’sını elinde tutuyordu.

Üstelik Çin’in GSYH’sı 2017 yılında 12.237 trilyon dolar olarak gerçekleşmiştir ki bu, dünya ekonomisinin %19,74’üne tekabül etmektedir.

Asya bölgesinde Çin’in siyasi ve ekonomik gücü benzersiz ve sürekli büyümekte. Pek çok yönde ulaştığı yüksek seviyenin yanında askerî ve teknolojik yönden de dünyayı sollayacak gibi görünüyor. İşte ticaret savaşı, ABD hegemonyası açısından ciddi bir tehdit teşkil ettiği öngörülen bu gidişatı durdurmak üzere başlatıldı.

Ticaret Savaşı

Başkan Trump iktidara geldiğinden bu yana 1980’ler tarzı korumacılığı kullanıyor. Korumacılığın oldukça benzer bir biçimi Ronald Reagan tarafından Japon otomotiv endüstrisine karşı uygulanmıştı. General Motors gibi çok uluslu şirketler Reagan nezdinde lobi faaliyetleri yürüterek Japonya’dan ithal edilen araçlara gönüllü kota uygulanmasını talep ettiler. Çünkü Japon otomobil endüstrisi, ABD’deki üreticilere göre ivme kazanmış, çok daha fazla müşteri çekmeye başlamıştı. Bugün Asya ekonomik dinamizmi açısından işler değişti. Bilhassa Çin ve benzer ülkelere karşı uygulanan gümrük tarifeleri ve kotalar artık işe yaramamaya başladı. Doğu Asya ülkeleri dünyanın herhangi bir yerine ulaşabilmekte, doğrudan müşterilerine ürün teslim etmek üzere dışarıda fabrikalar açabilmektedir. Dolayısıyla topluma odaklanmak yerine kendi çıkarlarına odaklanan kapitalizmin iflası sonucu, Trump’ın Çin’e karşı gündeme getirdiği ağır gümrük tarifeleri uzun vadede sürdürülemez, korumacılık uzun vadede asla işe yaramaz. Sonuçta Çin mallarına uygulanan gümrük yükümlülükleri nedeniyle çiftçiler, makina sanayi ve kimya sektörlerinin başı ciddi anlamda belada. Bu nedenle Trump, Çin’den çelik ithal etmek yerine bir alternatif olarak, NAFTA ticaret anlaşmasının bir parçası olan Kanada ve Meksika ile arasındaki tüm ticaret bariyerlerini kaldırmak zorunda kaldı. Korumacılık Çin’in nüfuzunu sınırlandırmak için kullanıldı, ama nafile.

Cari verilere göre ABD ciddi bir ticaret açığı yaşamakta iken, piyasada doların yükselmesinden dolayı mali hesaplar fazla vermektedir. Çin ise daha fazla ABD doları satın alarak kendi para birimi Yuan’ı kasten düşük tutuyor. Dolayısıyla Çin çok pahalı olmadan daha fazla mal ihraç edebilme kapasitesini koruyor. Bu ise ABD’yi gerçekten rahatsız ediyor ve Çin’in kendi parasını bu şekilde manipüle etmeye devam etmesini engellemek için uğraşıyor.

Ayrıca Çin tarafından yapılan fikrî mülkiyet hırsızlığı ve yabancı firmalara karşı kitlesel Çin milliyetçiliği uygulamaları da büyük bir kaosa neden oluyor. ABD ve Avrupa Birliği, Çin’in IP hırsızlığı konusunda Dünya Ticaret Örgütü nezdinde istişarelerde bulundular. Ancak bu görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanması, ABD hegemonyası açısından bir düşüş sinyali olarak yorumlanıyor.

ABD’li baş ekonomist Beth Ann Bovino bu durumu şöyle açıklıyor: “Su her zaman kazanır. Çin ile yaşanan ticaret anlaşmazlığının etkileri, kar topu gibi büyüyecek olursa önemli bir başarısızlığa ve ciddi bir baş ağrısına neden olacaktır. Federal hükümetin bununla baş edebileceğini sanmıyorum.”

Dolayısıyla uzun vadeli göstergeler, ABD işletmeleri ve tüketicilerinin Çin’e uygulanan gümrük tarifelerinden dolayı ürünlere daha fazla ödemek zorunda kalacağını gösteriyor.

Ayrıca Trump’ın güçlü tutumu Obama’nın başaramayıp kendisinin elde edeceği bir ticaret formülüne dayanıyor. Ama maalesef devir tersine dönüyor ve Trump’ın her adımı, önümüzdeki seçim döneminde aleyhinde kullanılmak üzere demokratlar tarafından mercek altına alınıyor.

Kim Acı Çekecek?

Kim galip gelecek ve kim yıkıcı bir hezimete uğrayacak acaba? Basit gerçekler ABD’nin kaybedeceğini gösteriyor ama bu Çin’in de yara almayacağı anlamına gelmiyor. O hâlde soru şu: İlk kim nakavt olacak? Hegemonik istikrar teorisinin rekabet hâlindeki teorilerinden biri olan uzun döngü teorisine (long cycle theory) göre ekonomi, herhangi bir devletin hegemonik bir süper güç olarak kalabilmesi için başlıca kriterlerden biridir.

ABD’nin yerli iş gücü ise derin bir bataklıktadır. Nitekim Trump’ın Birleşik Devletler’e giren tüm Çin malları üzerine %25 gümrük vergisi uygulamaya istekli olması hâlinde, bu durum her ailenin geliri üzerinde ekstra 2200 dolar vergi yükümlülüğü ile sonuçlanacaktır. Ayrıca Fox News haber kanalının yaptığı bir ankete göre ABD’lilerin %45’i korumacı politikaların ülkeye zarar vereceğine inanıyor.

Şu durumda ABD uzun süre boyunca parasının dünyanın rezerv para olarak kalmasını ve pozitif ticaret pozisyonunu koruyamayacaktır. Ülkenin içinde bulunduğu politik krizler de keza aciliyet kesbediyor. Siber güvenlik sorunları tavan yapmış durumda, demokrasi ıstıraplı bir acı içinde karanlığa gömülüyor. Artık varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği tartışılıyor. ABD’de özel kuruluşlar şu anda kamu kurumlarından daha güçlü durumda.

Öte yandan Çin devasa askerî projesini 2025 yılı sonuna kadar tamamlayacak. Çin’in elindeki ekonomik bir güç aracı olarak “Bir Kuşak Bir Yol” (Yeni İpekyolu) projesi, yeni dış ilişkilerin geliştirilmesi ve ABD varlığının dışlanması için kullanılabilecek. Çin politikası daha kırılgan görünen ABD politikalarına göre sert ve güçlü duruyor.

Teknolojik açıdan Çin, kendi sosyal medyası, yazılımları, internet sansür teknolojisi ve kamusal siber uzay filtreleme gücüne sahip. Bu yönden de ABD nüfuzunu yakın zamanda sınırlayacaktır. Kuşkusuz ABD, Çin’in siyasi ve ekonomik nüfuzunu kısıtlayamıyor ve IP düzenlemelerini ihlal etmesi ve para birimi manipülasyonu ile başa çıkamıyor. İşte “Ticaret Savaşı” ABD’nin her açıdan kendisini geçmeden önce Çin’i durdurmak için kullanabileceği son kartlardan biri. ABD şu ana kadar başarılı görünmüyor. Hegemonyası artık eskisi gibi değil ve yeniden dirilişi günden güne imkânsız hâle geliyor.

Kaynaklar:

https://tradingeconomics.com/china/gdp

https://www.ig.com/se/nyheter-och-trading-ideer/andra-nyheter/us-reaches-deal-with-canada-and-mexico-to-end-steel-tariffs-190517

https://www.bizjournals.com/sanjose/news/2019/05/20/apple-china-tariffs.html

https://www.politico.eu/article/trumps-trade-war-dark-clouds/