Tepkisel Değil, Yöntemsel Bir İslam
13 Temmuz 2013

Tepkisel Değil, Yöntemsel Bir İslam

Bütün beşeri ideolojiler ve kuramlar, yaşanan olaylara karşı ‘tepki’ mahiyetinde meydana gelmişlerdir. Önce bir sorun ortaya çıkar veya bir ihtiyaç hâsıl olur, sonra bu soruna çözüm ve ihtiyaca cevap verecek projeler hazırlanır.

Örneğin Kapitalizm, ortaçağ Avrupasında ki kral ve kilise işbirliği ile oluşan ittifakın halklar üzerinde uyguladıkları zulümler sonucu kral ve kiliseye tepki olarak ortaya çıkmıştır. Yaşanan uzun süreli mücadele sonucunda krallar devrilmiş ve kilisenin hayata müdahalesi engellenmiş. Kralın kanun belirleme hakkına karşılık, halkın kendisini yönetme ilkesi belirlenirken, kilise özelindeki ‘din’ de kişinin kendi vicdanı ile sınırlandırılmış.

Geliştirilen bu yenidünya düzeni olan Kapitalizm, söz hakkı ve egemenliği mal sahiplerine verince yeni sorunlara zemin hazırladı. Bir kral devrilirken, insanları sömüren binlerce kral ortaya çıktı. Toplumda oluşan işçi ve patronlar arasındaki emek ve sömürü ilişkisine tepki olarak Sosyalizm üretilmişti bu sefer.

Gerek Kapitalizm ve gerekse Sosyalizm, geliştirdikleri nizamlar ile insanlara huzur getirmemişlerdi. Dünya tarihinin son yüz yılına bu iki ideoloji damgasını vurdu. Bu iki yaşam tarzının oluşturdukları kaos ortamı ortadadır. Yaşanan savaşlar, katledilen insanlar, çiğnenen değerlerin haddi hesabı yok. Dünya sahnesinde baş rolde oynamaya devam eden Liberal demokrasi ve Kapitalizm halen fütursuzca terör estirmektedir.

İslam ise herhangi bir şeye karşı tepki olarak gelen bir Din/İdeoloji değildir. İslam; bir ‘esas’, bir ‘norm’ olmak üzere gelmiştir. Âdem (as)’dan kıyamet gününe kadar yaşayacak olan insanların bütün sorunlarını çözen, bütün ihtiyaçlarına cevap veren bir yaşam tarzı olarak gelmiştir.

İslam, her şeyin kendisi etrafında döndüğü bir eksen, her şeyin kendisine göre şekillendiği bir normdur. Dünyanın çeşitli bölgelerine göre şekillenmez. Zamanın değişimi ile değişmez. Nizamı eskimez. Yaşanan realiteye göre eğilip bükülmez. Her vakıaya göre döndürülmez. İslam, başka nizamlara kıyas edilmez çünkü kendisi esasi bir kıstastır. Her şey ona göre ölçülüp biçilir.

İslam, herhangi bir ‘İzm’ ile bir araya gelmez, sentezlenmez. Başka kuramlara eklemlenmez. Olgulardan etkilenmez. İslam etkiler, değiştirir, şekillendirir. İslam ile hayata ve olaylara bakılır. İslam ile her şey anlamlandırılır.

İslam, bizlere neyin hak ve neyin batıl olduğunu göstermiştir. Yeryüzünde mustazaf iken nasıl iktidar olacağımızı, mazlum iken hakkımızı nasıl alacağımızı, iktidar iken nasıl adaletle yöneteceğimizi bizlere göstermiştir.

Çünkü İslam, insan, hayat ve kâinatın yaratıcısı, maliki, ilahı ve rabbi olan Allah’tan gelen bir dindir. O Allah ki bütün eksik ve noksanlıklardan münezzeh ‘Sübhandır’. Her şeyi gören ‘El Basir’, her şeyi işiten ‘Es-Semi’, her şeyden haberdar olan ‘El-Habir’, kuşatıcı ilmi ile ‘El-Âlim’dir. O Allah ki her şeye kadir ve bize bildirdiği bütün sıfatları ile sınırsızdır. Allah’tan gelen bir din aciz olur mu?

İslam, biz insanlar için tamamlanmış bir nimettir. Kendisi ile karanlıklardan çıktığımız bir nurdur. İslam, kendisi ile yolumuzu bulduğumuz hidayettir. Acılarımızdan kurtaran bir rahmettir. İslam, kendisi ile hayat bulduğumuz bir dindir/yaşam tarzıdır/ideolojidir.

İslam böyle iken, yaşadığımız bu zaman diliminde kendisinden istenilen şekilde istifade etmemekteyiz. Son yüzyılda insanlara egemen olan, onların hayatlarına yön veren, çözüm üretmekten ziyade sorun oluşturan, aciz ve zulüm kaynağı olan beşeri ideolojilerdir.

Bu beşeri ideolojilerin kokuşmuş nizamları altında yaşayan Müslümanlar kendi değerlerinden ve kavramlarından uzaklaştılar. İslam beldelerinde yeniden filizlenmeye yüz tutmuş İslami hayat özlemi ve talebi, egemen batıl ideolojilerin kavram ve nizamları ile anlamaya çalışmak, İslami olmayan esaslar ile yaklaşmak, İslami hayatın boy verip kökleşmesini engellemek için çalışmaktır.

İslam’ın tasvip etmediği yönetimlere yönelmek, İslam’ın göstermediği yöntemler ile mücadele etmek biz İslam ümmetine hayırdan çok şer getirdiği ortada iken niye hala İslam’ı olduğu gibi esas haline getirmiyoruz? İslami taleplerimizi İslam’a ve Müslümanlara savaş açmış gayri İslami iktidarlar karşılar mı? İslam ümmeti olarak yaşadığımız bütün musibetler egemen batıl ideolojilerin söylem ve yöntemleri olan özgürlük ve demokrasi değil midir?

Bir nimet, rahmet, nur ve yaşam kaynağı olan, tas tamam kılınmış ve Allah katında tek geçerli din olan İslam neyi eksik bırakmış ki biz tamamlayalım? O halde ey Müslüman kardeşlerim, ‘bu din nasıl ki Rabbani ise onun metodu da Rabbanidir’ diyen âlim şahsiyetlerin ne demek istediklerini tekrar düşünelim. İslami hayatı yeniden başlatmak adına verilmiş bunca emek ve bedel ortada iken bunları görmezlikten gelip heba etmeyelim. Hatalı yollarda harcanmış boş emeklere ve olumsuz tecrübelere yeniden bakalım.

Cezayir tecrübesine bir daha bakalım. Türkiye de Milli Görüşün geldiği noktaya bir daha bakalım. Bakalım ve Mısır da bugün yaşananları yeniden değerlendirelim. Suriye’de akan kanın niçin durmadığını o zaman daha iyi anlayabilirsiniz.