Tarih boyunca insanlık birçok vesileler ile çeşitli imtihanlar geçirmiştir. Her fikrin, toplumun, insanın ve ideolojinin geçirdiği imtihanlara ya da yaşadığı olaylara karşı bir tepkisi, bir şiarı olmuştur. Bu minvalde İslam’ın ve Müslümanların şiarı olan “Allahu Ekber” terkibidir.
Sözlükte, “yüceltmek, büyük olduğunu kabul etmek” anlamındaki “tekbir” dinî terim olarak “Allah’ın zâtı, sıfatları ve fiilleri itibariyle her şeyden yüce ve üstün olduğu” manasına gelen “Allahu ekber” cümlesini yahut bunu söylemeyi ifade eder.
Tekbir, namaz başta olmak üzere İslam’ın ön gördüğü birçok ibadet için tamamlayıcı bir öğedir. Zira gerek insanı yaratan, gerekse ona her türlü nimeti hesapsızca bahşeden yaratıcımız olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın yüceltilmesinden daha doğal bir şey yoktur.
İnsanların kutsadıkları ve uğrunda her türlü sıkıntıyı göze aldıkları İslam risaleti, Allah’ı yüceltmeyi ve O’ndan başka hiçbir otoriteyi kabul etmemeyi emretmektedir. O’ndan başka hiçbir zata rububiyyet ve uluhiyyet isnat edilemez. Tüm eksikliklerden münezzeh olan ve sadece Kendisine yönelinecek yegâne merci O’dur. O’na sonsuz hamd ve sena ederiz.
Müslümanlar başlarına bir olay ya da musibet geldiğinde tekbir getirir ve var olan tepkilerini bu şekilde ifade ederler.
Bazen savaşın en kızıştığı anda bir yardımdır, tekbir.
Bazen kazandığımız ve fetih ettiğimiz bölgelere, yücelttiğimiz Rabbimizin adını haykırmaktır, tekbir.
Bazen çok sevinçli haberler aldığımızda hamd etmemizdir, tekbir.
Bazen işler yolunda gitmediği zaman barınağımızdır, tekbir.
Bazen üstesinden gelemediğimiz işlerinin acizliği ve yakarışıdır, tekbir.
Bazen ise başımıza gelen bir musibette; O’ndan geldiğimizin ve yine O’na gideceğimizin senedi ve sabrıdır, tekbir.
Her yönü ile Allah’a kesin teslim olanların, zihninin ve kalbi onunla atanların şiarıdır, tekbir.
Kahramanmaraş ilimizde meydana gelen deprem hepimizi derinden sarstı. Gerek İslam ümmeti gerekse dünyanın muhtelif beldelerindeki birçok insan sabaha, bu üzücü hadise ile uyandı.
Bunun, Rabbimizden gelen bir kaza olduğuna iman ettik. Bu vesileyle depremde vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara ise acil şifalar diliyoruz.
Beyanı ve şerhi kitaplar dolusu bilgi içeren ve ism-i Azam-ı şerif’i içerisinde barındıran tekbiri ne kadar anlatmaya çalışsak imanımız o kadar kuvvetlenmekte, ne kadar konuşsak içerdiği konuların zenginliği ile şeref bulmaktayız. Bu Rabbimizin büyüklüğünün başka bir alametidir.
Yeri gelmişken… Burada, temas etmenin zaruretinin hâsıl olduğu şu konuya da değinelim:
Yaşadığımız depremde tonlara moloz arasından çıkan annemizin getirdiği tekbirin, 140 saat sonra enkazdan çıkarılan küçük kardeşimizin mucizesine karşı ekiplerin getirdiği tekbirin, bu beton blokların altından çıkan henüz birkaç aylık bebeklerin kurtulmasına, imkânsızın mümkün oluşuna verdiğimiz tepki olarak haykırdığımız tekbirlerimizin bazı kesimleri rahatsız ettiğini biliyoruz.
Biz, onların, İslam adına yapılan, söylenen hiçbir şeye tahammül edemediğini, şu an sahada dur-durak bilmeden canla başla çalışan İslami oluşumların onlara verdiği endişeyi, Müslümanların somut bir şekilde ümmetin ve depremzedelerin yardımına ilk elden yetişmelerinin kahrını çektiklerini iyi biliyoruz.
Biz İslam adına atılan ve ilay-i kelimetullah’ın yücelmesine hazımsızlıklarını iyi biliyoruz.
Ve yine herkes sahada iken onların odalarından ve bürolarından çıkamayan dirayetsiz bir güruh olduğunu da biz iyi biliyoruz. Ve buradan diyoruz ki:
Siz elinizden geleni yapın, biz de elimizden geleni yapacağız; sonunda hayırlı akıbetin kimin olacağını göreceksiniz.
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
İman etmeyenlere de ki: ‘Elinizden geleni yapın! Biz de yapacağız! Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!’” [Hud Suresi 120-121]