-Metodun Vakıası ve Lüzumu-
İslam’ın hâkim olması, Müslümanlar için en önemli meseledir. Bu hâkimiyeti tesis etmenin farziyeti her dönem Müslüman kitleleri harekete sevk etmiştir. Bu hareketler incelendiği zaman, kimisinin zamanla yok olduğunu, kimilerinin çıktıkları yoldan ciddi manada saptığını, kimilerinin ise dinin hâkimiyet meselesini terk edip gayri İslami mecralarda mücadelelere baş vurduklarını görebiliriz.
Bu hareket seyirlerini bir makale sınırlarında ele almak mümkün değildir. İki bölümden oluşacak makalemizde ilk bölümde, metot konusunun tahlilini; ikinci bölümde ise bu faaliyetlerden “tedrici metodu” yani “başarıya kademeli erişme yolu”nu inceleyeceğiz. Makalemizin iki bölümü aynı gaye minvalinde yazılsa da, her makale kendi içerisinde muhtelif bir meseleyi işleyecektir. Şimdi yazımızın birinci bölümüne başlayalım…
Metot Bahsi
Etimolojik açıdan; “yol, yöntem” anlamlarına gelen “metot” kavramı, “istenilen hedefe ya da sonuca ulaşmak için izlenen değişmez yol”dur. Hangi kelime ile ifade edilirse edilsin, hedeflere sapmadan erişmenin yolu metottan geçmektedir.
Metot, yabancı olmadığımız bir kavramdır. “Hadis metodu"1(#1) dediğimiz zaman, hadislerin sıhhat aidiyetlerinin ortaya çıkarılma yöntemi olduğunu, “fıkıh usulü metodu” dediğimiz zaman ise, nasslardan Şari’ Teâlâ’nın maksatlarını ortaya çıkarma yolu olduğunu, herhangi bir açıklamaya mahal bırakmadan anlamaktayız.
Yine “Namaz kılın!” emrinin uygulama metodunun “Beni nasıl namaz kılarken görüyorsanız öyle kılın!”2 türü hadislerin sarih delaletleri ile öğrenmekte ve emrin infazını bu metoda bina etmekteyiz. Hiç kimse namazın geçerliliğinin bu metot haricince başka bir metotla yani yol ile olacağını iddia edemez. Hangi hedefi incelersek inceleyelim bir metot ile sonuca erişilme bahsinin önümüze çıkacağını görmekteyiz.
Burada dikkatleri çekmek istediğim nokta; muayyen bir hedef için inzal olunan metodun değişmeyeceği ile metotsuz şer’i bir hedefe varılamayacağı hususudur.
Uygulama metodu hiçbir şekilde değişmez! Zira şer’i meselelerin neticelerine erişmek Şari’ Teâlâ tarafından keyfiyetleri beyan edilmiş metotlara bağlıdır. Allah tarafından metodun tenzilinden sonra hiçbir beşerin onu değiştirmeye yetkisi yoktur. Herkesçe malum olan bir örnek ile bu meseleyi şöyle izah edebiliriz:
Allah Rasulü İslami hayatı başlatmak için bizzat vahyin kontörlünde hareket etmekteydi. Peygamber efendimizin yolundan sapması için Mekke yönetimi tarafından dönemin en önemli teklifleri yapılmaktaydı. Bu teklifler içerisinde; bir yıl Allah’a tapmak, Mekke’nin anahtarlarının Müslümanlara teslim edilmesi ve Mekke’nin en zengini olmak gibi önemli teklifler de mevcuttu. Bilindiği gibi Allah Rasulü bunları asla kabul etmemiştir.
Kabul etmemesinin altında yatan tek bir sebep vardı, o da; hedefi olan İslam’ın hakim olmasının metodunun bunlardan hiçbiri olmamasıdır. Zira hedefine varacağı metot, yola çıktığı zaman ellerindeydi. Şu bir hakikattir ki metot vakıadan sonra hasıl olamaz. Zira şer'i hedefler, şeriattan sadır olan metotlara bina edildikleri için failin fiilinden önce mevcuttur; sabittir ve değişmezler.
Tüm bunlar Peygamber efendimiz ile aynı hedefi olan bizlerin, O'nun ortaya koyduğu metottan başka bir şey ile hedefimize varamayacağımızı göstermektedir. Zira bu konudaki nasslar çok açıktır:
"Allah Rasulü sizin için en güzel örnektir."3
"Sonra nübüvvet metodu üzerine Hilâfet olacaktır!"4
Metot meselesinin günümüze yansımaları
Bugün ümmetin içerisine irili ufaklı sayısız İslami faaliyet mevcuttur. Elbette bu hareketlerin belli hedefleri, inandıkları idealleri vardır. Lakin hedef ve ideallerin tek başına istenilene eriştirmediği ise bir hakikattir.
Bir amaca, daha doğrusu hedefe ulaşmak istedikleri halde ya başarısızlığın verdiği dağılmalar ya da yola çıktıkları ilk günkü çizgide kalamamak bu faaliyetlerde tespit ettiğimiz en bariz olumsuzluklardır. Aslında bu ve benzeri tüm sorunların temel sebebinin sahih bir metottan yoksun olma kaynaklı olduğunu söylersek abartmış olmayız.
Bilindiği gibi laik ve demokratik sistemler İslam ile yakından uzaktan alakası olmayan beşerî ideoloji artığı fikir, sistem ve oluşumlardır. Şer'i hükümler ile mukayyet olan Müslüman fert ve oluşumların İslami hedefine bu yollarla varmaya çalışması, kabulü mümkün olmamakla birlikte şu iki meseleyi gündeme getirmektedir:
1) İslami hedefi olan teşkilatlanmalar gayri İslami yollara tevessül edebilirler mi?
2) Bu teşkilatlanmalar ortaya bir metot koymuşlarsa bu metotlarından sapmaları veya geri dönmeleri mümkün müdür?
İslami bir hedefi (İslam’ın hayata hâkim kılınması) olan hiçbir yapının demokratik sistemler gibi İslam’a zıt yollara girmesi kesinlikle caiz değildir. Bu yolların rahatlığı, refahı ve nimetlerinin bolluğu bunu asla değiştiremez. Zira en rahat ve nimeti bol yollar Peygamber efendimize teklif edildiği halde O'nun, bunları ret ettiğine temas etmiştik.
Yine İslami bir menzilde olanların ortaya koydukları metotlarını, hangi sebep olursa olsun terk edip başka yollara ya da metotlara tabi olmaları kesinlikle caiz değildir. Zira Mekke’de fikrî ve siyasi çalışma yapılırken gördükleri eziyetler karşısında bazı taleplerde bulunan sahabelere Allah Rasulü'nün verdiği cevap oldukça sarihtir. Buhari’nin sahih bir senet ile rivayet ettiği hadis şöyledir:
"Önceki ümmetler içinde bir Mümin tutuklanır, kazılan bir çukura konulurdu. Sonra da bir testere ile başından aşağı ikiye biçilir, eti-kemiği demir tırmıklarla taranırdı. Siz acele ediyorsunuz. Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır!”5
Sahabe İslam’ın hakim olması için yürütülen fikrî ve siyasi çalışma karşısında yaşadıkları zorluklar neticesinde, bulundukları taleplerine karşı Peygamberimizin verdiği bu cevap ve örnekler, metot meselesinin nakşedilmesi için önemli bir delildir.
Şer'i hedefe varılacak bir metot belirlendiğinde "bu metottan sapmak caiz olamaz" dedik. Zira hükümler ne vakıaya ne de zamanın değişmesine bağlıdır. Bu etkenler göze alınarak metodun değişimi şer'i hükümlerin terk edilmesi manasına gelmektedir ki bu da caiz değildir. Zira Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
“Kim emrimiz olmayan bir işi yaparsa o merduttur.”6
Kitlenin bir araya gelmesi ve hedefine ulaşması noktasında metot o kadar önemli bir meseledir ki, İslam ümmeti olarak parçalanmışlığımızın, kaybedişimizin ve her yeni güne farklı manzaralar ile uyanışımızın sırrı burada gizlidir.
____________________